Şehid Şeyhmuş Durgun:Sen Müslümansın
Şehadetinin 26. yıldönümünde aziz şehidimiz Şeyhmus Durgun'un kendi yazılarından ve ahvalimiz hakkında yazdığı değerlendirmelerden SEN MÜSLÜMAN! adlı yazısını okuyucularımızla paylaşmak istedik; bir anlam ifade etsin diye...
Şehadetinin 25. yıldönümünde aziz şehidimiz Şeyhmus Durgun'un kendi yazılarından ve ahvalimiz hakkında yazdığı değerlendirmelerden "SEN MÜSLÜMAN!" adlı yazısını okuyucularımızla paylaşmak istedik; bir anlam ifade etsin diye...
"SEN MÜSLÜMAN!"
"Toplumda, fertler; sahteyi hakiki, yalan ve yanlışı doğru, akı kara, çürüğü sağlam, kofu kavi görecek kadar ilim ve irfan yoksunu olarak cehaletin en alt derecesine inmiş; huzursuzluğu refah, rahatsızlığı zevk, nasihatçileri aldatıcılar, hakk ve hakikat yolcularını gerici ve yobazlar, düşmanını dost, tefeciyi yardımcı olarak görmekte" Hemen hemen herkes; inancından uzaklaştığı nispette huzur bulacağını zanneden bir deli" "Allah yakını"nı camilerin süpürgecisi gören, saçma bir şaşkınlık "halet-i ruhiyye"sini ve buhranını yaşamakta"Olabilecek olanın en korkunç derecede olanın yaşayan mevcut toplumda vazifesinin şuuruna varmış, davasını müdrik olanlar!... Sizler,
"Ne yapıyorsunuz?"
"Neyle uğraşıyorsunuz?",
"Nasıl, neyle, kimlerle kurtulacaksınız?"
Ya diğer şuursuzlar!...
Davasını idrakten yoksun Müslümanlar!...
Artık, şu hitapların muhatabı olamayacak mısınız?
Olmayacak mısınız?
Sen Müslüman!..
Asırlar boyu insanlığın gerçek mutluluk meşalesini elinde taşıyan, onunla gönülleri aydınlatan, ruhları dirilten, akılları pırıldatan sen"
Öz inancından, ayrılmakta, uzaklaşmakta toplumun içine düştüğü ızdırap ve kölelik uçurumundan çıkışının, esaretten kurtuluşunun, deccalsı ideolojilerce olamayacağını, olmadığını, düşünen kafanın, gören gözün, işiten kulağın, düşündüğünü, gördüğünü, işittiğini anla artık!...
Sen Müslüman!..
Öldü sanılan, aslında korun külle kaplanışı gibi örtülen bir medeniyetin yeniden ışıldamasını, pırıldamasını sağlamanın; "eskimez yeni"nin, yeniden, ufukta görülen yeni devirde hayata hakimiyetinin; toplumun bütün müesseselerinin yeniden inşasının ve ihyasının yolu ve yordamının, topyekun oluşun, yüzü suyu hürmetine yaratılanın tatbik ve takip etmiş olduğu "Sünnet-i Seniyye" olduğunu öğren artık!...
Sen Müslüman!..
Bir zamanlar hayata hakim olan İslam'ın neden bu hakimiyetinin kalktığını, sebeplerinin neler olduğunu, Batı'nın şahsında bütünüyle küfrün tarih boyunca nasıl olduğunu, senin içine nasıl girdiğini, tarihin gerçek kalemlerinden, öz kültüründen, keni düşünürlerinden, "zehirle pişmiş aşı" yemeye koşanın aşk ve vecdine eş bir aşk ve vecdle araştır artık!...
Sen Müslüman!..
Bütünüyle toplumun içine düştüğü buhranın reçetesi olarak, Batı'dan uzatılanın sunuculuğunu yapan sahte aydınların ne olduğunu, neyi sunduğunu, sunulanın neden tabiatımıza uymadığını, ilk önce mutlak doğrular ve ölçüler fikriyatı İslam'ı öğrendikten sonra, dönüp didik didik edercesine incele; bütün foyalarını ortaya dök. İçyüzlerini apaçık göster artık!...
Sen Müslüman!..
Şiirin en güzelini, sanatın en saf olanını, edebiyatın katışıksızını, tarihin hakikisini, ilmin aslını; gerçek şairlerimizden, üstün sanatkarlarımızdan, kamil edebiyatçılarımızdan, sadık tarihçilerimizden al artık!...
Sen Müslüman!..
