Abdurrahman Dilipak
Sarraf
Bu iş bugünden yarına bitmeyecek.. Ama işler çok da fena gitmiyor. Kovboy zorda, Kılıçdaroğlu refüze oldu. Komplosu elinde patladı. ABD suç örgütünün avukatlığından öte, yargı yolu ile onlara hizmet ediyor, onların tetikçiliğini yapıyor.
Ankara bu konuyu NATO’ya, ABD’ye, BM’ye, dünyaya taşımak zorunda.. Bu olay İrangate’den bin kat daha kapsamlı bir proje. Hattı müdafaa yok, sathı müdaafa var. Satıh FETÖ’nün olduğu her yerdir. Bu konuyu BM, Arap ve Afrika Birliğine taşımak lazım.. Türkiye bariyeri aşılırsa, Suudi Arabistan’daki patronların başına gelen başka ülkelerin de başına gelecek. Çin, Hindistan, Rusya, herkesi vuracak bu dalga.
Bir ipte iki cambaz oynamaz. ABD tek kutuplu bir dünya için bir süreç başlattı. Ya ABD kazanacak dünya kaybedecek, ya dünya kazanacak, ABD ve onun kuyruğuna takılanlar kaybedecek. ABD’deki davanın seyri, FETÖ’cünün yarım bıraktığı işin ABD tarafından doğrudan ele alındığını gösteriyor.
Sormak gerek, gizli telefon dinlemelerini kim yaptı, ABD yani CIA, FBI mı, yoksa FETÖ mü? Yani? ABD, FETÖ üzerinden emniyetteki ajanları üzerinden mi dinledi? Peki dinlemeyi kim yapmış oldu? Bu durumda ABD iki kere suç işlemiş olmuyor mu?! Şecaat arzedeyim derken, ABD sirkatin mi söylüyor? Evet, Türkiye’de bu konuda açılan davada sanıklar arasında kimler olacak? Fuller, Bharara ya da.. Göreceğiz, Sarraf davasında, ilerleyen safhalarda Sibel Edmonds tanık olarak dinlenecek mi? Mahkeme FBI’dan FETÖ arşivini isteyecek mi? Sahi, madem İran’la ilgili bir konuda ABD’de Türkiye aleyhine dava açıyorsunuz, peki neden İran ile, Rusya ile, Çin ile ilgili dava yok.
Bu dava hukuki olmaktan çok siyasi bir dava. Bakalım, CIA’nın FETÖ’cü dostları bu işleri kotarırken, Türkiye’de yargı ve istihbaratın elindeki bilgi ve belgeler açıklanırsa, ABD basını, iktidarı muhalefeti ile siyaseti, STK’ları, patronlar o zaman ne yapacaklar?
Dikkat ederseniz, 12 Eylül, 28 Şubat davalarında işin ABD boyutu hiç gündeme getirilmedi. Oysa bu ülkede çocuklar bile bilir ki, ABD’nin olmadığı hiçbir darbe olmamıştır. 12 Eylül öncesi Lockhead olayını da biliyoruz. Bütün pis olayların içinde ABD vardır. Ama hep bunların üstü örtülür.
Bu Sarraf davası, umarım bu dosyaların açılması için bir vesile, basamak teşkil eder.
Bakın FETÖ ne kadar ABD, CIA, NATO ise, BÇG de o kadar ABD, CIA ve NATO’dur. O kadar İngiltere, o kadar Almanya’dır.
Geçen gün, 1990 sonrası soğuk savaşın ardından yaşananları yazdım. Aynı konuda internetten bir mesaj aldım konuyla ilgili. O mesajda özetle deniyordu ki; yıl 1993, Uğur Mumcu, eroin, silah, terör, Derin Devlet, PKK ilişkisini, bu işin uluslararası bağlantılarını, İsrail’in bu kirli plandaki rolünü araştırıyordu. Sonunda aradığını buldu ve çok önemli bilgilere ulaştı. Ulaştığı bilgileri paylaşmak için Çankaya Köşkü’nü aradı. Özal ile görüşmek istiyordu. Görüştü de. Özal duyduklarına inanamadı, Mumcu’nun sözünü kesti ve “Eşref Bitlis Paşa ile görüşün ve birlikte yanıma gelin” dedi. Uğur Mumcu, telefonu kapattı ve hemen Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’i aradı. Paşa, konunun önemli olduğunu anlamıştı, fakat Ankara dışındaydı. Döner dönmez görüşmeyi gerçekleştireceklerini söyledi. Uğur Mumcu konuyu paşaya anlatırken, Turgut Özal da konuyu danışmanı Adnan Kahveci’ye paylaştı. Uğur Mumcu’nun Özal ile yaptığı telefon görüşmesinden sonraki 4 ay içinde 4 isim de hayatını kaybetti. Bu iddiaların araştırılıp, soruşturulması, bu dosyaların yeniden açılması gerek.
24 Ocak 1993 günü, Ankara bir bomba sesi ile uyandı. Bu bir “uyarı” idi. Mumcu tehlikeli bilgilere ulaşmıştı. Kısmetim, NATO tatbikatına giden denizaltı ile taşınan önemli kargo, Akdeniz’deki sahil muhafazanın kirli trafikteki yeri vs. Bulgaristan bağlantılı silah ve uyuşturucu trafiği, İsrail’in bu işlerdeki rolü gibi cansıkıcı konular.
Biliyorsunuz Uğur Mumcu’nun aracına bomba konulmuş, patlayan araçta Mumcu hayatını kaybetti. Bu saldırı Müslüman çevrelere yıkılmaya çalışıldı. Bir taşla iki kuş vurarak hem kendi cinayetlerini gizlemiş, hem de suçu bir başkasına yıkmış olacaklardı. Hrant Dink olayında da aynı oyun oynanmadı mı? Mumcu suikastından 12 gün sonra Adnan Kahveci trafik kazası süsü verilmiş bir cinayete kurban gitti. (5 Şubat 1993). Adnan Kahveci’den 12 gün sonra, Eşref Bitlis paşanın helikopteri düştü ve hayatını kaybetti. Eşref Paşa, ABD güdümündeki Çekiç Güç’ün ülkeyi terk etmesini istiyordu ve PKK sorununun çözümü için Özal’a bir mektup yazmış, Cumhurbaşkanına bazı bilgiler de vermişti. O zaman da ABD, PKK’ya silah, gıda, teçhizat ve her türlü lojistik sağlıyordu. Onun için Bitlis Paşa “müttefikimiz” Amerika tarafından sevilmiyordu.
Turgut Özal arkası arkasına meydana gelen saldırılardan sonra panikledi. Tehlikeli bir oyun oynanıyordu. Mumcu, Kahveci ve Eşref Paşa suikastları ile “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden bir mesaj verilmiş ve topluma korku salınmıştı. Sonuçta Özal yalnızlaştırıldı.
Özal daha önce uyarılmıştı. 8 Haziran 1988 günü Anavatan Partisi’nin olağan genel kongresinde özel eğitimli bir tetikçi tarafından parmağından vurulmuştu. Eşref Bitlis’in ölümünden 2 ay sonra Özal ani bir şekilde hayatını kaybetti. Vefatından önce Özal 1993’te Irak’taki Kürt sorunu ve PKK sorununu çözmek için bir kongre toplamak için önemli bir proje üzerinde çalışıyordu. Daha sonra yapılan akil adamlar heyeti gibi, halkı dinlemek, konuyu çok yönlü tartışarak bir çözüme ulaşmak istiyordu.. Bunu uygulamaya koymaya hazırlanıyordu. Bu sorunu çözmeden Türkiye’nin önünün hep kapalı kalacağını görüyordu. Terör lobisi harekete geçti ve gereken yapıldı.
Açılan davaların hiçbiri sonuçlandırılamadı. ANAP kongresindeki saldırganla ilgili soruşturmadaki gibi hiçbir sonuca bağlanmadan dosya kapatıldı. Özal’ın vefatından bir hafta sonra PKK Türkiye’deki en büyük eylemlerinden birini yaptı. Bingöl-Elazığ karayolunu kesen PKK’lılar asker taşıyan 2 otobüsü durdurup 33 askeri şehid etti. Böylece ABD, NATO, AB içinde gizlenen uluslararası derin yapı bu şekilde tehdit dolu mesajını da verilmiş oluyordu: “Milli kararlar alıp uygulayamazsınız! Kurduğumuz oyunları bozamazsınız!”
Susurluk, 21 Kasım 1999’da hayatını kaybeden Bedri İncetahtacı’yı ve daha birçok failimeçhul cinayeti, Sivas’ı, Başbağlar’ı zikretmiyorum bile. Birileri bu ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyor. Bu büyük fotoğrafı görmeden bu işin üstesinden gelemeyiz. O zaman büyük fotoğrafı doğru masaya koymak için MİT, Emniyet, Genelkurmay, Jandarma elindeki bilgi ve belgeleri masaya koymalı. Yaşayan tüm Dışişleri, İçişleri Bakanları, Genelkurmay başkanları, MİT ve Emniyet İstihbarat şefleri, bu konu ile doğrudan ve dolaylı olarak bilgi sahibi olması muhtemel herkesle, yargı mensupları, MGK üyeleri masaya oturmalı..
Sarraf pazarlık sonucu yalancı şahitlikle kendinin kurtulacağını sandı. Birileri de akıllarınca bu şekilde Erdoğan, AK Parti, Türkiye’yi köşeye sıkıştıracaklardı. PYD bir yandan CHP öte yandan, olmadı işte. Silo’nun itirafları ile bütün planları altüst oldu. Şimdi köşeye sıkışan ABD oldu. Bundan sonrasını ABD ve FETÖ düşünsün. Sarraf’a gelince, cahil çocuk, ABD’den korkusundan onlara yalancı şahitlik yapıyorsun da, Türkiye’nin bundan sonra sana yapabileceklerini hiç mi düşünmedin. El mi yaman, bey mi, şimdi düşün bakalım.. Benden söylemesi. Selam ve dua ile..
yeniakit