Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Seçime mi gidiyoruz!

Bu seçimlerde uluslararası sistemin destekleyeceği favori adayları açıklayayım.

Baştan söyleyeyim, bu “münafık” tiplerden uzak durun.

Temel şart kimliksiz olmak, hatta cinsiyetsiz.

Kök hücre” gibi, gittiği yerin hüviyetine bürünmek.

Kesinlikle dindar görünümlü olacak, hatta dinsiz olsa bile. En azından dine saygılı!

Namaz kılmayı bilmese ve Allah’a inanmasa bile, icabında saf tutup namaz kılabilmeli. Din onlar için geleneksel, folklorik anlamda bir değer taşıyan, kültürel bir aidiyet konusu.

Mesela Atatürkçü olmamalı ama, Atatürkçü görünmesinde bir sakınca yok.

Öyle devletçi, milliyetçi, halkçı, cumhuriyetçi, laik; geçin onları… Tek ok “İnkılapçı” olsun yeter.

Din, Tanrı tedavülden kaldırıldıktan sonra siz hangi laiklikten söz ediyorsunuz. “İnsan Tanrı olacak” diyor adamlar. “Yeni Normal düzen”de “Ulus devlet” de yok.

Eskiyi unut / Yeni yolu tut”. Yeni uluslararası düzende, derebeylerin kilise ile vardıkları mutabakat sonunda kurulan düzen artık olmayacak. “Alisiz Alevilik” olabilir. Yani dinin yerini kültür alacak, o da ritüel, seremoni, ikonografik sanatlar ve kültürel anlamda folklorik değer taşıyan her şey mümkün, ama ötesine geçmeyeceksiniz!

Kendi içinde çoğul BİREY’ler, değişken ve akışkan bir şekilde, sabiteleri olmadan, her zaman yeni bir yönelim, deneyim ve tercihle, birden fazla kimlik ve kişilik sahibi olabilecekler.

Yani eski demokratik çoğulculuğun yerini, yeni düzende, kişinin zaman ve mekana bağlı ya da onlardan bağımsız farklı zaman ya da tek bir anda birden fazla kimlik sahibi olması anlamına geliyor.

Amaaan, zaten parti, milletvekili, seçim, kamuoyu araştırması gibi şeyler olmayacak bu yeni düzende. Belki, onlara kalırsa 2025’e kadar yapılacak seçimler son seçim olacak.

Globalizm, Lokalizm, Glokalizm.. Sahi Glokalizmin Türkiye’deki temsilcisi kimdi!

Yıllar önce bu ülkede bu tartışma konusu olmuştu. Bu konu 2005’den beri Türkiye’nin gündeminde. Dünya bu konuyu 1990’larda tartışıyordu aslında. Lokal, burada globale yükselirken, ezilen “Ulusal kimlik” oluyordu. Glokalizm’de Ulus devletten önce Global aktörlerin Lokale sponsor olması, destek olması gerekiyordu.

O Lokal olan Globale yükselince sonuçta Globalizm Lokal olanı kendi içinde bir renk olarak alıp kendine dönüştürmüş oluyordu. By-Pass edilen burada “Ulus devlet” oluyordu. 2010’da bakın bu konuda ne yazıldı, ama sonra unutuldu gitti: “Glokalizmin, “küresel”in yerelliğe inme ayağı, çokuluslu markalar tarafından bütün dünyadaki yerel pazarlarda benzer stratejiler geliştirilerek”.

Bu özerklik şartı daha da eski. 15 Ekim 1985 tarihinde imzaya açılmış ve 1 Eylül 1988 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı 21 Kasım 1988 tarihinde imzalamıştır.

Bugün bu şarttan söz edenleri “vatan haini” ilan ediyoruz neredeyse, ama nedense kimse bu şarttan da bu şartı dayatanlardan da vazgeç(e)miyor. Neden aceba!?

Kasım ayı için 90 gün önceden karar almaları gerek, geldik temmuza.. Ağustos seçim kararı almak gerek. Söyleyeyim: Mahalle karışacak.

Ani bir seçim, baskın seçim anlamına gelir. Bugün için konjonktür müsaid değil. “Kaostan düzen çıkarmak” ya da kriz çıkarıp, karşı tarafı kendi çıkardığın krizde boğmak bazan tersine döner. Kündeye gelmek de var.

Kaldı ki bu doğru bir siyaset biçimi değil. Halk bunu anladığında hesap sorar. Bu silah bugün geri teper. Bu iddia gerçekleştiği andan itibaren toplumsal hafıza geriye doğru sorgulama yapar.

