Abdurrahman Dilipak
Seçim ne zaman ve nerede!?
Şu gerçeği görelim: Seçim her yerde ve her zaman vardır.
Hep iki şeyden birini seçeriz.
Hak-batıl, doğru-yanlış, çirkin-güzel.
Ve hayat bu tercihlerden ibarettir ve bu hayattaki tercihlerimiz, ahiret yurdundaki yerimizi de belirler.
Seçim sadece sandıkta değil yani!
Allah şöyle buyurdu: Söz verdiğinizde sözünüzde durun.
Ve yine Allah şöyle buyurdu: Ölçüyü - tartıyı doğru tutun.
Madem milletin vekilisiniz, madem “millet adına” hareket ediyorsunuz, madem göreviniz kamu hizmeti; onların hak ve hukuklarını gözeteceksiniz..
O görevi en uygun, doğru şekilde, en adil şekilde, aceleye getirmeden ve geciktirmeden, herkesin hakettiğinin karşılığını aldığı şekilde yapmanız gerek. Hayır ordadır. Kendi kazanacağınız şekilde, zaruri olmadan hiçbir değişikliğe gitmeden..
Bir şeyi yapabilecek olmanız, yetkinizin olması, istediğiniz bir şeyi, istediğiniz zaman ve istediğiniz şekilde hakkı vermez kimseye.
Hukuk keyfiliği korumaz.
Öyle yaparsanız, Allah’ın rahmeti ve bereketi aradan çekilir ve o işte evdeki hesaplar çarşıya uymaz.
“Zamane siyasileri” şöyle düşünüyorlar: Milletin menfaati için benim iktidarda olmam gerek. Ötekiler gelirse millet zarar görür.
Bu; rakibini düşmana dönüştürür.
Bu kavgada herkesin, diğerine uzaklığı eşittir. Yani benim fikirlerim ne kadar diğerine uzaksa, onun fikirleri de bana o kadar uzaktır.
Herkes kendini ve milleti kurtarayım derken, sulh etme sanatı olması gereken siyaset, çatışmanın aracı olur.
Hani, yaşadığımız zaman ve mekana adil şahidler olacaktık. Dürüst olacaktık. Şeffaf olacaktık. Hani kader denen bir şey vardı. Rızık vardı. Hani Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir-çevirirdi, hani Allah (cc) bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ederdi?
Ne oldu! Ne oluyor!
Kim neyi ihtirasla isterse, ya da başkalarına, onların arzularının gerçekleşmesi için kendini mutlak, zaruri, zorunlu gibi göstermeye kalkarsa, Allah o kişileri ve onlara inananları ağır bir imtihanla imtihan eder.
Göklerin hazinesinin anahtarı, ya da göklerin ordularının komutası kimsenin elinde değildir. “Mehdi”, “Mesih” beklentisinden kurtulun.
Sonuçta herkes yaptıklarının, hakettiklerinin karşılığını görecek! Kimse onu öne alamaz ve erteleyemez.
Kader de, rızık da, ecel de öyle.
Hemen herkes bir kurtarıcı bekliyor. Bu bir kişi, topluluk, bir lider, bir ideoloji, bir parti de olabilir.
Kimileri için sosyalizm kurtuluş için tek reçetedir, kimileri için liberalizm, ya da milliyetçilik.
Bazan siyasi bir lider, bazan bir komutan. Haberiniz olsun böyle biri yok. Tarihte de olmadı.
Babanız peygamber olsa gelse, sizi kurtaramaz. Başka peygamber gelmeyecek.
Peygamberler kurtarıcı değil, onlar kurtuluşa çağırır, Allah’ın ipine çağırır, adalete, barışa, hürriyete, yardımlaşmaya, iyi şeyler yapmaya, sabırlı olmaya çağırır. Bunun Hz. Nuh, Hz. Lut, Hz. Musa, Hz. Yakub, Hz. Yunus, Hz. Davud örneğini verip duruyorum ama çoğu kimse, lideri, örgütü, şeyhi, ideolojisini mutlaklaştırmaya devam ediyor.
Din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmekten vazgeçin!
Seçimin şeklini, zamanını bu şekilde tartışmaktan vazgeçin. Millet menfaatine, toplumun talebine göre, herkes için faydalı olacaksa, bir zaruret, ihtiyaç varsa, bir yanlışlık sözkonusu da o düzeltilecekse, elbette zaman da mevzuat ta değiştirilebilir. Def-i mazarrat celbi menafiden evladır. Sonuçta bu muhkem bir nas değil.
