Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Şeytan tarafından bir kez daha taşlanıp yüzlerce kurban verirken..

Kurban Bayramı’nı kutlarken, bir facia kervanını daha geride bıraktık.. İran kaynaklarına göre, 150 kadarı İranlı olmak üzere, 1200 kadar, Suûdî resmî rakamlarına göre ise, 770 civarında hacının can verdiği Mina’daki büyük facia kervanını..

Kısaca, diyebiliriz ki, Mina’da, Cemarat’ta, Şeytan’ı taşlıyalım derken, şeytan tarafından taşlandık, sadece orada can verenler acı çekmediler, Kurban Bayramı bütün bir İslam Milleti’nin yüreğine oturan mâtem oldu.. İslam düşmanlarını ise, herhalde üzerimize gülümsetmiştir..

Diriliş Postasının -bayram günleri boyunca- çıkmadığı günlerde, Star için kaleme aldığım başka makalelerden bu konuyla ilgili olanları bu vesileyle burada genel çerçevesiyle  tekrarlamalıyım, konunun daha etraflıca anlaşılması için..

Önce Kurban’dan söz etmiştik, sonra da o büyük faciadan..

***

’İsmail’lerimizi kurban etmeye, var mıyız?

 ‘Kurban’ terimi, yakınlık mânâsına gelen ‘qurb’ kelimesinden türemedir..(Akraba/aqraba kelimesi de aynı köktendir..) ‘Qurb’e-t-en’lillah..’ (Allah’a yakın olmak) dileğini yansıtır. O halde, Kurban eylemi de Allah’a yakınlık tesis etmek hedefini güder, gütmelidir. Ve bu vesileyle kutlanan bayram da, o hedefe varılmasının sevinci mânâsındadır.

Ama, milyonlar -yaygın bir gelenek halinde- kurban keserler de, bunun mânâsını ne kadar düşünürüz? Genelde, ‘Hak için kurban, küp için kavurma..’ anlayışı hâlâ da hükümfermâdır. (Rahmetli anamın, Kurban kesemediğimiz yıllarda, ‘Çocuklarım başkasının getireceği eti  bekliyecekler..’ diye nasıl hüzünlendiğini hatırlıyorum.. Yani bizde, kurban kesmek, malî güç göstergesi olarak algılanırdı. Yani, senede bir kez bile et yüzü görmeyen fukara insanlar için, Kurban Bayramı’ndaki bu sonuç, aslî hedefi gölgede bırakmıştır, genellikle..)

*

‘İbrahîmî dinler’ denilen ve özü itibariyle ‘vahy-i ilahî’ye dayanan dinlerde de, İslam’dakine tam benzerlik göstermese bile, farklı şekillerde Hacc ve Kurbanibadetleri vardır. Hattâ Budizm ve brahmanizm vs. gibi beşerî menşeli dinlerde bile.. Belki de onlar da ilahî menşeli dinlerden bir şeyler almış olabilirler. ‘Allah, hiç bir topluluğu onlara  peygamber göndermeden helâk etmemiştir..’  meâlindeki âyeti hatırlayabiliriz..

*

Hacc.. Gerçekte, bizdeki vatan duygusunu yerli yerine oturtmak için yaptırılan bir ilahî temrindir, idmandır. Hacc mekanlarına gittiğimizde, başka her türlü vatananlayışlarından sıyrılır, namazlarımızı bile seferî -kısalatmalı değil, tam kılarız. Çünkü, ‘harem-i emn-i ilahî’  (ilahî güvenlik haremi)’ne girdiğimizde, seferîlikdurumumuz kalkar; vatanımızın merkezindeyizdir artık..

140 yıl öncelerde, Nâmık Kemâl bile ‘vatan’ı tarif ederken, ‘Merkezinde Kâbe bulunan cihanşumül bir coğrafya’ diyordu. Şimdi ise,  yığınla ‘kutsal vatan’lar edindik. Bütün zaman ve mekanları, bütün insanları kuşatacak şekilde gönderilen bir din’in böyle beşerî çerçevelere zorla yerleştirilmesine karşı koyamadık. Halbuki, onun bütün zaman ve mekanlardaki insanlara tebliği, ulaştırılması halinde, Rabbimizin olan bütün yeryüzü, İslam’ın vatanı olmaya namzeddir. Bu yüzdendir ki, Hacc, bizdeki, kimi zaman coğrafya-perestliğe vardırılan vatan anlayışını düzeltir, -düzeltmelidir-..

*

Kezâ, Hz. İbrahîm’in çok ileri yaşta evlad sahibi olması ve İsmail’ine derin bir aşkla bağlanması üzerine, onu -sembolik olarak- kurban etmesi emriyle karşılaşması ile bize anlatılan, hiç bir sevgiye, Allah’u Tealâ’yı unutturacak derecede bağlanılmaması ihtarıdır.

Hatırlayalım, Amerikalı siyah müslümanlardan ‘Malcolm X’ ismiyle ünlü ‘Mâlik eş’Şâbaz’ müslümanım’ dediği halde, Hacc’da, bütün müslümanların, bütün beşerî makam, mevkı’, servet, ünvan, soy-sop, ırk üstünlüğü gibi zannlardan sıyrıldıklarını görünce, ‘beyaz ırkın üstünlüğü’ iddiasına tepki olarak geliştirdiği ve ‘siyah ırkın üstünlüğü’ne dayalı zannettiği inancını ıslah etmemiş miydi?

Biz de evlâd’u iyâli, serveti, makamı, coğrafyası, ırkı, kavmi, kutsal saydırılan ulusal bayrak ve sınırları, vs. her şeyi, İsmail’lerimizi belirleyip; onları inancımızın ölçüleri içinde yerli yerine oturtmaya var mıyız?

*Âsaf Hâlet Çelebi ne demişti, o, çok düşündürmesi gereken ‘İbrâhîm’ şiirinde.. ‘İbrâhîm,/ İçimdeki putları devir/elindeki baltayla..İbrâhîm.. /Kırılan putların yerine,/ yenilerini koyan kim..’

*

Kurban’ın bu idrakine eriyorsak, bayram yapabiliriz.

*

Ve..

Bu ’facia kervanları’, niye yok olsun ki?

Bu kaçıncı facia..

Bu zamana kadar, son 40 yıla yaklaşan bir zaman kesiminde yaşananlarla ilgili olarak, bu sütunda, 110’dan fazla hacının ölmesine yol açan Vinç Faciası üzerine, 14 Eylûl günü,’Takdir-i ilahî’; hayır, bu değil..’ başlıklı yazının henüz mürekkebi kurumamışken..

Bir yeni faciayla daha uyandık, tam da Kurban Bayramı sabahı..

Cemârat’ta, (şeytan taşlama mekanında,) âdetâ, taşlanan şeytan olmadı da, şeytan müslümanları taşladı.

Yûnus Sûresi 100’ncü âyette, ’akledemeyen toplulukların üzerine, iğrenç hallerin getirileceği’  bildirilmiyor mu?

*

Her Hacc mevsiminde orada, en azından 15-20 kişi ezilirdi zâten… Ama, bu sene, bambaşka bir durum ortaya çıktı ve şu andaki rakamlar itibariyle, 750’yi aşan insan can verdi, yüzlercesi de yaralı..

Geçmişte, daha çok da ’hindu’ların mâbedleri etrafında, bir takım izdiham vak’alarında yüzlerce insanın öldüğü haberlerini duydukça, onların nasıl tuhaf bir ibadet anlayışlarının olduğuna hayret ederdik. Şimdi dünya karşısında, aynı traji-komik duruma müslümanlar da düşürülmüş oluyor.

İşin insanı daha bir isyan ettiren tarafı ise, Suûdî rejiminin hiç sorumluluk kabul etmeyişi.. Nitekim, bu kez, Tünel Faciası’nda, ya da, son Vinç Vak’ası’nda olduğu gibi, ’Takdir-i İlahî’ye sığınmayıp, ’Hacılar disiplinli hareket etseydi, bunlar olmazdı.’ demişler. Bunu, Suûd rejiminin Sağlık Bakanı Khalid  el’Fâlih söylemiş..

Yani, kusursuz olan, hep kendileri..

*

Ancak, Diyanet İşl. Başkanı Mehmed Görmez Hoca, yaptığı açıklamada Hacc güvenliğinin temini için, bütün müslüman ülkelerin ortak hareket etmesi gibi bir konuya değinip, İslam İşbirliği Teşkilatı’nı vazifeye, hafifçe çağırmış bulunuyor; konunun bir diplomatik sürtüşmeye yol açmıyacak ölçüler içinde söylenmesi gerektiğine de dikkat ederek..

Ama, bu çağrıdan ne kadar ümidli olunabilir ki?

Çünkü, hemen bütün müslüman ülkelerinin başına oturtulmuş, kondurulmuş bulunan rejimlerin hemen hepsi, İslam Milleti’nin maslahatını görmek için değil, büyük çapta, emperyalistler eliyle ve kendi emellerine uygun bir şekilde davranmaları için vardırlar.

*

Ama, yine de, Mehmed Görmez’in bu çağrısı inşaallah, yankı bulur da sonunda,’Dünya Müslümanları Ortak Şûrâsı’ gibi bir kurumun teşekkülüne yol açar. Çünkü, Suûdi rejimi ya da sırf kaba kuvvete, silah gücüne dayanarak o mekanları ele geçiren her bir gücün, rejimin bu mekanlar üzerindeki yönetme yetkisinin yokedilmesi ve bu Hacc mekanlarının sözünü ettiğimiz türden bir‚ ’Dünya Müslümanları Ortak Şûrâsı’  gibi bir organ eliyle yönetilmesi ve her türlü vize işlemleri ve güvenlik tedbirlerinin böyle bir kurum tarafından, ’bütün müslümanlar adına’  üstlenilmesi ve sorumluluğunun da bütün müslümanların üzerinde olması şarttır.

*

Ama, bu gibi konular, korkulur ki, Hacc mekanlarında gelecek senelerde yeni bir facia oluncaya kadar hatırlanmıyacaktır bile..

O zaman da, daha nice felaket ve musîbetler için de, ya, ’Takdir-i ilahî’söylemlerine sığınılacak; ya da hacılar suçlanacak; ve amma, o mekanlara zorbalıkla gelip tahakküm eden Suûdî rejimi veya -her kim olursa olsun-, benzerleri de kendilerini hep temize çıkaracaklardır.

*

Müslüman halklar, tepelerine emperyalist-şeytanî güç odaklarınca ve kendileri için, bir daha tehlike teşkil etmemesi niyetiyle oturtulmuş rejimler yerine, kendi inanç ve iradelerine göre yönetim mekanizmaları oluşturmadıkça, bu gibi musîbetler niye yokolup gitsin ki?

Yûnus Sûresi, 100’ncü âyette bu ihtar yok muydu? (meâlen): ’Allah, aklını  kullanmayanları en yüzkızartıcı iğrençliğin kucağına atar..’

*

Ne dersiniz, çok mu karamsar bir tablo çizilmiş oldu?

*

Selahaddin E. Çakırgil ([email protected])

dirilişpostası

Bu yazı toplam 939 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar