Rektörler Başörtülülere Selam Duracak mı?
E. Özkök işi nerelere vardırmış, abarttıkça abartmış...
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
Silah üzerine yemin etseydiniz
Türkiye'nin modern yüzünü temsil eden insanların siyasette en çok korktukları şey şudur:
"Dinin siyasete alet edilmesi..."
Yani "Din istismarı..."
Adnan Menderes'e bu eleştiriler yapılmıştı.
Süleyman Demirel'e de, Turgut Özal'a da yapıldı.
Bunların bir kısmı haklıydı, bir kısmı haksız.
Ama ben kendimi bildiğimden beri hiçbir dönemde "dinin bu kadar pervasızca siyasete alet edildiğine" tanık olmadım.
* * *
Ne yazık ki, türban meselesi artık din istismarı olmaktan çıkıp, daha da kötüsü, bir "din istismarı yarışına" dönüşmüştür.
"Masum bir genç kız talebi" noktasını çoktan geçmiştir.
Bilerek, taammüden geçirilmiştir.
Siyasiler türbanı sömüre sömüre paçavraya çevirmiş ve siyaset meydanının ortasına fırlatıp atmışlardır.
Sonunda iş, türban takan genç kızları üniversiteye sokmaktan çıkıp, üniversiteye türban giydirmeye dönüşmüştür.
Herhalde hepimiz şunun farkındayız.
Artık toplumsal bir sorunu çözmüyor, içimizdeki inadı hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Şu hale bakın.
AKP ve MHP milletvekilleri bir nevi "Davadan döneni vurun" psikozuna girmişler.
"Dava antları" içiliyor.
Bir adım sonrası silah üzerine yemin etmek.
Neden?
Çünkü dini istismar yarışı başlamış.
Herkes birbirini kolluyor. Kimse geride kalmak istemiyor.
Kim kime nerede kazık atacak, nerede bir madik atacak, herkes onun hesabında.
"Davadan dönersem namerdim" yeminleri, türban akitleri...
Ne oluyoruz?
Bir savaş mı var ki, böyle ittifaklar kuruluyor, mevziler hazırlanıyor.
Sayın milletvekilleri, bu ne kontratıdır, neyin müttefikliğidir?
Alın size en acemi ressam halimle tabloyu çiziyorum.
Siz, bu dava ittifakı ile üniversitelere karşı taarruza geçeceksiniz, "O kaleyi fethedeceksiniz".
Rektörler, öğretim üyeleri de şanlı bir direniş yapacak.
Arkanızda yüzde 46.5, önünüzde üniversite kapısı ve kan revan içinde bir zafer.
Öteki tarafta da mazlum bir laik cephe.
Sorun mu çözüyoruz, yoksa rövanş mı alıyoruz?
Amaç nedir? Erbakan'ın o meşum kehanetini mi gerçekleştirmek?
Yani, "Rektörler türbanlılar önünde selam mı duracak."
Ve bu enkaz üzerinde bir sorunu çözmüş olacağız.
Evet bilerek, abartarak yazıyorum.
Çünkü bu olayın aktörleri abartarak oynuyorlar.
Bünyesinde tek kadın bulunmayan Anayasa komisyonlarından, ittifak andı içen komiteler, türbanlı kızlardan oluşan bir işgal ordusu yaratır gibi davranıyorlar.
Hani bu sorunu "uzlaşarak" çözecektik?
CHP'nin önüne, rektörlerin önüne, halkın önüne, korkusu olan insanların önüne uzlaşmacı bir çözüm getirdiniz de bunu konuşmayan mı oldu?
* * *
Bakın, bizden olsun diye, YÖK'ün başına apar topar getirilen bir kişinin daha ilk gün işe "türbanı çözme" vaadiyle başlaması başımıza ne işler açtı?
O öyle dedi.
Başbakan "Velev ki" diye devam etti.
MHP de "Ben türban kozunu senin elinden alacağım" diye topa daldı.
Olan Türkiye'nin huzuruna oldu.
Buyrun hepinize hayırlı olsun.
Gazanız da mübarek olsun...
Yakında üniversitenin çenesini bağlamış olacaksınız.
Silah üzerine yemin etseydiniz
Türkiye'nin modern yüzünü temsil eden insanların siyasette en çok korktukları şey şudur:
"Dinin siyasete alet edilmesi..."
Yani "Din istismarı..."
Adnan Menderes'e bu eleştiriler yapılmıştı.
Süleyman Demirel'e de, Turgut Özal'a da yapıldı.
Bunların bir kısmı haklıydı, bir kısmı haksız.
Ama ben kendimi bildiğimden beri hiçbir dönemde "dinin bu kadar pervasızca siyasete alet edildiğine" tanık olmadım.
* * *
Ne yazık ki, türban meselesi artık din istismarı olmaktan çıkıp, daha da kötüsü, bir "din istismarı yarışına" dönüşmüştür.
"Masum bir genç kız talebi" noktasını çoktan geçmiştir.
Bilerek, taammüden geçirilmiştir.
Siyasiler türbanı sömüre sömüre paçavraya çevirmiş ve siyaset meydanının ortasına fırlatıp atmışlardır.
Sonunda iş, türban takan genç kızları üniversiteye sokmaktan çıkıp, üniversiteye türban giydirmeye dönüşmüştür.
Herhalde hepimiz şunun farkındayız.
Artık toplumsal bir sorunu çözmüyor, içimizdeki inadı hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Şu hale bakın.
AKP ve MHP milletvekilleri bir nevi "Davadan döneni vurun" psikozuna girmişler.
"Dava antları" içiliyor.
Bir adım sonrası silah üzerine yemin etmek.
Neden?
Çünkü dini istismar yarışı başlamış.
Herkes birbirini kolluyor. Kimse geride kalmak istemiyor.
Kim kime nerede kazık atacak, nerede bir madik atacak, herkes onun hesabında.
"Davadan dönersem namerdim" yeminleri, türban akitleri...
Ne oluyoruz?
Bir savaş mı var ki, böyle ittifaklar kuruluyor, mevziler hazırlanıyor.
Sayın milletvekilleri, bu ne kontratıdır, neyin müttefikliğidir?
Alın size en acemi ressam halimle tabloyu çiziyorum.
Siz, bu dava ittifakı ile üniversitelere karşı taarruza geçeceksiniz, "O kaleyi fethedeceksiniz".
Rektörler, öğretim üyeleri de şanlı bir direniş yapacak.
Arkanızda yüzde 46.5, önünüzde üniversite kapısı ve kan revan içinde bir zafer.
Öteki tarafta da mazlum bir laik cephe.
Sorun mu çözüyoruz, yoksa rövanş mı alıyoruz?
Amaç nedir? Erbakan'ın o meşum kehanetini mi gerçekleştirmek?
Yani, "Rektörler türbanlılar önünde selam mı duracak."
Ve bu enkaz üzerinde bir sorunu çözmüş olacağız.
Evet bilerek, abartarak yazıyorum.
Çünkü bu olayın aktörleri abartarak oynuyorlar.
Bünyesinde tek kadın bulunmayan Anayasa komisyonlarından, ittifak andı içen komiteler, türbanlı kızlardan oluşan bir işgal ordusu yaratır gibi davranıyorlar.
Hani bu sorunu "uzlaşarak" çözecektik?
CHP'nin önüne, rektörlerin önüne, halkın önüne, korkusu olan insanların önüne uzlaşmacı bir çözüm getirdiniz de bunu konuşmayan mı oldu?
* * *
Bakın, bizden olsun diye, YÖK'ün başına apar topar getirilen bir kişinin daha ilk gün işe "türbanı çözme" vaadiyle başlaması başımıza ne işler açtı?
O öyle dedi.
Başbakan "Velev ki" diye devam etti.
MHP de "Ben türban kozunu senin elinden alacağım" diye topa daldı.
Olan Türkiye'nin huzuruna oldu.
Buyrun hepinize hayırlı olsun.
Gazanız da mübarek olsun...
Yakında üniversitenin çenesini bağlamış olacaksınız.