Abdurrahman Dilipak
Siyasetname
Derin Gerçekler
Herşeyin bir dini, bir ahlakı, bir hukuku vardır, onun biliminin ve sanatının dışında. Siyasetin de, hukukunda, herhangi bir meseleğinde aynı şekilde, din, ahlak ve hukuk temelinde inşa edilmesi gerekir. Bunlardan biri kırıksa, saçağı ayakta duramaz.
İnsanın olduğu her yerde, adaletin de, barışın da, hürriyetinde temelinde bu vardır, daha doğrusu bunların olması gerekir. Sanık, savcı, avukat, tanık, eğer bunlardan mahrumsa oradan adil bir hükmün çıkması zordur.
Elbette mesleği açıdan ehliyet ve liyakat önemli. Ama insan yaptığı işle ilgili kendi inancı ve müşterisi olan toplumun inanç ve ahlaki değerlerinden bir haberse, orada ne ujhrevi ve ne de dünyevi bir kazanç yoktur.
Bizdeki siyasiler, ya da askerler, istihbaratçılar bunun farkındalar mı? Mesela komutanlarımız Haram ay ne demek kaçı bunu ne kadar biliyor. Ya da esirlerin hak ve hukuku.
Allah’ın müdahele etmedi kainatta hiçbir alan yoktur. Ve Müslümanlar her ne iş yaparlarsa yapsınlar, o şeyle ilgili “Allah’ın emri, peygamberin gavli”ni bilmek ve ona göre davranmak zorundadır.
“Allah’ın emri, peygamberin gavli”, sadece nikahta söylenen bir söz değil, hayatın her alanında herkes için ve her konuda, o iş, söz, o her ne ise, onunla ilgili Allah’ın rızası açısından Allah’ın ayetlerinde bir hüküm var mı, peygamberin o konuda bir açıklaması olmuş mu?
Siyasetin de, bürokrasisinin de, imaların, ticaretin, tarımın, hayvancılığın bir fıkhı olmalı. Günümüzde insanların Allah’ı dünyevi, özel işlerine karıştırmak istemiyorlar. Oysa her işe besmele ile başlama geleneğinin temelinde, ya Rab bu yapacağım işle ilgili senin rızanın ne olduğunu biliyorum ve bunu rızan için yapıyorum anlamı taşır.
Şarap içerken nasıl besmele çekilmezse, kumar oynarken de, malayani işler konusunda besmele çekilmez. Besmele çekemeyeceğiz işler konusunu da yeniden düşünmemiz gerekiyor.
2024’e kadar seçimler var. Bir çok kişi belediyeler, belediye meclisi, milletvekilli, muhtarlık, Cumhurbaşkanlığına aday olacak. Sahi bu insanlar bu konunun fıkhına ne kadar vakıflar. Ehliyet ve liyakat konusunda ne durumdalar. Eğer bu konularda bilgi sahibi değillerse, o zaman neden bilmedikleri bir şeyin peşine düşüyorlar.
Siz siyasetle ve siyasetçilerle ilgilenmezseniz, onlar sizin ilginiz ve bilginiz dışında sizinle ilgilenmeye devam edeceklerdir. Ve siyasi bir tercihte bulunmuyorsanız, en kötüsüne razısınız demektir.
Siyaset aslında kendi kendini yönetemeyen, aralarında adalet, barış ve hürriyeti sağlayacak bir düzen oluşturamayan kalabalıklara Allah’ın cezasıdır.
Eğer toplumlu namuslu insanlar namussuzlardan daha akıllı, dürüst ve cesur değilseler vay onların haline.
İnsanların çoğunluğunun akıllı, dürüst ve cesur olması beklenmez. Ama toplumun çoğunluğu, azınlık da olsa, adil, dürüst ve cesur bir topluluğa iktidar imkanı sağlıyor ve kurallara uymayı kabul ediyorsa, orada, herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği, insanların mallarının, canlarının, namuslarının ve nesillerinin güvende olduğu, kararların istişare ve şura ile alındığı, görevlendirmelerin ehliyet ve liyakat esası üzerinde gerçekleştirildiği adil bir yönetim kurulabilir.
Yöneticiler adil oldukları kadar şeffaf da olmalı. Bir de, yöneticilerin boyu, halkın ellerinin kendi kulaklarına ulaşacağı mesafede olmalı ki, seslerini duyurabilsinler ve icabında halkın adına alimler ve ak sakallıların onların kulaklarını çekebilsin. Müstekbir yönetim o ülke halkı için bir felakettir. Aciz bir yönetim de toplumun sırtına bir kamburdur. Devletten beklenen işlerin hiçbiri gerçekleşmez ve acziyeti, yokluğundan büyük bir belaya dönüşür. Devletin yokluğu bu anlamda bir bela, acziyet ve meşruiyet sorunu yaşayan devlet iki beladır.
Bir devlette adalet mekanizması çökmüşse tuz kokmuş demektir. Adalet yoksa zulüm vardır. Çünkü zulüm, adaletin yokluğudur. Ondan sonra herşey mümkündür. O zaman Müstekbir yöneticiler mustaz’af halkı ezdikçe ezerler. Sonra halk birbirine düşer, Müstekbirler de birbirine düşer. Bu işler her zaman, her yerde, hep böyledir.
Nedense bizde siyasete merak salanlar ne Siyasetname okurlar, ne Fütüvvetname, ne Emanname, ne Pendname, ne hatırat ve ne de Vasiyetname okurlar. Oysa bizden önce yaşayanların başına gelen felaketlerden ders almak ve başarılı olanların başarılarından kendimiz için dersler çıkartmak için bunları okumamız gerek. Ama bunlar artık Fakütelerde bile okutulmuyor.
Siyasetçiler “hayal taciri” oldular. Sürekli söz veriyorlar ve vaadlerde bulunuyorlar. Hep dünyevi işler peşindeler. Vaadeleri de onlarla ilgili. Hep Şeyhlerini kutsayan müritler gibi liderlerini yücelterek onun gölgesinde kendilerine yer bulmaya çalışıyorlar. Sakın siz aklınızı kiraya vermeyin. Din ve devlet büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin. Onları putlaştırmayın. Onları İdol edinmeyin. Hem kendinize, hem de onlara yazık edersiniz.
Siyaset günümüzde, bir pazarlama konusu olarak, lobicilik, toplum mühendisliği gibi görülüyor.
Selam ve dua ile.