Abdurrahman Dilipak
Siyasetin mantığı ve matematiği
Siyaset ortamı germeye devam ediyor. Gerilim zehirli sarmaşık gibi kalp ve beyini kuşatıyor. Sevginin yerini nefret, merhametin yerini öfke, hikmetin yerini kaba söz alıyor.
Tansiyonu düşürün, yoksa bu ateş herkesi yakacak. Aklıselimi kuşanalım, yoksa ifsat ülkeye zarar verecek. Cahillik etmeyin, çünkü bu gazaba davetiye çıkartır. “Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez”.
Siyaset atomize oldu. Daha şimdiden 4 blok söz konusu, “Cumhur ittifakı”, “Millet ittifakı”, 3. Grup ve bağımsızlar hareketi.
24.6.2018 seçimlerinde AK Parti % 42,28; CHP % 22,80; HDP 11,53; MHP 11,20; İYİ Parti 10,14; Saadet Partisi 1,36; HUDAPAR 0,32; Vatan Partisi 0,23; Bağımsız 0,16.
Önümüzdeki seçime katılacak 24 parti var ve bunların büyük çoğunluğu yeni oluşacak ittifaklarda var olacak. İlk 3, siyasi partiler arası ittifak kurarken, 4. Grup, diğer partilerde ve siyaset dışı çevrelerden gelenlerin katılımı ile bağımsızlar hareketi olarak bir hareket olacak.
YSK, Türkiye genelinde 52 milyon 695 bin 831 seçmenin oy kullanacağını açıkladı.. Bu arada AK Partinin kayıtlı üye sayısı 11.589 milyon 11.725, MHP 475.000, CHP 1.3 milyon, Memleket Partisi 13.000, İYİ 425.000, HDP 42.000, DEVA 50.000 SP 270.000, YRP 150.000.
Bakın, seçmen sayısının 5’te birine sahip bir parti, geçen seçimde oyların % 42’sini almış. Önümüzdeki seçimde, üye sayısını bir miktar artırıyor, oy kaybına yönelik endişeler dehşet verici. Mesela HDP, 42.000 üye ile bir bölge partisi olarak % 11.5 oy alabiliyor. Yani üye performans notu, diğer partilerin hepsinden daha yüksek. Demek ki, her şey üye kaydından ibaret değil.
Türkiye’de 50 bin üzerinde üyeye sahip sadece 7 parti var. Bunun sadece 3 tanesi 100’ün üzerinde bir üyeye sahip. Sadece 2 parti bir milyonun üzerinde üyeye sahip. İkisi arasındaki fark 9 kat. Ama oy farkı iki katı bile değil.
AK Parti tek başına, diğer 119 partinin üye toplamı 2,5 milyon civarında olduğuna göre, diğer partilerinin toplam üye sayısının neredeyse 5 katı bir üyeye sahip. 190 partinin üye sayısı zaten seçime girmeyi hak eden bir partinin oyu kadar değil.
AK Parti teşkilatı bu anlamda obez ve performans olarak diğer partilerden aksiyon olarak 5 kat daha pasif bir parti. Bir obezin kilo kaybı aslında sağlıksızlık değil, sağlık işareti olacaktır. Mevcut kütleyi yönetmekte acze düşenlerin sürekli yeni üye kaydetmesi doğru bir yol olmasa gerekir. Aşk ve öfke aklı zail eder!. Siyaset de bu duygunun en üst seviyede polarize olduğu alanlardır. Sonuçta aşk ve öfke gözü görmez, kulağı duymaz ediyor.
Bazı kamuoyu araştırmacılarına göre, bugün “Kararsızlar” ve “oy kullanmayacağım” diyenler % 8+8 gibi. Yani yükselen bir değer olarak bugün için % 16-20 bandında bir gayri memnunlar topluluğu var.
Seçimin sonuçlanmasında bu blok anahtar bir role sahip. Tabi yukarıdaki geleneksel olarak “oy kullanmayacağım ve kararsızım” diyenler dağıtılınca farklı bir tablo çıkarken, bu seçimde bu kararsızlar ve hiçbir partiye oy vermeme düşüncesinde olanlar, pandemi sürecinde yaşanan olaylar ve iklim komplosu sürecinde yeni arayışlar içine girmeleri mümkün.
İklim komplosu, pandemiden daha şiddetli geliyor. Bu sürecin tam da seçim sürecine denk gelmesi, kıtlık, pahalılık, siyasi krizlerle üst üste gelmesi işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir. Görünen o ki, gelecek günler geçen günleri aratabilir, tabi böyle giderse, aklımızı başımıza almazsak.
Cumhurbaşkanları ve başbakanların listesine bakın, kahir ekseriyet asker kökenli.
Tek partili dönemde adı en çok geçen sırası ile Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Celal Bayar. Çok partili dönemde on yılda bir darbe var neredeyse.
Her seferinde “Rayından çıkan demokrasiyi asker gelir rayına oturtur. Müdahalenin gerekçesi her zaman aynı: Laiklik, Cumhuriyetin temel ilkeleri, irtica.
Zaten söyleyecekleri başka bir şey de yok. Bu mütegallibe takımının yani “halaskaran zabitan”ın, her darbeden hemen sonra oluşturdukları ara rejim hükümetlerindeki bakanlar kurulu üyelerinin üçte ikisi Mason’dur.
Zaten darbelerde Meclis kapatılır, hükümet askıya alınır, partiler, dernekler kapatılır, yargı yetkisi kendi ellerine geçer, ama tek kapatılmayan kurum Mason localarıdır.
Darbecilerin bu dönemdeki atadıkları bürokratların yine aynı şekilde büyük çoğunluğu “beyaz Türkler”den oluşur.
Zaten tek parti döneminde de işler böyleydi. Sabatay’lar, Pakradun’lar, Masonlar baş tacı idi. Bakmayın Mason localarının kapatıldığına, o aynı gayeye hizmet edecek iki ayrı cemiyete gerek olmadığı içindi. Onun yerine CHP vardı. İki başlılık sorun çıkartabilirdi.
Zaten Masonların meşrik-i azamları Mustafa Kemal’e danışman olmadı mı?
Yahudi cemaatinin seküler senyörü General Sami(el) Günzberg değil mi idi.
Zaten Mustafa Kemal’in hocası Şemsi Efendi, yani Şimon Zwi de yanındaydı.
Şimon Zwi mektebi, Abdulhamid’in evinde mecburi iskana tabi tutulduğu, Selanik Yahudilerinden işadamı Georgio Alatini efendi idi.
27-28 Nisan 1909’da o gece Abdulhamid, İstanbul’dan özel bir vagonla Selanik’e Alatini efendiye teslim edilmek üzere gönderildi. Cumhuriyete giden yolda da bu ilişkiler hiç kesintiye uğramadı. Zaten daha sonra Yunan’la “kardeş”, İngilizlerle “dost”, Ruslarla “yoldaş”, Almanlarla “kardeş” olduk.
Küçük Almanya olacaktık, sonra Mussolini’nin terbiye diktatörlüğüne övgüler dizdik, o da olmazsa küçük Amerika hayalleri kurduk daha sonra, NATO, CENTO, AB gidiyoruz işte. Türk dili Agop Dilaçar’a emanetti, Kemalizm nam-ı diğer Moiz Kohen olan Tekinalp’ten sorulur oldu, Türkocağı Lazaro Franko’nun himmetine, ekonomi ortaokul seviyesindeki Alliance İsrailiyete mezunu Bayar’a emanet edildi.
Fevzi Çakmak, hem Komünist Partisinin kurucusu idi, hem Laik, hem de Küçük Hüseyin efendi dergâhına bağlı idi. İsmet paşayı da o gece Mim Kemal Öke’den haber gelince sakladığı yerden çıkarıp, devletin başına geçiren de o idi.
Oralardan bu günlere gelirken yaşananlar, bugün olup bitenler arasında da çok fazla bir fark yok gibi. Yani siyasi cephede yeni bir durum yok. Ama size bu vesile ile iki ipucu vereyim. Görünen o ki, parlamento çoğunluğu için artık ikili ittifakların sonu.
Yeniden Refah, ittifak kurmazsa varlık gösteremez. Kurarsa, AK Partiden kaçan oyları alabilir. Hem aile, hem gençlik, hem yolsuzluk, adalet, hem de pandemi vesilesi ile AK Partiden YRP’ye oy gidebilir. YRP barajı geçemezse kazanan Millet İttifakına gider, AK Partinin kaybettiği oylar Millet İttifakına yarar. YRP kazanırsa, AK Parti yeni bir müttefik kazanır. Bu da parlamento aritmetiğinde çoklu uzlaşı zorunlu olacak.
Bu da daha kırılgan bir parlamento demek. Bu durumda da seçim sonrası yeni bir erken seçim için erken bir tartışma başlayabilir.
AK Parti seçim sonrası dövünmemek için, geçen Ankara-İstanbul seçimlerinden çıkan sonuçtaki dersi iyi çalışması gerek. CHP’nin son mitingi, bir organizasyon başarısı kadar AK Partiye verilen mesaj olarak anlaşılsa iyi olur. Yenikapı’da Kafkas halkları vardı ve güvenlik oraya da ağırlık vermişti.
Övünmeyi bırakıp “biz nerede yanlış yaptık” diye düşünmeleri gerekir. Bu mesaj çok açık ve net. Pazar yanıyor, adalette sorun var.. Yerli ve milli mikro oligarklar, mafyacılık oynayan bir takım adamlar, kripto görünümlü birileri ortalıkta dolaşırken ve de AK Parti’nin vitrinindeki bir takım, “AK Parti içinde yer bulmuş FETÖ’nün zihniyet ikizi bazı AKP’liler ortalıkta dolaşıp millete akıl verip ahkam keserken AK Parti’nin işi zor.
Anlayana sivrisinek saz!
Millet olup-bitenin farkında mı diye bakıyorum, yoo herkes halinden memnun gibi(!?).
Herkes kendilerine açılan yolda güle ağlaya gidiyor.
Ak koyun da, kara koyunda kendilerine ezberletilen sloganları tekrarlayıp duruyor sanki.
Hele şu pandemi sürecinde yaşananlara bakınca, başımıza gelenler az bile.
Üzgünüm ama durum bu.
Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Bugünlük de bu kadar.
Selam ve dua ile.