Şiirleri en çok ezberlenen genç şair
Tenekeci şiir yazmıyor, söylüyor. Bunun artısı ise, şiirin kolay akılda kalarak ezberlenebilmesi. Bu açıdan Tenekeci Doksan Kuşağı'nın şiiri en çok ezberlenmiş tek şairi.
Cafer Keklikçi'nin yorumu
Doksan Kuşağı şairleri asıl verimlerini 2000'li yıllarda verdi. Seksen şiirinin miadını doldurmasıyla yeni bir 'atılım' ihtiyacını karşılayabilecek toplam; Doksan Kuşağı şairleriyle mümkün oldu. Bu şairler; Seksen Kuşağı şairlerinin dil içinde 'oyuk açma' çalışması ve 70'lerin politik istençle gür 'edası' yerine, edanın içindeki özü ve dildeki 'enerjik sesi' benimsedi. Çünkü artık sokağın ideolojik sesi, şiirde duyulmayacak (dikkate değmeyecek) kadar cılız çıkmaktadır. Aynı zamanda yaşanan hayat, geçirdiği 'evrimlerle' yeni bir yönelimi zorunlu kıldı. İnsanoğlunun bütün kutsalları 'bir tık' kadar basitleştirilip tüketildiği bir ortamda şair artık ideolojik bakma yerine 'reel' olanı önceledi. Benim 'sosyal gerçekçi şiir' savunum da bu atmosferden neşet etmektedir.
Realitenin verdiği 'püskürme'; şiirde bir 'üst gerçeklik' yaratma eylemini bünyesinde taşımasıyla, bünyenin sahihliği arasında olumlu bir eşitlik oluşturuyor. Burada şiirin müzikalitesi bir bakıma şairin insani kalitesini de veriyor. Ben kendi payıma şiirin 'ilham'la yazılacağını düşünüyorum. Yani şair öyle bir atmosfer yaşasın ki şiir 'gelsin'. Bence, ilham şairin 'insanlığı'dır. Burada İsmet Özel'in "şairler normal insanlara göre biraz daha insandır" sözünü doğrulayan bir durum söz konusu. Kestirmeden söylersek bizim kültürümüzde şairler aynı zamanda 'âlim' olarak algılanır öteden beri. Manevi birikimler anlamında tabi. Ama burada 'yaradılışı' göz önünde tutarak söylüyorum bunu. İlham aynı zamanda şairin yaşantısı ve birikimi sonucu oluşmuş olan bir toplam. Yani kendine münhasır ahlâk kaidesidir. Fakat bu 'kaide' ile 'yasa'yı birbirine karıştırmayalım. Cemal Süreya'nın ifadesiyle "şiir anayasaya aykırıdır." Şair ortaya bir karakter koymuş ve bunu belli çerçeveyi aşarak geniş bir zemine ulaştırmayı başarmış olmalı. Ama bu 'başarının' altında 'kent lağımı' bulunmaz. Bütün bunları; ilhama yaslanarak şiirler 'söylemiş' bir şair olan İbrahim Tenekeci'nin, şiirinde hangi temel dinamikleri barındırdığını göstermek açısından söylüyorum.
İbrahim Tenekeci 1992'den bu yana şiirlerini sayılı birkaç dergide yayımladı. Bu dergilerin en önemlisi, Türk edebiyatında dolayısıyla Türk şiirinde, ilk sayısından günümüze kadar kendi 'akımını' oluşturmuş olan Dergâh dergisi. Dergâh dergisi ilk sayısından bugüne kadar 'okul' olmuş ve bu önemli duruşunu da sürdürmeye devam ediyor. Tenekeci, Dergâh şairlerindendir.
Tenekeci bugüne kadar dört şiir kitabı yayımladı. Sırasıyla; Üç Köpük, Peltek Vaiz, Güzellik Uykusu ve Giderken Söylenmiştir . Bütün kitaplarına genel bir bakışla bakarsak; İbrahim Tenekeci şiiri İsmet Özel şiirinden beslenmekle birlikte Orhan Veli şiirine daha yakın bir çıkış noktasını çağdaş söylem ve algıyla özgün sesini bulmasına temel olanak olarak aldığını görürüz. Bu bapta İsmet Özel'in 'gür' bakış açısı ve Orhan Veli'nin sosyalist algısının yerine; Türk insanın 'küçük espri' duyganlığını, Tenekeci, şiirinin özüne yedirdi. Böylece şiirinde içerik bakımından adı anılan her iki şairden ayrılmakla birlikte biçim olarak da söz konusu isimlerden farklı bir konumda duruyor.
İbrahim Tenekeci şiirinin en belirgin karakteristik özelliği; geleneksel şiirimizdeki ses yapısını çağdaş algıya uygulayarak yeni bir alaşımla temiz bir atmosfer oluşturmadaki yetkinliği. Şair bunu yaparken bütün 'edebi sanatları' yerli yerince kullanmakta; gösterdiği ustalık küçümsenemeyecek kadar büyük. Bu sebeple bütün şiirlerindeki biçim de geleneksel görüntüde. Şiirlerindeki ses yapısı da, müziğin kelimeleri kanatlandıran cinsindendir.
Tenekeci şiir yazmıyor, söylüyor. Bunun artısı ise, şiirin kolay akılda kalarak ezberlenebilmesi. Bu açıdan Tenekeci Doksan Kuşağı'nın şiiri en çok ezberlenmiş tek şairi. Halk şiirimiz, bizim saklı cevherimiz olarak yüzyıllardır tazeliğini korumuş, hâlâ da temiz ve lirik bir şekilde şiir dağarımızda büyük ihtişamını yaşatmakta. Cumhuriyet dönemi şairlerimiz, bu ihtişamdan pek yararlanmamış, genel olarak batı reveransından (referans değil) hareket sahasını olumladıktan sonra söz konusu 'cevher'e sahip çıkmıştır. Yani bir nevi 'oryantalist' gözüyle bakmışlar halk şiirimize. Ben bu bakışı 'anlayışla' karşılıyorum. Çünkü halk şiirimiz 'yapılmamış' bir şiir. Şair çoğunlukla bir zulme karşı 'söylemiş' şiirlerini. Yani şair şiirle hiç 'uğraşmamış'; yaşadıklarını, gördüklerini Türk şiir haritasına kaydetmiş. İşte Tenekeci bu durumu günün şartlarına göre güncelledi. Yerli bir bakış açısı ve özgün sesiyle: "kaçan bir gol kadar üzülmedik değil mi/ ölürken çocuklar o güzel afrikada" dizelerinde gördüğümüz gibi. İbrahim Tenekeci şiiri, biçem bakımından daima bir çocuksuluğu bünyesinde taşır. Yaşama karşı bir çocuk kadar 'hesapsız' ve afacan. Yine, Tenekeci birçok şiirinde sehl-i mümteni sanatını çok iyi kullanmakta. Her iki yargımıza örnek olması için: "bu trenlerin hepsi benim bak/ bu gök bu çayır bu ırmak" ve "susadım usta/ içip geleyim mi şu ırmağı" vb dizelerini gösterebiliriz.Tenekeci şiirinde humor ve lirizm atbaşı gider. Yaşamın sertliğine karşı ince bir meydan okuma şeklinde: "kusura bakma teselli hazretleri/ sana layık bir mürit olamadım, besbelli"
İbrahim Tenekeci şiirinde, hüzün ve acı iç içe işlemekte. Ama yaşama sevincini hep yedeğinde tutarak. Şiirin atardamarları olan yaşam zorlukları, şiirin içine girdikten sonra bir mutluluğa dönüşüyor gibi. Bir kıvanç duygusu verir bize, bir korunmuşluk hissi duyurur: "her şeyin annesi sensin fırından gelen koku", "uyuruz ve uykudur tanrının en hayırlı evladı" ve "müjde getiren bir insanın içi/ ben olayım yarabbi" Tenekeci şiirinde İslami hayat yaşamanın 'rahatlığı' ve bunun verdiği 'neşe'; biraz da 'şımarık' bir durumda kendini göstermekte. Müslüman şair olmanın vermiş olduğu kendine güveni neredeyse sonuna kadar kullanmakta: "ne çok günah işledim ben mendilime" ve "eline sağlık tanrım leyla çok güzel olmuş/ tanrım eline sağlık dünya da güzel olmuş"
İbrahim Tenekeci ilk ve ikinci kitabında, yeni bir şiir söylemenin tadını riyasız şekilde duyuruyor. Üçüncü ve dördüncü kitabında ise, Türk şiirinde usta bir şair olduğunu ispatladı. Artık kendi şiir yapısını kurmakla kalmadı, o yapının zirvesine ulaştı. Bilindiği gibi bir şair, şiirde yeni bir 'pencere' açabilir ama o açtığı 'pencere'yi inşa etmek ise, çok zaman mümkün olmamıştır. Tenekeci bunu mümkün kılmış şairlerden. Sonuç olarak İbrahim Tenekeci dört kitabıyla; lirik, 'halk şiiri' tadına yakın, gelecek kuşaklara bırakacağı bir şiir dünyası kurdu. Modern Türk şiirini geleneğin içinden alımlayarak, hem geleneği modernleştirdi hem de moderni biçim ve biçem bakımından yeniledi. Tenekeci, Doksan sonrası Türk şiirinin köşe taşlarından biri olmayı hak etmiş bir şair.
(Yeni Şafak Kitap eki)