Abdurrahman Dilipak
Siz bir “birey” (mi)siniz!
Ben, sen, o, biz, siz, onlar, evet bizler artık “resmen” bir “BİREY”iz. Yani “Din, gelenek ve ahlaktan bağımsız” ve hatta “Biyolojik anlamda cinsiyetsiz” bir “BİREY”! Nüfus cüzdanımızda böyle yazıyor. Nasıl “Gökkuşağı”nı, LGBT’ye patentledilerse, “Birey”i de sessizce ve farkında olmadan, bu yeni dünyanın insanımsı mahlûkları haline getirdiler.
“Anayasa Mahkemesine BİREYSEL başvuru”dan söz ederken kimse rahatsızlık duymuyor. Tıpkı LGBT’ler gibi. Biliyorsunuz, bu harflerin ifade ettiği İngilizce kelimelerin Türkçesi edep dışı, ahlaksızca, birilerinin ağzına almaya hayâ ettiği bir anlamı var, ama İngilizcesini söylerseniz, o zaman birilerinin “onur” duyacağı, haklarında “pozitif ayırımcılık” yapılması gereken, uluslararası sözleşmelerle korunan bir topluluktan söz etmiş oluyorsunuz.
Daha önce de yazdım, “bu ifritten sualin kılını çekmez akıl!”
Bu “BİREY” kelimesini artık herkes kullanıyor. Geçmişte ben de kullanmışım. Olayın farkına vardıktan sonra artık kullanmıyorum, uyarıyorum ama, adamlar, biz o kelimelerden bir kelime dikemediğimiz için yeryüzüne, adamlar gelip Nevada’ya Monolit diker gibi, (!?) zihnimize bir kelime çaktılar. Anlamını öğrendiğimizde ise çok geç olmuştu. Şimdi bu işin keyfini çıkartıyorlar.
Hudayi Vakfı “WhatsApp”ında Av. Cihad Gökdemir’in bir mesajı dikkatimi çekti ve bu yazıyı yazmaya o mesajı paylaşınca gelen olumlu tepkiler üzerine yazmaya karar verdim.
Bu Hudayi Vakfı konusu biliyorsunuz, hakkımda açılan davalarla ilgili bir başlangıç oldu. Oradaki istişarede, LGBT+ yerine, dini kitaplardaki misallerle ve ifadelerle, halkın anlayacağı bir dille konunun halka anlatılması yönünde bir fikir birliği olunca, ben de bu istişare toplantısından 2 gün sonra LGBTİ ifadesi yerine “Bu fahişe ve türevleri” tanımını kullandım ve kızılca kıyamet koptu. Zaten birileri bana “haddimi bildirmek” için fırsat kolluyormuş, malum lobi harekete geçti ve olan oldu. Birileri bu sıfatı, kendilerine söylediğimi iddia ettiler.. Böyle bir suçlamayı kendi üstlerine nasıl aldıklarını hala anlamış değilim.
Mutlu Kaktüs Kreşi ön kayıt için başvuru almaya başlamış. Formda “Çocuğunuzun cinsiyeti nedir?” sorusunun cevap bölümünde “Kız, Erkek, Diğer” diye yazılmış. Aslında ortada yasal açıdan bir sorun yok. Zaten yasa da, yönetmelik de, GREVIO’nun yönlendirmesi de, CEDAW da, Lanzarote de buna zemin açmış zaten.
Kreş yönetiminin yasa açısından eksik ve yanlış yaptığı, Anne ve Baba’ya cinsiyet ayırımı yapması. Artık anne-baba, dede-nine, hala-teyze, amca-dayı, enişte-kayınbirader, damat-gelin de yok. Öyle kadın-erkek WC filan da olmayacak. (Şimdi, yerli, milli, Türkçe filan diye “hela” desek olmaz). Sahi kız meslek lisesi, kız-erkek İmam-Hatip filan ne olacak. Rahip-Rahibe diye bir şey de olmamalı bu durumda. “Kadın Astronot” fikri de çok “cinsiyetçi” bir bakış açısı bu mantığa göre. Sahi kadının şahitliği meselesi ne olacak. Erkek “ben kadınım” derse, aile “Lezbiyen aile” mi olacak, lezbiyen ailede pozitif ayırımcılık nasıl olacak!?
Bu arada; Mutlu Kaktüs Kreşi yönetiminin internetteki formdan bilgisinin olmadığı, kreş sahiplerinin üzüntülerini bildirerek, özür diledikleri mesajı geldi. Peki bu rezilliğe kapı aralayan siyasiler ne zaman özür dileyecekler. Bu rezillik, hayâsızlık ne zaman son bulacak. Bu sözleşmeye dayalı mağduriyet her gün daha fazla yayılıyor ve daha fazla derinleşiyor.
Neden bu işi bu kadar sürüncemede bırakıyorlar ki!. Anlıyorum, ne yurttaşlara hayır diyebiliyorsunuz, ne de batıya. Ama artık bir karar vermeniz gerek, yüzünüzü Hakk’a ve vekalet ettiğiniz halka mı döneceksiniz, yoksa yabancılara mı!
Türkiye Belediyeler Birliğine kalsa, belediyelerin bu konuda özel birimler, belediye meclislerinde komisyonlar oluşturup, eğitim programları hazırlayıp, denetim de yapması gerek. Öyle ya, yasa var. Polisin de maske denetimi yapar gibi, kayıt formlarında cinsiyetçi uygulamaları kaldırtması gerek. Mevzuat bunu emrediyor. Kreş yönetiminden hesap sormak kolay, peki Kamu’daki İş Başvuru Formu’ndaki aynı şekildeki formların varlığına ne demeli?
Hadi 81 ilden ve KADEM’den bu yanlışa karşı ses bekliyoruz. Bu bana açılan skandal davaya, bu davalar için suç duyurusunda bulunanlara, onlara medyada alkış tutanlara, sosyal medyada linç kampanyası düzenleyenlere, kendi medyalarında ekranlarını, sayfalarını, benim kendimi ifade etmeme kapatanlara da kapak olsun.
Mutlu Kaktüs Kreşi olayı herkese ders olsun. Onlar hemen gerekeni yaptılar. Devlet de başta olmak üzere, üniversiteler, YÖK, Belediyeler, Türkiye Belediyeler Birliği, İŞKUR ve diğer birçok İK, kendi kayıtlarını gözden geçirip yeni bir düzenleme yapmak zorundalar. Bugün bu yanlıştan vazgeçmezlerse, “bilmiyordum” diyemezler, o zaman özür dilemek de mazeret olmaz.
Bu “GENDER” rezaleti konusunda İçişleri Bakanlığı’nı aradım, kimliklerdeki “GENDER”, Süleyman Soylu öncesi, iki bakanlık dönemindeki süreçte kararlaştırılmış. Tabi Adalet Bakanlığı, Aile Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı da işin içinde! Bu saatten sonra, gelinen noktada MERNİS’in bu konuyu yeniden gündemine alması gerekir. Ve tabii TBMM ve parti gruplarının bu konuda daha fazla oyalanmaması şart. Böyle diyoruz da, biz daha İstanbul Sözleşmesi belasından yakamızı kurtaramamışken, yine birileri Sentetik Et ve hayvanlar üzerinden gelecek yeni salgınlardan da söz ederek “Sentetik et”i piyasaya sunmaya hazırlanırken, birileri de, yine “ağuyu altın tas içre bala karıştırıp sunan bir lobi” bu kez “Hayvan Hakları Yasası” ile kapımızı çalmaya hazırlanıyorlar.
İstanbul Sözleşmesi yetmedi size yeni bir kriz daha kapıda!
Allah şerlerinden emin eylesin, bu kendilerini “ıslah ediciler” olduğunu söyleyen “bozguncular”ın.
Selam ve dua ile.