Allah niye bize yardım etmez, Allah’ın yardımı bize ulaşmaz, biliyor musunuz, “her doğan gün niye yeni bir dert olur”, çünkü Allah cahillere ve zalimlere yardım etmez. O, yaptıklarımızı, kalbimizden ve aklımızdan geçenleri, kapalı kapılar arkasında konuştuklarımızı bilir.
Zulüm, bizde adaletin yokluğudur. Bir yarış düşünün, birileri bu yarışı kendi adayı kazanacak şekilde düzenliyor, zamanı, mekanı, şartları ona göre ayarlıyor. Bunu hayatın bütün alanlarına yayabilirsiniz. Sınavda kazanmasını istediğiniz talebenin çalıştığı-bildiği yerden soruyorsunuz soruyu, bunda adalet yoktur.
Aslında herkes aynı yanlışı yapmaya kalkınca, biz hepimiz birbirinin imtihanı oluyoruz.
Bir yandan bu dünyayı birbirimize cehennem ediyoruz, bir yandan da ahiretimizi berbat ediyoruz.
Helale haram katıyoruz.
Niye hep ben/biz kazanalım diye kendi fırka, cemaat, akraba gibi bir çevreyi merkeze alıyoruz ki. Hak kazansın, haklı olan kazansın, halk kazansın.
O zaman hepimiz kazanacağız.
En kötüsü ne biliyorsunuz, aslında herkes bu kirli oyunun bir parçası. Bu anlamda temiz adam, fırka bulma noktasında “Kahtı rical” dönemi yaşıyoruz.
“Cilalı adam dönemi”nde, nasıl acuzeler, güzellik kraliçesine döndürülüyorsa, bu “Deep Fake” ve “Artırılmış Gerçekler” döneminde, misal olarak arı yüzü görmemiş; tadı, kokusu, rengi ile has bal piyasaya hakim ise, siyasilerin durumu da ondan farklı değil.
Onun için Allah kitabında kullarını uyarır ve der ki, “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın”.
Şeytan ağuyu altın tas içinde, bala karıştırıp sunar”. Altın tasa ve bala tamah edenler o ikramı kabul ettiklerinde, ne tas kalır ve ne de bal, zehirli bal her şeyi kaybetmelerine sebeb olur.
Siyaset dünyasında herkes karşısındakinin Şeytanını taşlıyor. Kendi Şeytanının ise kucağına oturmuş, onu bağrına basmış.
Çünkü o onlara “yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” vaad ediyor. Taşladığını zannettiği şeytan ise, kendi Şeytanının aynadaki görüntüsünden, daha doğrusu kendi şeytanının halogramik görüntüsünden ibarettir ve Şeytanın en çok hoşuna giden oyunu da budur.
Sahi, kendiniz yaptığınız, yapmakta olduğunuz ve daha fazlasına sahip olmak için ihtirasla arzuladığınız şeyleri, başkaları sizden daha çok yapıyor diye kıskandığınız için hasedinizden mi eleştiriyorsunuz yoksa onları. Topunuzun canı cehenneme.
Yaptığınız işi doğru yapın. Ölçüyü, tartıyı doğru tutun. Doğrular, iyiler kazansın. Eğer siz böyle yaparsanız, Siz böyle yaptığınız için kaybederseniz, Allah size bir kapıyı kapatıyorsa, daha hayırlısını açacaktır. Onların ise yaptıkları ayaklarına dolanacaktır. Yaptıkların işin hayrını ve bereketini görmeyeceklerdir.
Birileri zahiri bir kazançla övünürken, aslında onların yaptıkları iş kendi cehennemlerine sırtlarında odun taşımak olacaktır.
Biz kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyanlardan olalım inşallah.
Bir de hayat baştan sona seçimdir. Aslında hep iki şeyden birini seçeriz. Evlenirken, bir şey alırken, yaparken her adımında bir seçim yaparız. Parti seçerken, aday seçerken de, aday olurken de aslında hepsi bir seçimdir. Ve imtihanımız seçimlerimizde gizlidir.
Ya Rab bize hakkı hak, batılı batıl göster ve hakta toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Zalimlere gelince, Sen onları kazdıkları çukura düşürensin. Muhakkak ki, her şey, hayır ya da şer, Senin iraden içindedir. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir. Biz bilmeyiz, Sen bilirsin! Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl.
Selâm ve dua ile.