Namazın huşu ile kılınanına, orucun zevkle tutulanına, haccın aşk ile yapılanına, zekatın sevilerek verilenine, inanışın sarsılmazcasına, dostluğun yıkılmazcasına, sadakanın gönülden koparcasına, takvanın üstüncesine, tevhidin katışıksızcasına, sevginin tutuştururcasına, şevkin koparırcasına, ibadetin bitmezcesine kavuş artık!...
Anla artık!...
Öğren artık!...
Araştır artık!...
Göster artık!...
Bil Artık!...
Kavuş artık!...
Yap artık!...
Sen anlamadıkça, öğrenmedikçe, araştırmadıkça, göstermedikçe, bilmedikçe kavuşmadıkça kurtuluşu bekleme!...
"Uyan, Müslüman uyan!...
Müslüman, uyan, uyan."
KISACA HAYATI:
1954 yılında Diyarbakır'da dünyaya geldi. İlk ve orta tahsilini Diyarbakır'da tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Genel Makine bölümünü bitirdi.
Yüksek tahsili sırasında, o yılların İslâmcı öğrencileri olarak İslami faaliyetlerde bulundu. İdarecilik yaptı ve birçok konuda yazılar yazdı. Kaleme aldığı yazılardan birisi olan, 15 Nisan 1978 tarihli 'Bu Böyle Biline' başlıklı yazısından dolayı; 163. maddeden, 'devletin temel nizamını İslâm'a uydurmak ve Türkiye'de İslâm devleti kurmak istediği' gerekçesiyle yargılandı ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bundan dolayı tutuklanarak, önce Bayrampaşa Cezaevi'nde, daha sonra da Çanakkale Kapalı Cezaevi'nde hapsedildi. Çanakkale Kapalı Cezaevi'nde cezasını tamamlarken, baskıcı rejimin zorba gardiyanları tarafından, işkenceyle, 23 Ekim 1985 Çarşamba günü şehid edildi. Şehidin naaşı 27 Ekim 1985 Pazar günü, çok sayıda arkadaşı ve ailesi tarafından Çanakkale Kapalı Cezaevi yetkililerinden alınarak, 29 Ekim 1985 Salı günü, Diyarbakır'da Et Balık Kurumu Camii'nde kılınan namazdan sonra Diyarbakır Mardinkapı Asrî Mezarlığı'na defnedildi. Allah ona ve tüm şehitlerimize rahmetiyle muamele etsin
''Müslüman,ALLAH inancına en saf haliyle inanandır.Müslüman,ihlasın en halisine sahip olmaya çalışandır.Müslüman,imansız amelin,amelsiz imanın makbul olmayacağını bilendir
Şehadeti: 23 Ekim 1985 Çanakkale
Can dostum, sevgili ağabeyimiz Şeyhmus Durgun......
O da, mazlum zindan şehidlerimizden"
Şehid Şeyhmus Durgun'u ilk olarak İstanbul İmam Hatip Lisesi'nde okurken tanıdım. O yıllarda, İmam Hatip Liseleri'nden mezun olanların, üniversitelere girme hakkı yoktu.
CHP-MSP koalisyon hükümetinin hazırlayıp, meclisten çıkan, İmam-Hatip Lisesi mezunlarının, üniversitelere girmesine imkân sağlayan kanunun; zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından, veto edilmesini protesto maksadıyla, İstanbul İmam-Hatip Lisesi'nde "Vetoyu veto boykotu" kararlaştırılmıştı. Beşinci sınıfta okuyordum. Boykotun başarılı olması için, en çok 5. ve 6. sınıf talebeleri gayret gösteriyorduk. Boykotu okulumuzun dışından da, İstanbul'un çeşitli üniversitelerinde okuyan ve çoğunlukla, Fatih Vakıflar Öğrenci Yurdu'nda kalan öğrenciler, organize ediyorlardı. Bu öğrencilerin çoğunluğu da, MTTB'de görevli, ya da üyeydiler. İşte, Rahmetlik Şeyhmus Durgun ağabeyi, ilk defa bu boykot esnasında, gördüm ve tanıştık. Ben daha sonra, onların kaldığı Fatih Vakıflar Öğrenci Yurdu'nun Akdeniz 3. Bloktaki odalarına, akşamları sık sık gidip gelmeye başladım. Şeyhmus Ağabey vasıtasıyla bir çok üniversite öğrencisi ile tanışma fırsatını buldum.
O yıllarda, MTTB Merkez Orta Öğrenim Komitesi'nin Tiyatro Bölümü'ndeki arkadaşlarla beraber, İslami Tebliğ faaliyetlerimizi sürdürüyorduk. Şeyhmus Ağabeylerin yanına gidip gelirken, zaman zaman geceleri, afiş asmaya veya yazı yazmaya çıktıklarını görüyordum. Beni, ilk zamanlar, yanlarında götürmüyorlardı. Fakat bir müddet sonra, beni iyice tanıyınca, götürmeye başladılar. Böylece, zaman zaman onlarla beraber afiş asmaya ve yazı yazmaya çıkmaya başladım.
Şeyhmus Durgun Ağabey'in, cesaret, fedakârlık ve vefakârlık örneklerine, bu yıllarda olduğu gibi, şehadetine kadar defalarca şahid olmuşumdur. O yıllardaki İslami Hareket mensuplarını, cesaret, fedakârlık ve vefakârlık sıralamasına tabi tutacak olursak; Şeyhmus Durgun, benim kanaatime göre kesinlikle ilk 5 içerisinde olurdu.
Zindan Şehidimiz Şeyhmus Durgun, kalemiyle ve diliyle savunduğu ilkelerden hiç bir tavizde bulunmamıştır. Öğrenciliği bittikten sonra da, ilkelerini savunmuş ve asla taviz vermemişti. Şeyhmus Durgun'u en iyi tavsif edecek bir belge olarak; kendisinin bir arkadaşına, Çanakkale Zindanlarından, Hicri yılbaşı münasebetiyle yazdığı bir mektupdaki ifadeleridir: "Geçen mübarek günler, gönülleri inşaallah (cc) sürura boğmuş, gelecek Hicrî Yılbaşı'mızla da; ruhların, Rabbimizin muhabbetiyle coşarak, şehadet nakışlı giysiler giyen, giymekte olan ve giyeceklerin izi sıra yürüyeceği cihad şafaklarının doğuşuna başlangıç olur..."
Peygamber Efendimiz, İslam için; garip geldi, garip gidecektir buyurmaktadır. Şeyhmus Durgun kardeşimiz için de; şöyle bir tesbitte bulunursak, yanılmış olmayız: Garip doğdu, garip yaşadı ve mazlum bir şekilde şehid edildi....
ŞEYHMUS DURGUN: 1954 Yılında Diyarbakır'da dünyaya geldi. ilk ve orta tahsilini Diyarbakır'da tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Genel Makine bölümünü bitirdi.
Yüksek tahsili sırasında, o yılların İslamcı öğrencilerin karargâhı durumunda olan, MTTB'de çeşitli görevler aldı. MTTB'nin yayın organları ÇATI ve MİLLİ GENÇLİK'te idarecilik yaptı ve bir çok konuda yazılar yazdı. Çatı dergisinde kaleme aldığı yazılardan birisi olan, 15 Nisan 1978 tarihli 'Bu Böyle Biline' başlıklı yazısından dolayı; 163. maddeden, Devletin Temel Nizamını İslam'a Uydurmak ve Türkiye'de İslam Devleti Kurmak istediği için, yargılandı ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bundan dolayı tutuklanarak, önce Bayrampaşa Cezaevi'nde daha sonra da Çanakkale Kapalı Cezaevi'nde hapsedildi. Çanakkale Kapalı Cezaevi'nde cezasını tamamlarken, laik rejimin gardiyanları tarafından, işkenceyle, 23 Ekim 1985 Çarşamba günü, şehid edildi. Şehidin naaşı 27 Ekim 1985 Pazar günü, çok sayıda arkadaşı ve ailesi tarafından Çanakkale Kapalı Cezaevi yetkililerinden alınarak, 29 Ekim 1985 salı günü, Diyarbakır'da Et Balık Kurumu Camii'nde kılınan namazdan sonra Diyarbakır Mardinkapı Asrî mezarlığına defnedildi.
--------------------------------------------------------------------------------
istişhad08-23-2009, 12:59 AM
http://www.dirilisnesli.com/resimler/haberler/303.jpg
Şeyhmus Durgun'un 18.06.1984 tarihinde, Çanakkale Cezaevi'nden, Hasan Aktürk isimli arkadaşına gönderdiği mektubu, bir ibret vesikası ve her zaman okunup ibret alınabilecek bir makale babında buraya alıyorum:
Muhterem Kardeşim Hasan
"iman sıfatı, mü'min ismiyle" gönüllerimizde tecelli ederek bizleri şereflendirene hamdolsun, yarattıklarının sayısınca...
Kâmil kudretiye cümle mevcudatı kahr-u galebesi altına alarak, uluhiyet manasının özü olan ilahi hakimiyetin, tecellisini kavrıyanlar sınıfından bizleri kılana şükr olsun. Eşya ve hadiselerin izah ve ifhamı için biricik yol olan Evsaf, esmâ ve efâl-i ilahiyenin manalarının bilinişine, yol olan "vahyi" mazhargâhına, Habibine selat ve selam olsun.
Muhterem Dostum;
Günleri bulan zaman miktarınca yazmadığından bahisle başlamışsın. "Hüsrana uğramışların" sıfatına 'çok, çok, cüz'îde' olsa bulaştığını zanla devam etmiş yazın. Dilerim cümlemiz, son nefeste hüsrana uğramışlardan olmıyalım. Yoksa dünya hayatının mukadderat çizgisi kimi kez, hüsranı yansıtsa bile, önemli olan ve hep korkulması gereken 'son nefes' hadisesi. "Yaşadığımız gibi ölmek, öldüğümüz gibi de dirilmek. Fıtratın tecellisi..." İnsan "Bezm,i Elest'le" başlayan yolculuğunda, ruh cihetiyle, bir tür ölümsüzlüğü düşündüren bir sürekli var oluşu gösteriyor. Dünya hayatında hep bunu hedeflemiş berrak bir zihne ulaşmak zor. Geçirdiğimiz, âdisi ve ulvîsiyle tüm bir "geçmiş" hikmet-i ilâhî, hafıza bantına kaydedilği için, kimi kez hafızanın o alt katmanlarına inince, bahsettiğin; benle başlayıp, geçmiş nice "sakatlıkları" hatırlatır, o ruh halini bilirim. Çokça tattım. Öyle ki, tadışım ve kurtulmak isteyişim, bende fikr-i sabitler kaosu oluşturdu, bu da nice ruhsal keşmekeşliğe sebeb oldu. Eğer şimdilik cüzî bir sukunet halini yaşıyorsam, bu birazda yorulduğum içindir. Geçmişi silmek muhal. Ruhumuzda geçmiş dönemlerin intibalarıyla bulaşık bir "kişilikler mecmuası" hep varlığını devam ettirecek sanırım. Gerçi bu tür hatırlamalar süreklilik kazanmadıkça normal fakat, bendekilere benzer bir hale bürününce zararlı oluyor. Dostum, ben artık bazı şeyleri kabul ettim, şöyle ki; ne yaparsam yapayım "hebaen mensura" gitti diyebileceğim geçmişin nice gününü, geri getirebileceğime imkân yok, diyerek; elimden geldiğince içinde bulunduğum "an" hiç olmazsa kaybolmasın ümidiyle, bazen rahatlıyorum. Bir kelimelik tebliğ bile bazı anlar, nazarımda çok büyüyor. Hele kabule yanaşmış bir gönle, birazcık bir şeyler aktarabilmenin hazzını, var sen tahayyül et.
Beni kendince konuşturman da, hoşuma gitti doğrusu... Yalnız sonuçta "anlatacağım çok şey var" dedirtmen sanırım yanlış olacak. Çünkü burada oldukça monoton bir hayat var.... Şimdilik biraz rahatım. Şimdiye kadar ki hapishane hayatının belki de büyük bir kısmı hep kaos türü ruh halleriyle renklendi. Bu da bir nevi dıştan tesbit edildiği gibi "yalnızlık" ismine bürünüyor. Beş arkadaşla birlikte, şimdilik koğuşa çevrilmiş bir tecritteyiz. Her bir arkadaş, kendince bir alem. Bir arada geçip gidiyor günler. Birlikte değişik kitaplar okuyoruz. Bazen mütalaalarda bulunarak... Diğer bir yanda, ferdî okuyuşlarım var. Bazı kitapları tekrarım var. Eskiden okuyup da, tekrarından fayda umduğum...
Maddi açıdan, pek sıkıntı çekmiyorum. Sağolsun (iyilik söylenir ve övülür) Tahir kardeşim, bilcümle dediklerime ve şimdilik ihtiyacım yok; sözlerime rağmen yardımını devam ettiriyor. Bu arada hatırlayan bir kaç arkadaş ve tanıdık da, yardım ettiler... Yani emin olmanı dileyerek söyleyebilirim, ihtiyacım yok şimdilik... Gerekirse başvururum. İnan, mektubun geldiği günlerde; senden aldığım bir miktar borç için havaleyle, Seyithan aracılığıyla ödemede bulunayım diyordum. Söylemek belki gereksiz oldu. Ama, şu anki zorluktan uzak durumumu belirtmek için, ufak bir ölçü bu sanırım.
Seyithan'dan bahisle tavrının garipliğini, özlediğim konuşma stiliyle belirtmende, gerçekten hoşuma gitti. Gücümün yettiğini yaparım deyişine gülünmez, dostum ancak "var olasın" denilir. İçten ve samimi hitap edince, cevabımız aynı türden olmazsa, azim hata işlemiş olurum. "Çağdaş ticaretçilikle" hemhal olmak, kolay değil... Nice dökük gözleri görmekle beraber, onun içine girmek çok zor tabii.. Hemen bir çırpıda silip atamayacağımız, sosyal ilişkilerin yöneldiği bir merkez durumunda olunca insan, bunu hariçten etkilenmişlikle bir tutmamalı derim. Zaruri ilişkiler bunlar. Tıpkı başlamada zorunlu olmayan, ama zamanla zorunluluk haline getirdiğimiz okul hayatımız gibi. Çok garip, tek bir dersin halen de var demek. İnşaallah ondan da kurtulur. Yeni bir döneme başlangıç olmuşçasına, bir ruh hâline bürünürsün. Belki de sana yeni bir dinamizm de sağlar.
"Panorama mide kusturuyor" dediğin hâleti ruhiyen, sanırım tevazu eseri olsa... Yoksa bazen düşündüğüm gibi, insanın nice kişinin tebliğ çalışmasına girişine dek süren "imalat ve satış" zincirinin bir halkası olmanın büyüklüğünü unutur gibisin.
"İnsanlara öğretmek için ilimden bir mesele öğrenen kimseye, 70 sıddıyk sevabı verilir." "En güzel hediye, hikmetli bir sözü iyice anlayıp, din kardeşine anlatmaktır. Bu aynı zamanda, bir senelik ibadete de karşılıktır." "Allah'ı hatırlatan ve Allah'a yaklaştıran cihetleriyle öğrenen ve öğretenden başka, dünyada her ne varsa mel'undur." "Duyduğu hasen bir hadisi, din kardeşine duyurandan, daha faydalı bir kimse olamaz." "Bir Müslüman'ın hayırlı bir sözü öğrenip, öğretmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik ibadetten hayırlıdır." Ve daha nicesiyle, nebevî düstur ve muştuları her gün hatırlarsak, günler ve saatlerin, o kadar da boş geçmediğini anlarız sanırım. Hele senin gibi bir konumda olanın, böyle bir işe -tabir caizse- sahip olanın, bundan bahsetmemesi gerekli. Gıbta edilecek bir konumdasın, bu hâlinle. Nice insanın faydasına bir "müracaatgâh" olmak... "Hayra delalet eden, onu yapan gibidir." hadisini hatırlatırım. Öğretmek farz, ilmi gizlemek haramdır, biliyorsun... "Bildiğini gizleyenin kalbi, muhakkak ki, günahkârdır." (Bakara 283) "Ben müslümanım deyip, iyi ameller işleyerek Allah'a davet edenden, daha güzel sözlü kimdir?" (Fussılet 33)
Biz Müslümanlar hep şu hadisi düstûr edinse: "Beni Allah-ü Teala'ya biraz daha yaklaştıracak, yeni ilim edinemediğim günün doğmasında, benim için hayır yoktur." Talim ve tebliğin önemini gösteriyor bu.
Sanırım şu ayet ve hadislerin manasına hakkıyla muttali olabilsek, günlerimiz böyle hep huzursuzluk göstermezdi. Ama ne yaparsın ki, "Apaçık bir düşman" olarak bilip, bellememiz gerekli. Şeytan, sebebi olduğu: vesvese denir, kalbî hatıralarla hep meşgul ediyor... Yalnızca seni değil, hepimizi... Kimisinde az, kimisinde çok... Ama, var yani... Sonuçta.
Neyse, dostum. Şimdilik satırlara son vereyim diyorum. Birazcık da uzun olsa, bir şeyler yazıp, döktük... Bir tür sohbet oldu. Satırlar, elfazın nakline vasıta oldu...
Sorup, soruşturduğun için çok teşekkürler dostum. Ne olursa olsun, ne kadar süre olursa olsun, yine de çok teşekkürler...
Rabbimiz her daim seni ve beni, tüm "bizleri" hıfz ve himayesine, rahmet ve inayetine her daim mazhar kılsın... Salih kullarının peşi sıra giden kullardan eylesin... Âmin, ya muîn"
Hürmet ve selamlarımla...
Şeyhmus Durgun
E. Tipi Cezaevi T-4 Çanakkale