Şeriat isteyenler darbe yapabilir mi?
Selahaddin Eş Çakırgil / Şeriat isteyenler darbe yapabilir mi veya yapmalı mı?
Tarihçi- Prof. Kemal Karpat"tan, 18 Temmuz 2004 günkü, "Işık tutacak tarafı yok!" ise, laikliğe teslimiyet çağrısı, niçin?" başlıklı yazımda da söz etmiştim. Karpat, o günlerdeki bir röportajında da, "Dinci denilen cephe, hiç olmazsa şimdiki görüntülerine göre, demokratik, laik, Atatürkçü bir çizgiye girmiştir..(")" dedikten sonra, "Laikliğin ne bir anlamı, ne de ışık tutacak bir tarafı kaldı.." demekten de kendini alamıyordu.. Hâlen Wisconsin Üniversitesi"nde prof. olan Karpat, 50 yıldır Amerika"da.. Ailesi, Romanya"nın Karpatlar bölgesinden gelmiş..
Karpat, Neşe Düzel"e verdiği ve 4 Aralık günü Radikal"de yayınlanan röportajında da, "İnanç ihtiyacı ve kültürü bu toplumun ruhuna o kadar işlemiş ki, ben başka bir toplumda bu kadar inanç arzusu, isteği görmedim. Bizim toplumda ateizm bile çok acayip bir ateizm oluyor. Çünkü ateizm bile büyük bir inanç gibi yaşanıyor. Böylesine inanca ihtiyaç duyan, inançsız yaşayamayan bir toplum bu.." diyordu.. Bu sözlerine katılmamak elde değil.. Biz, "kemalizm ve laisizmin toplumun belli kesimlerinde tam bir ateist tarikat bağlılığı halinde, bir inanç gibi benimsendiğini ve "laik kutsal" halinde savunulduğunu" işte bunun için sık sık vurguluyoruz..
Karpat, Başbakan Erdoğan'a, 'büyük bir tarihi fırsatı kaçırılabilir' diye bir ay önce, "Hakkınızda hâlâ (") İslamcı bir rejim kurmaktan vazgeçmediniz gibi şüpheler, korkular var. Bu şüpheleri gidermeye çalışınız. (") Bu yüzden çıkıp, 'Biz İslamcı bir rejimi (") asla amaçlamıyoruz. Zâten halkımız da bunu istemiyor. Biz halkımızın oyuna, isteğine uyuyoruz' demelisiniz." diye bir mektub yazdığını da belirtiyor.. "Cumhuriyet'i, Atatürk'ü ve bugünkü Türkiye'yi olduğu gibi kabul eden kim var?" diye baktığımda, bu medeni din görüşünü en çok Fethullah Hoca'nın temsil ettiğini görüyorum." demeyi de ihmal etmiyor.
Ancak, onun en can alıcı cümlesi, "Bugün şeriat düzeni kurmak isteyen küçük bir grup olabilir, ama bunun, halkı arkasından sürükleme şansı çok azdır. Şeriat bu ülkede ancak darbeyle iktidara gelebilir.." şeklinde olanı..
"Böyle bir ihtimal var mı ve olabilir mi?" diye düşündüm..
"Şeriat" terimi, bilindiği üzere, "şeria" kelimesinden gelmektedir ve "ırmağın tabiî yatağı" demektir.. Ve telmihen, dinlerin, tabiî akış çizgisi için kullanılır. "Şeriate aykırı, yani haksız olarak hükmedenler"i anlatmakta kullanılan "taagût" kelimesi de, "tuğyan"dan gelir ki, bu da, nehrin, kendi tabiî yatağını tahrib ederek ilerlemesi mânâsınadır. Her dinin, her ideolojinin, her hayat tarzının bir şeriati vardır. O halde, bir "tuğyan"ı normal gibi sunmak yanlıştır.. Yani, "bir şeriatin tabiî çizgisinde kalması ve tuğyan"ı durdurmak için", o sistem içinde çaba harcamanın anormal bir tarafı yoktur. Bir şeriatin bağlılarının o bağlılığını "zorlama" olarak görmek mantıklı değildir.. Zorlama olan, tuğyan halidir.. Ama, şundan emin olunmalıdır ki, İslam şeriatinde, bir insan veya topluma, bir inancı zorla kabul ettirmek asla cevaz verilmediği gibi; hak sahibi olmayanların, haksız kimselerin bir topluma zorla hükûmet etmesi de kabul edilmemiştir.. Yani, bir kişi veya kadronun, İslam adına da olsa, bir halk"a zorla hükmetme hakkı yoktur. O halde, Prof. Karpat"ın, "şeriatçiler ancak darbe ile iktidara gelebilirler.." sözü havada kalıyor. Çünkü, "İslam şeriati" bağlıları, darbe yapabilseler bile, öyle bir zorbalığı yapmamak ve o tuğyan halinden, haksızca hükmetmekten şer"an da kaçınmak zorundadırlar.
**
İki not: 1- C. Dündar, 4 Aralık tarihli Milliyet"te, 1969 yılında İran"ı ziyaret eden Türkiye C. Başkanı Cevdet Sunay"a İran Şahı Pehlevî"nin, "Laiklik belki Türkiye'nin kuruluş yılları için gerekliydi, ama artık bu ilkenin (")zarar verdiğini gözlüyoruz. Biz İran'da din adamlarını paraya boğarak bu işi hallettik.. " dediğini aktarıyor.. Ve sonra da Papa"nın da "Kamusal hayatı, geleneksel değerlerden tamamen ayıran laisizm, çıkmaz sokaktır" sözüne değinerek, bütün bu eleştirilere rağmen, "Türkiye laikliğinin dünyaya da örnek bir model sunduğunu" ileri sürüyordu.
Böylece de, karşı çıkılan her durumda, "İhtimal ki, bazı kelleler koparılacaktır.." tehdidi pratiğe geçirilerek geçen 1923-50 arası, 27 yıllık tam bir dikta döneminden sonra, sadece 1960-97 arası, 4 askerî darbe ile, güç-bela ve ne büyük acılarla ayakta tutulabildiğini görmezlikten geliniyordu.. Ama, Şah"ın hele de "din adamlarının parayla doyurulduğu" iddiası gerçeği asla yansıtmamaktadır. Evet, "kapıkulu uleması" (ulema"y-ı derbâr) her zaman olduğu gibi, Şah düzeninde de vardı.. Ama, onların halkla ilgisi yoktu.. Halk ise, kazançlarının "hums"u, (beşte bir)i ile ayakta tutmaya çalıştıkları "ulema"yı önder bilmiş, onlar da, İslam"ı zorbalar için değil, halk için yorumlamış ve neticede, "İslam İnkılabı" da, "gayrimeşru" güçlerden yardım almayan ve onlara hizmet sunmamış olan "ulema"nın önderliğinde, milyonların harekete geçmesiyle gerçekleşmişti..
2-Engin Ardıç Bey"e: Akşam"daki yazılarınızda zaman zaman olduğu gibi, 4 Aralık günü de, M. Kemal"in yanlış yaptığı bazı noktaları işaretlemiş ve "Gördüğünüz gibi Atatürk"ü eleştirdim, hadi beni de uzaklaştırın kürsüden.." diye bitirmişsiniz; Prof. Atilla Yayla"yı çağrıştırarak.. Ama, hakkınızda aykırı bir tavır sergileneceğini sanmıyorum.. Ahmet Altan, 10 yıl öncelerde yazdığı "Atakürt" başlıklı yazısı dolayısiyle, mahkûm olduktan sonra, "bu suçu bir daha işlemiyeceği" kanaatiyle tecil olunmuştu.. Yani, o kanunî süzgece takılmak için, rejimin istemediği bir hayat tarzı içinde olunması gerekiyor..
Nitekim, bir heykelin kaidesine yestehliyen bir köpeği alkışlayan bir şiir yazan Can Yücel hakkında dava açıldığında, o, "O koruma kanunu bizim gibiler için değil, gericiler için çıkarılmıştır.." diye savunma yapmış ve beraet etmişti. Yani, eleştiri yapanların "İslamî bir hayat" yaşamak dikkati içinde olup olmadıkları tesbit edilir. O halde zât-ı âlinize, -amelen- "mütedeyyin" bir kimse görüntüsü vermediğiniz müddetçe, yırtınsanız da dokunmazlar, merak etmeyiniz.
e-mail: [email protected]