Referandumdaki “Evet” oyları, “Hayır”cıların işine yaradı

Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte çıktığımız Viyana, Paris ve Lyon ziyaretlerimizi tamamladık ve 21 Haziran Cumartesi akşamı yurda döndük...

19 Haziran Perşembe günü Ankara’dan Viyana’ya, Viyana’dan Paris’e ve Paris’ten Lyon’a, Lyon’dan istanbul’a devam eden “3 günlük seyahatimiz” esnasında, hem “siyasetçiler”le “durum değerlendirmesi” yapma, hem de “gurbetçiler”le görüşme imkânı bulduk... Meselâ, Başbakan Yardımcısı Emrullah işler, Avrupa Birliği Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı ismet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç, eski bakanlar Binali Yıldırım ve Egemen Bağış, milletvekilleri Ahmet Aydın ve Harun Karaca ile AK Parti kurmaylarından Mustafa Ataş’la sohbet ettik, onlardan “bazı olayların arka plânı”nı öğrendik...

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Viyana’da, kaldığı otelde “heyet üyeleri”ne verdiği yemekte ise, “tamamen siyaset dışı” bir sohbet gerçekleştirdik... Bu yemek esnasında da; “insan” olarak Tayyip Erdoğan’ı bir defa daha tanıma imkânı bulduk...

Gerek uçaktaki ayaküstü sohbetimiz, gerek yemekteki sohbetimiz esnasında, Başbakan Erdoğan’ı son derece “moral yüklü” ve son derece “rahat” gördük... Demek oluyor ki, “iç ve dış politikadaki gelişmeler” konusunda, kafasındaki yol haritasını “net”leştirmiş, “B ve C plânları”nı hazırlamış...

MiTiNG GiBi TOPLANTI

Viyana’daki “gurbetçilerle buluşma” toplantısı, bir “salon toplantısı” olmaktan çıkıp, adeta “Türkiye’deki bir şehirde yapılan miting” havasında geçti...

Öyle ya;

Avrupa Türk Demokratlar Birliği tarafından düzenlenen toplantıya katılan gurbetçiler “8-10 bin kişilik salon”a sığmadı... “En az iki misli kalabalık” salon dışında kaldı... Başbakan Erdoğan, sadece “salondakilere” hitap etmekle kalmadı, “salon dışındakilere” de bir “selâmlama konuşması” yapmak durumunda kaldı... Böylece; “En az 25-30 bin gurbetçi”ye hitap etti...

Hem içeride, hem dışarıda öyle bir “coşku”, öyle bir “kucaklama”, öyle bir “sahiplenme” vardı ki, kelimelerle anlatılmaz...

Erdoğan, çeşitli olaylar karşısındaki tavırları yüzünden “AB üyesi ülkeler”i eleştirse de; “28 şubat Süreci’nde başörtülü öğrencilere kucak açtığı ve onların okumalarını sağladığı için Avusturya Hükümeti’ne teşekkür etmeyi” de ihmal etmedi...

GURBETÇiLERDEN iLGiNÇ PANKART

Türkiye’nin herhangi bir şehrinde yapılan ve “miting” havasında geçen bu toplantı, Erdoğan’ı son derece mutlu etti...

Bu toplantı esnasında, gurbetçiler tarafından açılan bir pankart ise, “son 50 yılın özeti” gibiydi...

Pankartta deniliyordu ki;

“Önce sen olsaydın,

Biz gurbette olmazdık.

şimdi sefanı çapulcular sürüyor,

Hasretini biz çekiyoruz.”

Çok anlamlı bir pankart...

Ve “50 yılın özeti.”

Her şeyi anlatıyor...

Kim aklettiyse tebrik ediyorum...

Sadece “50 yılın özeti” olan bu pankartı akleden gurbetçileri değil; “Asimilasyona hayır, entegrasyona evet” diyerek, “bir, diri ve iri” olarak kalmak için, Avusturya’da Yeni Hareket ve Pusula adlı aylık gazeteler çıkaran gurbetçileri de tebrik ediyorum... Bu vesileyle, bu gazetelerdeki yazılarıyla, gurbetçilere yol gösteren, onlara “gerçek”leri anlatan Yetkin Bülbül’ü, Mustafa Çatalbaş’ı, Mahmut Çetin’i, Esra Hilal Koçer’i, Bilal ve Burak Çetin’i ve Muhammed Sanaç’ı da, ayrıca tebrik ediyorum...

KIBLE’Yi GÖSTEREN OK

Viyana’da 1 gece kaldıktan sonra, Paris’e geçiyoruz... Bize ayrılan zamanda Paris’i dolaşmaya çıkıyoruz... Louvre Müzesi’ni görüyor, Eyfel Kulesi’ni gören her yerde çay-kahve içip, hatıra fotoğrafları çektiriyor, şanzelize Caddesi’nde yürüyoruz...

Otele geldiğimizde, bir şey çekiyor dikkatimi... “Namaz” için “abdest” aldıktan sonra, telefondan “kıble” yönünü tesbit etmeye çalışırken, bir “çekmece”yi çekiyorum...

Aaa, o da ne?..

“Kıble” yönünü gösteren “yeşil bir ok” var... Dikkat edin, Paris’te ve “5 yıldızlı bir otel”deyiz... Odamızda, “Kıble yönünü gösteren bir ok” var... şaşırmadım desem yalan olur... Çekmecede, bir de “incil” görünce, “Türkiye’deki Kur’an ve islâm karşıtlarına kapak olsun” demekten kendimi alamadım... Sahi, Türkiye’deki kaç otelin çekmecesinde “Kur’an ve Kıble’yi gösteren ok işareti” var?!?..

SALONDA 40 BiN Kişi

Geceyi Paris’te geçirip, ertesi sabah Lyon’a geçiyoruz... Çünkü Lyon’da da gurbetçiler Erdoğan’ı bekliyor...

50 dakikalık bir uçak yolculuğundan sonra Lyon’a iniyor ve doğruca salona gidiyoruz...

Salon tıklım tıklım...

“En az 40 bin kişi” var...

Sanki “salon”da değil, Türkiye’nin herhangi bir şehrinde “miting” meydanındayız... Erdoğan salona girince, Türk bayrakları coşkuyla dalgalanıyor, salonu sevinç çığlıkları inletiyor, “Dik dur eğilme, gurbetçiler seninle” sloganları ile birlikte coşku zirveye çıkıyor!..

Erdoğan; Fransa’da yaşayan “620 bin Türk vatandaşı”nı cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanmaya ve “çifte vatandaşlık” alıp, “Fransa’daki seçimlerde de etkin olmaya” davet ediyor.

SORULAR-CEVAPLAR

“Coşkulu miting”in ardından, doğru havaalanına geliyoruz... Havalandıktan sonra, Başbakan’ın; “sohbet için davet”ini bekliyoruz... Başbakan, “namaz”ını eda ettikten sonra, bizi çağırıyor ve başlıyoruz “soru”larımızı sormaya... “Gündemdeki her konu”yu soruyoruz...

işte sorularımız ve işte Başbakan Erdoğan’ın verdiği cevaplar:

l Soru: Gerek Viyana’daki, gerekse Lyon’daki etkinliklerinize katılan Avrupalı Türkler’den bazılarıyla ayaküstü yaptığımız sohbetlerde; cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili şöyle bir algı oluştuğunu gördük: AK Parti’nin sizin dışınızda bir ismi aday göstermesi halinde, bu kişi sadece seçime katılan adaylardan biri olarak kabul edilecek. Sizin aday gösterilmeniz durumunda ise Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 12’nci Cumhurbaşkanı olarak görülecek. Türk kamuoyundaki ile birebir örtüşen bu algıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan: Adayımızı, biliyorsunuz, ay sonunda açıklayacağız... Evet, söylediğiniz gibi halk böyle bir tepki veriyor... Gerçekten de; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı siyaset dışı biri olarak değerlendirmek, aslında Türkiye Cumhuriyeti’ne en büyük haksızlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde de böyle değildir. Tüm ülkelerde siyasetin içinden gelmiş olanlar Cumhurbaşkanlığı’na aday oluyorlar. Seçilenlerin hepsi de siyaset içinden gelenler oluyor.

Son dönemde Türkiye çok güçlendi. O nedenle de siyasetin içinden gelenler ile dışından gelenlerin performansları farklılık gösterecek... işte onun için bizim tercihimiz Türkiye için çok isabetli olacak.

ADAYLARI KESiN Mi?

l Soru: Neden adayı açıklamayı ay sonuna bıraktınız?

Erdoğan: Çünkü önce muhalefetin adayının belli olması gerekiyor. şu anda muhalefetin adayı kesin mi? Hayır. Kesinleşmesi için, Meclis’te önergeye imzaları atsınlar, sonra ismini Yüksek Seçim Kurulu’na bildirsinler… Son ana kadar her şey olabilir. Adaylığın son günü olan 3 Temmuz çok önemli.

l Soru: Muhalefetin adayının değişmesi durumunda, sizdeki durum da değişebilir mi?

Erdoğan: Olabilir. Bir bakarsınız ters köşe yapmış olabiliriz.

l Soru: Ekmeleddin ihsanoğlu bir siyaset mühendisliği örneği mi?

Erdoğan: Ben onu bir kenara bırakıp, tabloyu şöyle görüyorum: Ergenekon, Balyoz… Herkes peşpeşe çıkarıldı. Asıl manidar olan; Başbakanlığı dinleyenler, böcek koyanlar, Teftiş Kurulu’nun çok ciddi tespitlerine rağmen serbest bırakıldılar... Kimi savcılıkça, kimi mahkemeler tarafından...

17 Aralık darbe girişimi bitmedi, 25 Aralık teşebbüsü bitmedi… Başbakan’ı dinleyenler, ofisine böcek koyanlar bırakılıyor. Burada paralel yargı yoksa, nerede var?

Ama, bu iş burada bitmez. Haklarımı sonuna kadar kullanacağım. Başbakanlığı dinlemenin, Başbakan’ın ofisine böcek koymanın bir bedeli olmalı. Olmazsa herkes için felaket…

HIZLI ADIMLAR ATACAĞIZ

l Soru: “inlerine kadar gireceğiz” diyorsunuz, girmeye başladınız mı?

Erdoğan: O mücadele devam edecek... Öyle uzun bir süreç de olmayacak. Yoksa cumhurbaşkanı, başbakan olmanın hiçbir anlamı kalmaz. O zaman paralel yargı gelsin, memleketi yönetsin.

“Kuvvetler ayrılığı” diyorsun, bakıyorsun yürütmenin adımlarını paralel yargı köstekliyor. Türkiye bir “Jüristokrasi” (Yargının yürütme yerine geçtiği rejim) ile karşı karşıya. Bir yargı devletine dönüşürsek, Türkiye biter.

şimdi yaptığımız bazı yasal düzenlemeler, Cumhurbaşkanı’nın önünde. Onun tarafından onaylanınca, hızlı adımlar atılacak.

l Soru: Soruşturmalar bitince, tüm dosyalar veya davalar, tek bir mahkemede toplanabilir mi?

Erdoğan: içerde ve dışarıda olanlar var. Kaçmış olanlar var. Kırmızı bültenler yayınlamaktan dâvâ açmaya kadar her şey olacak. Onlar nasıl bize yüzlerce dâvâ açtı, biz de onlara yüzlerce, binlerce dâvâ açacağız. O zaman olay farklı gelişecek.

Zaten bazı gelişmeler de ortaya çıkmaya başladı. Türkî Cumhuriyetleri’nde, bazı Afrika ülkelerinde o paralel örgütün okulları kapatıldı, kapatılıyor.

Bir proje geliştiriyoruz. O bitince, süreç hızlanacak.

“EVET”LER OLMASAYDI!

l Soru: Ergenekon ve Balyoz dâvâlarında sanıklardan bir bölümü gerçekten darbeye teşebbüs etmiş olabilirler. Ama kurunun yanında yaşların yanması gibi örnekler de ortaya çıkmadı mı?

Erdoğan: Bakın; 2010 referandumunda biz “Evet” ile çıktık. CHP, MHP, BDP ise “Hayır”cı oldular. Ne oldu? şimdi o “Hayır”cılara bugünkü zemini “Evet”çiler sağladı. Bireysel başvuru, yeniden yargılanma hakkı… Bu yolların hepsini “Evet”çi AK Parti açtı. Anayasa Mahkemesi kararları, içtihatları bile AK Parti’nin açtığı yolun sonucu. “Evet” oyları “Hayır”cıların işine yaradı. Referandumda “Hayır” diyenler, şimdi taltif görüyor.

Ne yaparlarsa yapsınlar (Balyozcular’ı kastediyor), artık bir şey olmaz. Çünkü artık Yeni Türkiye var.

BAşBAKAN KiM OLACAK?

l Soru: Irak’taki rehineleri cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilişkilendiren iddialar, yorumlar var. Doğru olabilir mi?

Erdoğan: Böyle bir şeyi düşünmek bile istemem. Çünkü o şahıs (Ekmeleddin ihsanoğlu’nu kastediyor) buna müsait değil.

l Soru: Rehineler olayında son durum ne?

Erdoğan: Üç noktada özetleyebilirim: 1- Takipçisiyiz. 2- Temaslar devam ediyor. 3- Bizim için önemli olan vatandaşlarımızın salimen dönmelerini sağlamak.

l Soru: Sizi rahatlamış görüyoruz. Sanki karar vermiş insanların huzuru var. Peki, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Başbakanı kim olacak?

Erdoğan: (Güldü) ve bu soruyu, “Tuzağa düşmem” anlamında bir ifadeyle geçiştirdi.

KUR’AN KURSU ÖĞRETiCiLERi

Sohbetimiz bitip, fotoğraflar çekildikten sonra, Sayın Başbakan’a; özel olarak bir-iki konuyu sordum... Bunlardan biri de, “Fahrî Kur’an Kursu Öğreticileri”nin “kadro” beklentisiydi... “Fahrî Kur’an Kursu Öğreticileri”nin “fahrî temsilcisi” olarak, Başbakan’a bu soruyu yönelttim... Sayın Başbakan, bu konuyu Diyanet işleri Başkanlığı ile görüşme halinde olduklarını, bir “çözüm yolu” bulmaya çalıştıklarını söyledi.... Bana “telefon” eden, “mail” gönderen okurlarım, biraz daha sabretsinler... Konu takip ediliyor...

Sorularımız ve sohbetimiz bittiğinde, ANA uçağı, Atatürk Havaalanı’na inmek üzereydi... Gezi bitmiş, bizler yorgunluktan pestile dönmüştük... Ama, ertesi gün, yani dün Başbakan’ı, istanbul’da yoğun bir program bekliyordu...

Öyle sanıyorum ki; 10 Ağustos’a kadar, bu programlar yurt içinde ve yurt dışında, bütün yoğunluğu ile devam edecek...

Öyle ya, slogan belli:

“Durmak yok, yola devam.”

 ****************************************************************************************

“Tayyip düşmanlığı” üzerine yürütülen kampanya!

Siz, böyle bir “kampanya” gördünüz mü?.. 10 Ağustos’taki “Cumhurbaşkanlığı seçimleri” için, muhalefet, öyle bir “kampanya” yürütüyor ki; “kendi adayları” olan “Ekmeleddin İhsanoğlu’nun meziyetleri”(!)ni değil, “Erdoğan düşmanlığı”nı öne çıkarıyorlar... Bakın şu ifadelerine:

“Ekmeleddin’e neden evet?.. Çünkü Tayyip’e hayır!.. Tayyip’e hayır demenin tek yolu, Ekmeleddin’e evet demek!..”

Ne zekâ ama!..

Devam ediyorlar: “Ekmeleddin seçilirse Cumhurbaşkanı olacak, Tayyip seçilirse Başkan olacak!..”

Breh, breh, breh!..

“Ekmeleddin seçilirse, Tayyip ilk defa seçim kaybedecek, karizması çizilecek!..

Ekmeleddin seçilirse, bu ittifakı başaran CHP ve MHP, genel seçimlerde de ittifak yapabilecek!..”

Bu kampanyayı yürütenlerin başını; “Eski Maoist, yeni Kemalist”ler çekiyor, iyi mi?..

Ya, “fotoğraflı broşürler” hazırlayıp, “Ekmeleddin İhsanoğlu kimdir?” sorularına cevap arayanlara ne demeli?.. Demek oluyor ki, İhsanoğlu’nu kimse “tanımıyor”, tanınmayan bir adamı aday gösteriyorlar, şimdi de onu “tanıtmaya” çalışıyorlar!..

Zavallı bunlar, zavallı!..

“Çaresiz”lik ve “aciz”liklerinden ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar!..

“Yeni Türkiye”yi hâlâ hazmedememiş olmalılar ki, “Eski Türkiye’nin adamı”na dört elle sarılıyorlar!..

Tam, “denize düşenlerin yılana sarılma” hâli!..

yeniakit

Bu yazı toplam 776 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar