İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Şeytan!

Hiperaktif, kurnaz, hırçın, aşırı ihtiraslı, güvenilmez biridir. Kolay yalan söyler, verdiği sözleri tutmaz, değer yargılarından yoksundur, ani ve öngörülemez değişiklikler gösterir, gevezedir.

Siyasi yaşamı hep dalgalı, sorunlu, entrikalarla doludur. Dostlarına ihanet etmekten çekinmez, beraber yola çıktığı insanları kolayca harcar. Müthiş intikamcıdır.

Başında bulunduğu ülkeyi kişisel hırslarına ve bağlı bulunduğu lobinin çıkarlarına göre yönetir. Sadece o ülkenin lideri olmak ona yetmez, küresel ölçekte lider olmayı, tarihe geçmeyi kafasına koymuştur.

İslam'dan ve Müslümanlardan nefret eder. Bütün tezleri, bu çevrelere yönelik düşmanlıklar üzerine kurgulanmıştır. Irkçılığa varan söz ve davranışları vardır, ayırımcı, dışlayıcı ve kışkırtıcıdır. Bu çevreleri insan yerine bile koymaz. O kadar kışkırtıcıdır ki, onları aşağılayıcı sözler sarfetmekten çekinmez. Bu sözleriyle binlerce insanı sokağa dökmeyi başarmıştır.

İçişleri Bakanı iken, Paris varoşlarının alev alev yandığı sırada, Cezayir asıllı Fransız vatandaşlarını kastederek; "Pislikleri, hortumla yıkamaya!" ant içmişti. "Pislikler", Kuzey Afrikalılar ve Müslümanlar oluyordu. IMF eski Başkanı Dominique Strauss-Khan onun gazabından kurtulamadı ve geceliği bin dolar olan otelde bir hizmetliye yönelik tecavüz iddiasıyla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması engellendi.

Hep, "bu adamın sonu nasıl olacak" diye düşünmüşümdür. Normal bir son olmayacağına, skandallarla sona ereceğine, bir yerde duvara toslayacağına inanmışımdır.

ABD aşırı sağı ile İsrail aşırı sağının ortak çabası sonrası iktidara geldi, Cumhurbaşkanı oldu. Seçilir seçilmez ülkesinin siyasi duruşunu sarsıntılı bir şekilde değiştirdi, bu çevrelerin çıkarlarına hapsetti. İslam düşmanlığının liderliğini onlardan aldı. Siyasi rakiplerini birer birer itibarsızlaştırdı, haklarında yolsuzluk soruşturmaları açtırdı ve yargıladı.

Kendisiyle ilgili bir çok sıfat kullandım burada. Hepsi uyuyor ona. Ancak bir zamanlar arkasına sığındığı kişi olan Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, onun için en iyi tanımlamayı yaptı, en doğru ismi buldu: "Hayatımda gördüğüm en büyük şeytan!"

22 Nisan'da Fransa'da seçim var ve Nicolas Sarkozy fırtına gibi esiyor. Komplolar hazırlıyor, senaryolar uyguluyor, kitlesel öfke ve ayrıma tezlerine yatırım yapıyor, "İslam tehdidi" korkusu yayıyor, yabancı düşmanlığı ile oy toplamaya çalışıyor. Müslümanlara ait evleri basıyor, insanları sınır dışı ediyor.

Bir hafta içinde Kuzey Afrika kökenli üç Fransız askerini, bir Yahudi okulu önünde üçü çocuk bir dört kişiyi öldüren Muhammed Merah, kuşatıldığı evin camından atlarken kurşun yağmuruna tutulup öldürüldü. Bir çokları, Merah'ın Fransız istihbaratına çalıştığını, kullanıldığını ve yok edildiğini düşünüyor. Bazıları da, Yahudi karşıtlığı ve İslam düşmanlığı üzerinden oy avcılığı yapan Sarkozy'e bağlı unsurların ortak senaryosundan söz ediyor.

Her seçim öncesi Fransa'da benzer operasyonlar oldu. Daha önce burada tartıştık, hatırlayalım: 9 Şubat 2007, Fransa'da PKK'ya yönelik kapsamlı bir operasyonu yapıldı. 5 Şubat'ta bazıları PKK'nın üst düzey sorumluları olmak üzere 14 kişi gözaltına alındı. Peki olay nasıl gelişti, seçimlerle ilgisi neydi? Nedim Sever'in Fransız istihbaratıyla ilişkileri aslında her şeyi ortaya koyuyordu. Rıza Altun'un yardımcısı Atilla Balıkçı, Fransız istihbaratıyla bağlantıları olduğunu bizzat soruşturmayı yapan hakime bildirdi. Balıkçı, Fransa İçişleri Bakanı ve seçimlerin favori Cumhurbaşkanı adayı Sarkozy'nin politika danışmanı Ermeni milliyetçisi Patrick Deveciyan'la bağlantılarını anlattı. Fransız istihbaratı, bu görüşmeleri doğruladı.

İşin esası şuydu:

Seçim vardı ve Sarkozy yükseliyordu. Operasyon Sarkozy'yi yıpratmak, gizli ilişkilerini deşifre etmek için bizzat Fransız istihbaratı tarafından tezgahlanmıştı. Siyasi danışmanı Deveciyan üzerinden Sarkozy hedeflendi. Çünkü görüşmeler yapıldığında tarih 2003'tür, o zaman da Deveciyan yine Sarkozy'nin danışmanıdır. Sarkozy bunun intikamını fena aldı. Kendisiyle hesaplaşanları yargı önüne çıkardı. Peki kavga bitti mi? Hayır. Seçimlere az bir zaman kaldı. Yeni senaryolar, yeni dosyalar görecek gibiyiz.

Müthiş bir Türkiye karşıtlığı var. Gerek Ortadoğu'da gerekse Avrupa Birliği çerçevesinde her gelişmede Türkiye'nin önüne dikilen bir isim Sarkozy. Mesela; başaramadığı "inkar yasası" sadece Ermeni meselesine duyulan hassasiyetle sınırlı değildi. Sadece seçime endeksli de değildi. Yasa, iktidara geldikten bu yana şiddetini artıran; Türkiye ile hesaplaşma, Türkiye'yi kendi bölgesinde sınırlama, hasım belleme, Fransa çıkar alanlarına yönelik tehdit görme gibi hastalıklı bir bakışın göstergesiydi.

Türkiye'yi AB dışına itme, Fransa'nın eski sömürge ülkelerine yönelik ilgisini kırma, nüfuz gelişmesini durdurma, bölgesel projeleri dinamitleme onun önceliklerinden. İsrail aşırı sağı ile Batı'da yükselişe geçen yeni milliyetçi dalga da ile beslenen bu hesaplaşmacı, kavgacı kişinin hırçınlıklarını artık Fransa bile kaldıramıyor.

"Daima İsrail'in dostu oldum ve olacağım. Fransa, varlığına yönelik her tehdit karşısında İsrail'in yanında yer alacak" der. Neoconlardan daha neocon, İsrail'den daha İsrailci, Amerika'dan daha Amerikancı bir liderdir. Hastalıklı, sorunlu bir kişiliktir.

Chirac'ın; "hayatımda gördüğüm en büyük şeytan" sözü, boş bir söz değildir.

yenişafak

Bu yazı toplam 1328 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar