Hakan Albayrak
Siyonaziler
ABD’deki başkanlık seçimini Donald Trump’ın kaybedip Joe Biden’ın kazanması kimilerince hümanist bir devrim gibi karşılanmıştı.
Al sana hümanist devrim: Başkan Biden, Siyonist işgal rejiminin Filistinlilere reva gördüğü mezalimi nefsi müdafaa diye meşrulaştırmaya çalışıyor!
Alexandria Ocasio-Cortez gibi bir grup vicdanlı Kongre üyesi bu vicdansızlığa isyan ede dursun, Biden hiç oralı olmadan ısrarla sahip çıkıyor İsrail’e.
O Biden ki, 1986’da ABD hükümeti “apartheid”a (ırk ayrımcılığına) dayanan Güney Afrika devletine kendi tercihlerini dayatmayacağını ilan edince, dönemin dışişleri bakanı George Schultz’a şöyle demişti:
“Güney Afrika’da (dayatacağımız) tercihlerimiz var: Çirkin beyaz bir rejimin ezdiği insanlar!”
Aynı Biden şimdi başka bir ırkçı rejimin hâmîsi.
İş İsrail’e gelince “apartheid” nefsi müdafaa oldu!
***
Siyonist işgal rejiminin bir “apartheid” rejimi olduğu gerçeği öteden beri dile getirilirdi ama Batı’nın ana akım medyaları bunu duymazdan gelmeyi tercih ederdi.
Dünyanın en prestijli insan hakları örgütleri arasında sayılan ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) yayımladığı bir raporda İsrail’in hem Batı Şeria’daki -Filistin Özerk Yönetimi tebası- Filistinlilere hem de kendi vatandaşları olan Filistinlilere “apartheid” uygulayarak “insanlığa karşı suç” işlediği tesbitine yer verince, o medyalar da bu gerçeği kaydetmek durumunda kaldılar.
“Bismillah” diyelim; bereketli bir başlangıç olur, devamı gelir inşaallah.
“İşgal Topraklarındaki İnsan Hakları İçin İsrail Enformasyon Merkezi B’Tselem”i anmadan geçmeyelim.
Adı üstünde İsrailli bir kuruluş olan B’Tselem de -geçen Ocak ayında, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden üç ay evvel- İsrail’in bir “apartheid” rejimi olduğunu teyit etti.
İlgili raporunun başlığı:
“Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e Uzanan Yahudi Üstünlükçüsü Bir Rejim: Bunun Adı Apartheid”
***
İfade hürriyeti prensibi İsrail hakkındaki gerçekler konusunda da kâmilen uygulansa, bir grup Filistinli aktivistin “Siyonazi” tanımlaması da Batı’da tedavüle girebilirdi.
Ama Siyonist işgal rejimi ile Nazi rejimi arasında paralellik kuranların hayatını karartan bir ‘mekanizma’ var işte.
Bilhassa Almanya’da.
Yeşiller partisinde siyaset yapan Suriyeli Türkmen kökenli Cemal Karslı, 2002’de, İsrail ordusunun Batı Şeria’daki harekâtını eleştirirken “Nazi terörünün hayatta kalan kurbanlarında ürkütücü çağrışımlar yapan uygulamalar” gibi bir ifade kullandığı için siyasi linçe uğramış ve sonuçta siyasetten silinmişti.
Hıristiyan Demokratik Birlik Partisi’nin Berlin teşkilatındaki yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmeye zorlanan Ayten Erdil’in ‘suçu’ ise İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına “terör” demekten ibaret; buncağıza bile tahammül edemediler.
Vaktiyle Filistin’i ziyaret eden ve Batı Şeria’da şahit oldukları korkunç tabloyu Nazilerin Yahudileri topladığı Varşova Gettosu’ndaki duruma benzeten bir grup Katolik Alman papaz da Demokles’in kılıcından nasibini almıştı.
Ama susturulmadan önce söyledikleri, kayıtlara geçti bir kere:
Eichstaett Piskoposu Gregor Maria Hanke: “Yad Yashem Yahudi Soykırımı Müzesi’nde Varşova Gettosu resimleri gördüm, akşamleyin de kendimi Ramallah’ta gerçek bir gettoda buldum. İsrail’in tabii ki var olmaya hakkı var; ama bu hak böyle hunharca savunulmaz ki!”
Augsburg Piskoposu Walter Mixa: “Adeta ırkçı eğilimli bir gettolaştırma siyaseti takip ediliyor.”
***
Gazze’de 410’u çocuk ve 104’ü kadın olmak üzere 1436 Filistinlinin katledildiği Aralık 2008 – Ocak 2009’daki “Dökme Kurşun Harekâtı” sırasında İsrail askerlerine ‘Aman maşeri vicdandan etkilenip çoluk çocuğa acımaya kalkan kimse çıkmasın’ diye dağıtılan “Haham Yitzhak Ginsburg’un Talebeleri” imzalı bildiri ile bitirelim:
“Ey İsrail askerleri! Bizi kuşatan ve canımızı acıtan o ahaliye acımayın; kendinizi ve arkadaşlarınızı korumaya bakın. O ahali masum değil. Düşmana karşı layıkıyla savaşmayı engelleyen bütün o tuhaf doktrinleri ve emirleri yok sayın!”
(Karar, 18 Mayıs 2021)