Siyonistlerin İran'a Saldırı Planı

Siyonistlerin İran'a Saldırı Planı

Haaretz yazarı Reuven Pedatzur, İsrail'in İran saldırısını açıkladı. İşte Pedatzur'un o yazısı...

İran'ın nükleer santrallerine saldırı kararı alacak olan İsrailli bakanlar ve Knesset üyeleri artık İsrail Hava Kuvvetleri'nin hazırlık brifingini beklemek zorunda kalmayacaklar. Bunun yerine Washington'daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nden Abdullah Toukan ve Antony Cordesman'ın hazırladıkları İran saldırısı hakkındaki olası senaryolar, bunun potansiyel riskleri ve başarı şansını ele alan incelemesini okuyabilirler.

İsrail'in saldırı seçenekleri hakkında bu denli açık ve ayrıntılı bir rapor daha önce yayınlanmamıştı. 114 sayfalık incelemenin yazarları dikkatli bir şekilde İsrail'in askeri kapasitesi, nükleer programı ve İran'ın nükleer gelişmesi ve hava savunma sistemleriyle iki ülkenin füze envanteri hakkındaki bütün verileri toplamışlar. İran'a saldırı hakkındaki bütün olasılıkları analiz ettikten sonra Toukan ve Cordesman şöyle bitirmişler: "İsrail tarafından İran'ın nükleer tesislerine düzenlenecek bir askeri saldırı mümkün olmakla birlikte çok kompleks ve yüksek riskli olacaktır, üstelik bütün görevin sonunda yüksek bir başarı oranına ulaşılacağının da garantisi yoktur."

Yazarların ilk değindiği nokta istihbarat problemi, daha doğrusu yokluğu. "İran'ın uranyum zenginleştirme programını yürüttüğü gizli tesislerinin olup olmadığı bile bilinmiyor" diye yazmışlar. Eğer Batılı istihbarat servislerine gizli kalan tesisler varsa, bu durumda İran'ın uranyum zenginleştirme programı gizlice devam edebilir. Genel olarak yazarların iddiasına göre, İsrail saldırısı İran'ın nükleer programına tamamen son vermesi durumunda veya uzun yıllar ertelemesi durumunda meşru olabilir ancak. Bu hedefe ulaşmak ise çok zor.

İran'ın ne zaman nükleer silah geliştireceği de istihbarat servislerinin kritik sorusu. İsrailliler 2009 ila 2012 yılı arasında İran'ın bombayı elde edeceğine inanırlarken Amerikan istihbaratı bu tarihin 2013 yılından önce gerçekleşmeyeceği görüşünde. Eğer İsraillilerin tahminleri doğru ise askeri operasyon seçeneğinin kapısı hızla kapanmakta. İran'ın nükleer silah elde etmesinden sonra kimsenin saldırıya cesaret edemeyeceği ise herkesçe çok açık.

Geniş İran coğrafyasındaki onlarca nükleer tesis pek çok farklı yerlere dağıtılmış durumda olduğu için hepsine aynı anda saldırmak imkansız. Toukan ve Cordesman bu yüzden sadece "nükleer yakıt üretiminin kalbi olan üç tesisin vurulması" seçeneğini ele almış.

Bu üç tesisi yok etmek İran nükleer programını uzun yıllar boyunca erteleyecektir. Bunlar: İsfahan'daki nükleer araştırma merkezi, ağır su –ilerdeki plutonyum üretimi için gerekli olan- tesisine sahip olan Arak'taki bölge ve Natanz'daki uranyum zenginleştirme ünitesi. İsrail'in bunca yan dala sahip olan tesisler arasında birkaç küçüğünü vurma amaçlı bir saldırıya kalkışacağı şüpheli görünüyor, üstelik bunun İran'ın nükleer programını önemli bir süreliğine durduracağı da kesin değilken.

Araştırma üç muhtemel uçuş güzergahından bahsediyor ve bunlar arasında en uygun ve muhtemel olanın Suriye ve Türkiye sınırı üzerinden geçen kuzey güzergahı olacağı sonucuna varıyor. Merkezi rota Ürdün üzerinden geçiyor ve daha kısa, fakat Ürdünlülerle politik gerginlik olsun istenmediği için bu yol seçilmeyecek. Ürdün, Suudi Arabistan ve Irak üzerinden geçecek olan güney güzergahı da benzer endişelerden dolayı tercih edilmiyor.

İsrail hava kuvvetleri İran'a doğru gidecek uçakların yolda radara yakalanmamaları için gelişmiş teknolojiye sahip iletişimi bozma ve parazit yayma şebekelerinden ve F-15 ve F-16'ların üzerinde uçtuğu ülkelerdeki radarlardan yararlanacak, böylece ülkelerin hava sahalarından onlarca uçak geçecek olmasına rağmen takibe takılmayacaklar. Yazarlara göre, İsrail hava kuvvetleri 2007 Eylül'ünde Suriye'deki nükleer reaktöre düzenlenen saldırıda aynı yöntemi kullanmış.

Bu üç nükleer tesise düzenlenecek saldırıda en az 90 uçak yer alacak, bunlar arasında İsrail envanterindeki 25 F-15E'in tümü ve diğer 65 adet F-16I/C'ler de var. Bütün bunların üstünde ise İsrail hava kuvvetlerinin 9 adet yakıt yükleme uçakları uçacak. Savaş uçaklarının hem giderken hem de dönüşlerinde yakıt ikmali yapmaları gerekiyor. Yakıt ikmal uçaklarının Suriyeliler veya Türkler tarafından yakalanmadan bir bölgede gezmelerinin sağlanması İsrail hava kuvvetleri için zor olacak.

Operasyonda karşılaşılacak en önemli sorun Natanz'daki tesisin çok derine gömülmüş olması. Yakıt zenginleştirme bölümü tam 8 metre derinliğe gömülmüş ve 2.5 metre kalınlığındaki beton bir duvarla korunuyor. 2004 yılının ortalarında İranlılar savunmalarını santrifüjlerin saklandığı diğer kısımlarla birlikte tahkim etmişler. Bu tesisi 25 metre derine gömerek üzerine de metrelerce kalınlığında beton çatılar kondurmuşlar.

İranlılar santrifüjleri nükleer bomba üretimi için şart olan uranyum zenginleştirmesi için kullanıyorlar. Bunun için ellerinde halihazırda 6000 santrifüj var (Natanz'da), İranlılar yıllık 500 kilo uranyum üretmelerini sağlayabilecek olan 50000 santrifüje ulaşmak istiyorlar. Bir adet nükleer bomba yapabilmek 15-20 kilo zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç duyuluyor. Bu da Natanz tesisinin yılda 25-30 nükleer silah üretilmesine yetecek miktarda fisil izotop üretebileceği anlamına geliyor.

Natanz tesisi çok önemli olduğu için İranlılar buranın korunmasına çok önem veriyorlar. İranlıların aldıkları ciddi savunma tedbirleri ile mücadele edebilmek için İsrail hava kuvvetleri ABD malı olan iki çeşit akıllı bomba kullanacak. Yabancı basında yer alan haberlere göre İsrail bunlardan 600 tane satın almış. Bunlardan biri GBU-27, 900 kilo çekiyor ve 2.4 metre kalınlığındaki bir beton tabakayı delebiliyor. Diğerinin adı ise GBU-28, 2.268 kilo geliyor ve bu canavar da 6 metrelik betonu ve 30 metre derinliğe dek yeryüzünü delebiliyor. Fakat bu bombaların çok iyi korunan İran tesislerinde etkili olabilmesi için İsrailli pilotların atışlarında tam isabet kaydetmeleri şart.

Ek Tehditler

Fakat İsrail uçaklarını bekleyen tehlikeler bunlarla sınırlı değil. İran çok yoğun bir hava savunma sistemi inşa etti ki bu durum İsrailli pilotların hedeflerine yara almadan ulaşmalarını çok zor kılmakta. Diğer şeylerin yanında İranlılar Hawk, SA-5 ve SA-2 karadan havaya füze bataryaları kurdular, bunların yanında SA-7, SA-15, Rapier, Crotale ve Stinger uçaksavar füzelerine de sahipler. Tesisleri korumak için İran göklerinde cirit atacak olan 158 savaş uçağından başka, nükleer tesisler etrafında 1700 uçaksavar silahı da konuşlandırılmış durumda. Bu uçakların çoğunun modası geçmiş olmasına rağmen İsrail hava kuvvetlerinin önünü kesmeye çalışabilirler ki bu durumda hava kuvvetlerimiz gücünün bir kısmını bu durumu savuşturmak için harcamak zorunda kalacak.

Yine de, tüm bu tehditler, bazı haberlere göre Rusya'nın gizlice İran'a satmış olabileceği S-300 füzelerinin yanında hiçbir şey değil. Eğer İranlılar bu sisteme sahiplerse, İsrail'in bütün hesaplamalarının yeniden ele alınması gerekecek. Rus sistemi o kadar gelişmiş ve etkili ki hava saldırısını %20 ila 25 oranında etkisiz kılabiliyor. Buna göre İsrail'in 90 uçağından en az 20 il 25 tanesi düşürülecek ki yazarlara göre bu "İsraililerin ödemekte çok zorlanacakları bir bedel."

İsrail Buşehr'deki ünlü reaktöre saldırma kararı alırsa bu durumda da büyük bir çevre felaketine ve kitlesel ölümlere neden olmuş olacak. Havaya dağılacak olan nükleer kirlilik geniş bir bölgeye sirayet edecek ve bunun sonucunda civar bölgelerde yaşayan on binlerce İranlı aniden ölecek, takip eden yıllarda ise yüz binlercesi kanserden hayatını kaybedecek. Yılın uzun bir döneminde esen kuzey rüzgarları ise, yazarlara göre Bahreyn, Katar ve BAE'ni de ağır bir şekilde etkileyecek.

Yazarlar İsrail'in nükleer başlık taşıyan füzeler kullanacağını ima etmiyorlar, daha çok konvansiyonel füzelerin kullanımı üzerinde duruyorlar. Hesaplarına göre üç İran tesisini yok etmek için 42 adet Jericho 3 füzesi gerekecek, elbette hedeflerini tam isabetle vurmaları durumunda ki bunun gerçekleşmesi çok zor. Hedef bölgeyi vurmak da yeterli değil üstelik. Tesisleri tamamen yok etmek gerekiyor ve bunun için de birkaç metrekarelik hedeflere tam isabet kaydedilmesi şart. Jericho'ların isabet kesinliğine tam olarak güvenilebileceğiyse şüpheli.

Çalışmada İran'ın İsrail saldırısı karşısında vereceği olası cevaplar da masaya yatırılmış. Büyük bir olasılıkla saldırının sonucunda İsrailliler karşısında daha güvenilir bir caydırıcılık elde etmek için İranlılar nükleer programlarına devam edecekler, belki de bu programlarını daha da hızlandırmalarına neden olacak. İranlılar Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'ndan çekilebilirler de. İsrail saldırısı aynı zamanda uluslararası toplumun İran'ın nükleer silah geliştirmesini durdurması için uyguladığı baskıdan vazgeçmesi sonucunu doğuracaktır.

Suriye İşe Karışmaz

İran da İsrail'i –hemen hemen yüzde yüz ihtimal- doğrudan vuracaktır. Menzili bütün İsrail topraklarına ulaşan Şehab-3 füzelerini kullanacaktır. Bunlardan birkaç tanesine kimyasal savaş başlıkları da takabilir. İranlılar, buna ek olarak Hizbullah ve Hamas aracılığıyla İsrail içlerine doğru intihar bombacıları dalgaları da gönderebilirler. İkinci Lübnan savaşı Hizbullah'ın roket kapasitesini ve son sekiz sene de Hamas'ın Gazze bölgesinden Kassam fırlatma kabiliyetini bizlere gösterdi.

Hizbullah İkinci Lübnan Savaşı sırasında Güney Lübnan'dan tam 4000 roket fırlatmıştı ve bunun İsrail'in kuzeyinde neden olduğu etki hala unutulmuş değil. Bütün hayat bir ay boyunca neredeyse felç olmuştu. O günden bu yana Hizbullah'ın cephanesi yenilendi ve daha da gelişti, bugün elinde yaklaşık olarak 40.000 roketi bulunuyor. İsrail'in bu roketler karşısında yapacağı bir şey yok. Şu sıralar geliştirilmekte olan Demir Kubbe ve Sihirli Değnek adlı savunma sistemleri ise henüz tamamlanmış değil, üstelik İsrail'i hedefleyen binlerce füze karşısında etkili olacakları da kesin değil.

İran karşısında yapılacak olan İsrail saldırısı aynı zamanda Ortadoğu'daki istikrarsızlığı daha da arttıracak. İranlılar Irak'taki Şiilerin yardımına başvurabilir, Taliban savaşçılarını destekleyebilir ve Afganistan'daki savaş kapasitelerini geliştirme yoluna gidebilirler. Özellikle Amerikan üslerine sahip olan Katar ve Bahreyn gibi, bölgedeki Amerikan çıkarlarını vurabilirler. İranlılar muhtemelen Fars Körfezi'nden yapılan petrol akışını da keseceklerdir. ABD'nin İsrail saldırısı için yeşil ışık gösterdiğine inanılacağı için Amerikalıların Arap dünyasındaki ilişkileri de ciddi ölçüde zarar görecektir. Bununla birlikte, Toukan ve Cordesman yine de İran'ın müttefiği olan Suriye'nin bu savaşa girmeyeceğine inanıyorlar.

İsrail saldırısının vaktinin tahmin edilmesi meselesine gelince yazarlar bu kararın alınmasını hızlandıracak faktörleri de ele almışlar. 2010 yılına kadar İran'ın, komşuları ve İsrail için ciddi bir tehdit oluşturacağına inanılıyor. (Bu sürede İran, İsrail ve ABD'yi caydıracak oranda bir nükleer güce sahip olacak) İran'ın konvansiyonel olmayan başlık taşıyabilen etkili balistik füze envanteri de başka bir caydırıcı faktör. Ülkenin Rus S-300'lerini elde edecekleri korkusu da (tabi henüz elde etmemişlerse) önleyici vuruştan cayılmasına neden olabilecek iyi bir neden.

Sonuç

Öyleyse İsrailli politika yapıcıları bu Amerikan çalışmasından ne sonucu çıkaracaklar? Tabi ki İsrail hava kuvvetlerinin İran karşısında düzenleyeceği bir saldırının çok zor olduğunu, üstelik başarı şansının da çok yüksek olmadığını. Dolayısıyla İran hedeflerine düzenlenecek olan İsrail saldırısının pek çok farklı ve uzun erimli sonuçları olacağını hesap etmeliler ve her kim tarafından yapılırsa yapılsın verilen sözlere kanmamalılar, özellikle saldırı planının başarı şansının çok yüksek olduğunu iddia eden İsrail ordusu subayları tarafından yapılacak olanlara.

Toukan ve Cordesman'ın çalışmasının sonuçlarından biri de İsrail'in İran'ın nükleer kapasitesini yok edebilmesinin veya birkaç sene geciktirebileceğinin bile soru işaretleri ile dolu olduğudur. Bu yüzden Obama yönetimi ile yürütülen diplomatik ilişkiler işe yaramaz ve bu başarısızlığın ardından Amerikan başkanı İran'a saldırı kararı da almazsa bu durumda İran kısa bir süre içersinde nükleer silah elde edecektir. Bu yüzden, İsrailli politikacılar zihni ve fiili olarak İran'ın İsrail'i vurabilecek bir nükleer güç olması ihtimaline hazırlamalılar kendilerini.

Burası İsrail'in İran tehdidini abarttığı yer olması itibariyle üzerinde durulmayı hak ediyor. Tahran rejimi çok keskin ve bükülmez bir rakip ama buradan İran'ın İsrail için varoluşsal bir tehdit olduğu iddiasına varan yol oldukça uzun yine de. İran'ın bölgemizdeki terör faaliyetlerinde yer alması baş ağırtıcı ama teröristleri finanse etmekle İsrail'e nükleer füze göndermek arasında fark olduğunun da altı çizilmeli. İran nükleer silah elde etse bile İsrail'in caydırıcılık kapasitesi İranlı yöneticilerin nükleer silaha başvurmasını engellemeye yetecektir.

Tehlikeli bir gerilim artışına neden olan kavgacı cümleler kurmaktan ve varoluşsal tehdit bostan korkuluğunun etrafında dolanmaktan vazgeçmenin zamanı geldi artık. Eğer bu cümleler bile gereksiz ve fazla ise bu durum İran'ın nükleer tesislerine düzenlenecek saldırı konusunda haydi haydi doğru olacaktır.

Elbette bütün bunlar İranlıların nükleer programları ve bunun ikmal rotaları karşısında gizli operasyon düzenlenmesi seçeneği ile çelişmiyor. İsrail hava kuvvetleri 1981 yılında Bağdat'taki Osirak santralini vurduğu zaman "Begin doktrini" uygulanmıştı. Bu doktrine göre İsrail bölgedeki hiçbir düşman ülkenin nükleer silah elde etmesine izin vermeyecekti. Sorun şurada ki yirmi yıldan fazla bir zaman önce Irak'ta gerçekleştirilen şeyi bugünkü mevcut şartlarda İran'da yapma imkanı yok.

Sürekli İran tehdidinden bahsetmenin sebeplerinden biri de güvenlik alanına yatırımları arttırmak, fakat beklendik gelişmeleri İran'ın balistik füzeleri muvacehesinde okumak tehlikeli: İsrail için İran'ın kendisini vurma kapasitesini görmezden gelmesi mümkün değil, bu yüzden Tel Aviv bu tehdidi nötralize edecek bir politika geliştirmeli.

Gelecek sene veya birkaç sene sonra İranlılar nükleer silah elde ettiklerinde bölgedeki stratejik oyunun kuralları tamamen değişecek. İsrail o güne elinde kendisini öteki taraf bunu kullanmaya niyetli olmasa da nükleer bir güçle başarılı bir şekilde yüzleşmesini sağlayabilecek açık ve ayrıntılı bir politika ile hazırlamalı. Burada anahtar kavram hiç şüphesiz caydırıcılık olacaktır. İranlılara nükleer silahı kullanmaları durumunda çok ağır bir bedel ödeyeceklerinin ima edilmesi bile bu ülkenin füzelerini kullanmasına engel olacaktır. İranlıların bütün büyük şehirlerini haritadan silinmesine neden olacak bir işe girişmeleri için mantıklı bir nedenleri yok. Siyonist kafirleri öldürmekten alacakları haz veya Filistinlilerin çıkarları bile bu bedele değmeyecektir.

Bu yüzden İran'ın nükleer tesislerini vurma amacıyla hava kuvvetlerinin operasyon kabiliyetinin geliştirilmekte olduğu yönündeki bütün beyanlar ve Arrow füze savunma sisteminin Şehab-3'leri başarılı bir şekilde engelleyebileceği şeklindeki tüm boş vaatler İsrail'in caydırıcılığını arttırmaya yaramamanın ötesinde, bunun İranlıların gözündeki inanılırlığını da azaltmaktadır.

Yeni bir düşünme yönteminin bulunmasının vakti geldi artık. Daha fazla ateşli beyanlara ve boş vaatlere hayır, istediğimiz güçlü bir stratejiye dayalı dikkatli bir politika. Birden fazla tarafın nükleer güç olduğu Ortadoğu'da tansiyonu yükseltmemek herkesin çıkarına olacaktır sonuçta. 

Haaretz yazarı Reuven Pedatzur'un bu analizi, Kemal Saral tarafından isra haber için tercüme edilmiştir.