Meis çıkışını sorgular. Birileri evde bir hesap yaparken, karşı mahalle de suyun öbür tarafında başka bir hesap yapar. Siz bir plan yapmadan karşı taraf bir plan yapıp sizi mayınlı bir tarlada top oynamaya çağırıyor olmasın sakın.

Mayının nerede olduğunu mayını planlayanlar bilir. Mayınlarını gördünüz mü?

Muhalefet bu konuyu zaten bir süredir kendi aralarında konuşuyordu. Güçleri yetse, onlar da bu emrivakiyi yapmak isterler. Siyaset, ahlak dışı bir “fırsatçılık”tır günümüzde. Cilalı adam döneminde reklamcılık, lobicilik, halkla ilişkiler, MediaCILIK da bu tür bir iş değil mi? Trollerle algı operasyonu yap(tir)anlar ne yapmaz, yaptırmaz ki!

CHP’li Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Cumhurbaşkanı 3. kez aday olabilir ancak bu durum bir anayasal koşulun siyaseten yerine getirilmesine bağlıdır. TBMM 360 vekilin oyu ile seçimlerin yenilenmesine, öne alınmasına karar verirse, o durumda cumhurbaşkanı üçüncü kez aday olabilir” diyor. Bu konuda Erdoğan’ın Bahçeli ile konuştuğu söyleniyor. Aslında Erdoğan isterse, Meclisi fesheder ve 90 gün içinde her zaman seçime gidilebilir. Tabii süreci daha yakından takip etmek gerek. Bu tartışma başladığına göre cin şişeden çıktı demektir. Erdoğan bir açıklama yaparak seçimlerin zamanında yapılacağını söyledi. Görelim bakalım ne olacak.

Sanki birileri AK Parti’yi mayınlı tarlaya çekmek ister gibi. Erdoğan da kendi adaylığını açıklarken, CHP’yi şimdiden adayını açıklamaya çağırarak, aslında o da kendi mayın tarlasına çekmek ister gibi. AK Parti’de karar veren tek kişi, ama CHP cephesinde öyle değil. Bakın, gerilimin kimseye faydası yok. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan da olmak mümkün. Fitne ateşine odun atanlar, o ateşin kendilerini de yakabileceğini hesaba katsınlar. Kim hile ile bir kazanım elde etmişse, bu dünyada da ahirette de onun karşılığı azaptan başka bir şey olmayacaktır.

Üzgünüm ama, halimiz malum. Bugün Türkiye’nin 3 ayrı gündemi var, halkın gündemi, siyasetin gündemi ve partilerin kendi iç ve ortakları ile gündemi. Ve tabii “halk can derdinde politikacılar oy derdinde”. Bakalım seçmen bu kez kendine “koyun sürüsü” muamelesi yapan politikacıların oyununu bozacak mı. Maskeli, makyajlı, cilalı adam devri, artırılmış sanal gerçek siyasetinin çarkına çomak sokacak mı?

Sanırım MHP de erken seçimden yana. Gelecek endişesi çok yüksek. Herkes gelecek günlerin geçen günleri aratmasından korkuyor. İnsanlar, seçmen ya da adaylar olsun, bu seçime korkuları umutlarından daha büyük bir şekilde girecekler. Bu da hayra alamet bir durum değil.

Benim endişem yok. Hayır ya da şer, olacak olan her ne ise, o Allah’ın iradesi içindedir. Biz O’nun rızasına talip olalım. Ondan sonrası için tevekkül edelim. Bizim için hayır gibi gelen şeyde şer olabileceği gibi, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir.

Sonucu tayin edecek olan toplumun neye müstehak olduğu ile ilgilidir. Korkarım, pandemi sürecindeki “akıl tutulması” devam ederse, aklımız başımıza gelene kadar büyük ve ağır bir bedel ödemek zorunda kalabiliriz. Şu anda gidişat çok iyi değil. Mevcut partilerin, büyük partilerin çok büyük bir kısmı yüzünü Batı’ya ve batıla dönmüş. Diğer partilerin çok büyük bir kısmının da zaten varlığı ile yokluğu arasında bir fark yok. Birkaç partiyi de seçim sathı mailinde duruşları ve kadroları ile göreceğiz. “Bağımsızlar hareketi” bir varlık gösterebilecek mi, onu da göreceğiz. Ama görünen o ki, toplumun önemli bir kısmı, seçim için meydana çıkacak partiler ve adaylara soru sormak için alanda olacak. Siyasi partiler için zorlu bir süreç olacak bu süreç.

Görelim Mevlam neyler. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 624 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar