Seyyid Ali Hamanei "Tevhid"(2)
Tevhid, bütün cihanın vahdetini, birliğini, bütünlüğünü, her parça ve unsurun bu bütüne ait olduğu manasını taşır..
Umumi Bir Dünya Görüşü Açısından Tevhid
Böyle bir değerlendirmede, tevhid, bütün cihanın vahdetini, birliğini, bütünlüğünü, her parça ve unsurun bu bütüne ait olduğu manasını taşır.. Zira, yaratılış ilgileri itibariyle hepsi de birdir ve herşey tek bir mebde ve tek bir menşe'e dayanır... 'ilah' veya 'yaratıcı' olduğu iddia olunan çeşitli 'tanrı'ların, gerçekte, yaratılış ve mükevvenattaki 'unsur'ların, parçaların herbirisi tek 'vahid', tek ve külli bir 'bütün' meydana getirmekte ve tek bir yöne doğru yönlendirilmiş bulunmaktadır:
"Rahman(olan Allah)'ın yratmasında bir düzensizlik, bir ahenksizlik bulamazsın!" (el Mülk-3)
"Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, gerçek olarak ve belirli bir süre için yarattığını düşünmezler mi?" (Rum-7)
Bu bakış açısıyla, hareket halindeki bu mükevvenat, birbirine zincirle bağlı halkalar misali bir kervan gibidir.
İrili-ufaklı bütün cüzler, parçalar bir tezgahın iş ve çalışması hedefine yöneliktirler; herşey, bu organizmanın, bu sistemin bütünü içinde, kendine ayrılan işi görmektedir, ve herşey ancak bu 'bütün' içinde kendi manasını bulmakta ve ancak bu bütün içinde kendi vazifesini ifa etmektedir. O halde, bütün bu seyr-i tekamül, bu gelişme çizgisi, diğer unsurların iş ve tekamül ettirici yardımına muhtaçtır ve bu 'bütün' için, herşey lüzumlu bir araçtır. Böyle olunca da, bunlardan herhangi birinde maydana gelecek herhangi bir duraklama, hatta, iş yapamaz hale geliş, inhiraf; bütün bir sistemin safdışı olmasına, bozulmasına, inhirafına vesile olur. Bu manevi ve derin bağdır ki, her zerreyi diğerlerine bağlamaktadır.
Yaradılışın hesaplı ve hedefli oluşu; mükevvenatın hesaplı bir disiplin altında bulunuşu, mana aleminin ve ruhun varlığı, bütün bunların herbirinde, her bir cüz'ün varlıpında bir ruh ve mananın varlığı, hakim(hikmet sahibi) bir yaratıcının varlığını gösteriyor.. Öyleyse, bu varlığın aslında da bir hikmet vardır. Esasen bu hikmet, birçok cüz'de alenidir. Ve bir gaye, yön ve hedefi de vardır...
"Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri(oyun olsun) diye yaratmadık!" (Enbiya-16)
Mükevvenat, bu görüş açısından değerlendirildiğinde, bir 'saçmalık' değildir. Tersine, belirli bir hedefe varması için yapılıp, devreye sokulmuş bir makinedir, adeta... O'nun maksadı konusunda sual sorulabilir ama, aslı hakkında, hayır! Öyle bir şiir zımmen söylenmiştir; o halde, mazmununu anlamak için çok dikkatli, tedbirli olmak gerekir. Ancak hiçbir zaman onu, tesadüfi bir hareket olarak nitelemek mümkün olamaz! Bundan da öte, unsurlar alemindeki bütün eşyanın Allah'ın kudreti karşısında eğildikleri de bir vakıadır ve bu alemde hiçbir şey başıboş değildir, varlık aleminin kanunları, ilerletici bir hareketle yönlendirilir ve herbirisi, Allah'ın iradesine kesinkes bağlıdır.
"Göklerde ve yerde olan herşey, Rahman'a başeğmiş kul olarak gelmekten müstesna değildir." (Meryem-93)
"Doğrusu; göklerde ve yerde olan ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmişlerdir." (Bakara-116) "Onlar, Allah'ı gereği gibi idrak edemediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü, O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle dirilmiş olacaktır. O, putperestlerin, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir." (Zümer-67)
Allah'tan Başkasına İbadeti Reddetmek (Seyyid Ali Hamenei) kitabından alıntıdır...