Hasan Karakaya
SP ve BBP’de neler oluyor?.. Cemaat güdümünde siyaset olmaz!
Herhalde hatırlarsınız... 12 Mart 2014 tarihli Ayna’da; “Bir türlü anlayamadığım ve içinden çıkamadığım işler” başlıklı bir yazı yazmış, o yazıda “SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak ile BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin ne yapmak istediklerini anlayamadığımı” dile getirmiştim...
Sormuştum; “Mustafa Kamalak, Cemaat ekranlarında ne yapmak istiyor?”
Arkadaş; Saadet Partisi, “Refah Partisi’nin devamı” değil mi?..
Refah Partisi’nin başında merhum Necmettin Erbakan yok muydu?..
Peki, Erbakan Hoca’nın, Tansu Çiller’le kurduğu “Refahyol Koalisyonu” için 18 Nisan 1997’de; “Beceremediniz, artık bırakın!.. Emaneti iade edin, gidin!” diyen Fetullah Gülen değil miydi?.. Fetullah Gülen denilen bu zat; “papaz”larla, “haham”larla ve hatta “Papa” ile sık sık bir araya gelirken, acaba niye bir defacık olsun merhum Erbakan Hoca ile görüşmedi?..
Erbakan Hoca’ya en çok karşı olan, onu hiç sevmeyen, “Sincan’da tank” yürütüp, bunu “Demokrasiye balans ayarı yaptık” diye açıklayan Çevik Bir ve diğer “28 Şubat darbecileri”ydi...
Peki, Çevik Bir’e “adamını ve mektubunu” gönderip, “arz-ı hürmetlerini sunan” kimdi?.. Elbette Fetullah Gülen...
Peki, “Millî Görüş Lideri Erbakan’ın yolunda yürüdüklerini” söyleyen bir Mustafa Kamalak’ın, “Cemaat medyasının ekranlarından ve manşetlerinden inmemesi” büyük bir “tenakuz” değil midir?.. Hele ekran ve gazetelerden “Hükümet’e veryansın” etmeler neyin nesidir?..
Haa, Sayın Kamalak; “AK Parti karşıtı Cemaat mensuplarının Saadet’e oy vereceğini” düşünüyorsa, açık ve net söyleyeyim: “Avuçlarını yalarlar!”
Öyle ya; Erbakan Hoca’ya bile “mesafeli ve soğuk” duran bir Cemaat, hiç Saadet’e sıcak bakar ve ona oy verir mi?..
DESTİCİ’Yİ DE UYARMIŞTIM!
Aynı yazıda, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’ye de seslenip, demiştim ki;
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin ne yapmak istediğini, neyin peşinde olduğunu da anlayabilmiş değilim...
Ne bekliyor sayın Destici?..
“Cemaat’ten oy mu?”
O da avucunu yalar!..
“Dimyat’a pirince gidenlerin evdeki bulgurdan olmaları” gibi, Destici de; “var olan oylarını da kaybederse” hiç şaşırmasın!..
Daha sonraki yazılarımda, Kamalak ve Destici’yi uyarmaya devam etmiş ve “Cemaat’in ekran bülbülleri” olmaktan vazgeçmeye çağırmıştım...
Açık söyleyeyim;
Bunlar benim “şahsî görüşlerim” değildi... Gerek “tavan”dan, gerek “taban”dan bana ulaşan “şikâyet”lerdi!..
Ama, dinlemediler!..
Peki, dinlemediler de ne oldu?..
Cemaat’ten oy mu alabildiler?..
SP’DE KONGRE HAZIRLIĞI
“Tavan”daki ve “taban”daki rahatsızlık o boyutlara vardı ki; her iki partide de “alternatifler” aranmaya başlandı...
Saadet Partisi’nin 4 Mayıs’ta gerçekleştirilecek “5. Büyük Kongre”si için, 23 Nisan günü yapılan “hazırlık toplantısı”nda, Merhum Erbakan Hoca’nın oğlu Fatih Erbakan’ın “genel başkan adayı” olduğu açıklandı...
Kamalak, “Kirli 17 Aralık Operasyo-nu”ndan sonraki süreçte “Cemaat’le sıkı-fıkı” olmasa, hemen her gün Cemaat televizyonlarından “onların istediği gibi” konuşmasa, herhalde bugün, “Fatih Erbakan” ismi telaffuz edilmezdi...
Kamalak, “40 yıllık bir hareket”i, maalesef “Cemaat’in dümen suyuna” sokmuş ve işte bugün tartışılmaya başlanmıştır!..
Biz ne dersek diyelim, kararı verecek olan elbette “Kongre delegeleri” olacaktır.
Ve, bir son dakika haberi:
Saadet Partisi Genel Merkezi’nden dün öğleden sonra yapılan açıklamaya göre;
“5. Olağan Kongre’ye mevcut Genel Başkan Mustafa Kamalak Başkanlığında ve tek liste ile gidilmesi” kararı alınmış...
Vatana-millete hayırlı olsun...
BBP’DE PARALEL İSYANI
“BBP tabanı”nda da aynı sıkıntı var... BBP tabanı ve “Alperenler” öteden beri sıkıntılıydı da; bu sıkıntıyı önceki gün “yüksek ses”le dillendirdiler.
“Öteden beri” diyorum, çünkü; merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun uğradığı “kaza süsü verilmiş cinayet”ten sonra BBP’nin başına geçen Yalçın Topçu başkanlığındaki “BBP üst yönetimi”nin de; “AK Parti-Cemaat gerilimi”nde, “Cemaat’ten yana” tavır koyduğu iddia ediliyordu... Yalçın Topçu’nun, “tabanın baskısı”na dayanamayıp “istifa” ettiği de, yine iddialar arasındaydı...
Aynı parti tabanı, şimdi de Mustafa Destici’ye karşı “isyan bayrağı”nı açmış durumda... Taban, Mustafa Destici’yi; “BBP’nin kabul gören görüşünün dışına çıkmakla” itham ediyor. “Yeniden Birlik Platformu” olarak bir araya gelen “Büyük Birlik Gönüllüleri”, önceki gün bir “deklarasyon” yayınladılar ve özetle dediler ki;
“Değerli Kamuoyu
30 Mart 2014 yerel seçimleri sonrasında Türkiye, tarihi süreçte sıkıntılı bir sayfayı daha geride bıraktı. Tarih bu toprakların aslına rücu etme sürecinde hiçbir zaman rahat bırakılmayacağını sayısız örnekleriyle bir kez daha ortaya koydu.
Tarafgirlik duygusu ve kutuplaşma, ortak yaşam alanımızın teminatı olan hukuk nosyonunun zedelenmesine, bireylerin birbirine karşı hakkını koruyan günah duygusunun sıradanlaşmasına yol açtı.
Bundan daha acınası bir durum, günaha varmadan önceki son durak olan ayıp hasleti, mizah sayfalarında genç kuşakların eğlencesi oldu. Bizler, toplumun manevi kodlarına kendi insanlarımız tarafından yerleştirilen bu hastalığın, seçim sonuçlarından daha önemli olduğuna inanmaktayız.
İSTİŞAREYE İHTİYAÇ VAR!
Büyük Birlik Partisi’nde bin yıllık devlet geleneğimizin aritmetik hiçbir siyasi başarı kriterinden etkilenmeden sağlıklı bir damar olarak devam ettirilebileceğini düşünüyor ve bunu tüm İslam dünyası için anlamlı buluyoruz. Büyük Birlik Partisi’nin hem kuruluş umdeleri hem de süreci olarak; delege hesabı güdülerek yönetilemeyecek tek siyasi parti hüviyeti taşıdığına inanıyoruz. Toplumun genelinin ifade ettiğimiz değerlere özlem duyduğu bir anda siyasi bir başarının olabileceğine inanmakla birlikte pragmatist tüm anlayışlardan sıyrılarak ‘İdealist bir neslin inşası’ için Muhsin Yazıcıoğlu’nun geride bırakmış olduğu bu geleneği önemsiyoruz.
Ülkemizin son siyasi kutuplaşmasında da Büyük Birlik Partisi’nin olması gerektiği yerde duramadığına inanıyoruz. Yine bin yıllık geleneğimizin bir gereği olarak milleti merkeze alan devlet algımızın, aynı bayrak altında yaşayan tüm etnik, kültürel, inançsal farklılıklara sahip unsurlarınca huzurlu bir alan olarak hissedilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun sadece milletin böyle düşünme zorunluluğu üzerine bina edilemeyeceğini de bin yıllık geleneğimize şu an hükümet edenlere hatırlatılması gerektiğini düşünüyoruz.
Son dönemde; aslında devletin mahrem alanları olarak gördüğümüz ama birileri tarafından fütursuzca ortalığa saçılmış olan sıkıntılarla ilgili olarak da; Türk devlet geleneğinin, devlet içerisinde farklı unsurların huzur içerisinde yaşamasını önemsediğini fakat hiçbir farklı unsurun devlet içerisinde zincirleme, paralel, alternatif örgütlenmesine de müsaade etmemesi gerektiğini hatırlatmamız gerektiğine inanıyoruz.
Yani ülkemizde Alevisi, Sünnisi, Nakşisi, Kadirisi, Nurcusu ve daha nice mensubiyet öğeleri devletin her makamında yer alabilmeli, görev alabilmeli, fakat bunu bu mensubiyetlerinden dolayı değil de sadece liyakat kesb ettikleri için gerçekleştirebileceklerinin farkında olmaları gerektiğine inanıyoruz.
Millet iradesinin hiçbir şekilde bir bürokratik oligarşiye teslim edilemeyeceğini hatırlatmadan geçmenin, tarihi bir vebal olduğunu düşünüyoruz...
Büyük Birlik Partisi son tartışmalar ekseninde tabanının bu hissiyatını da somut olarak yansıtamamış, kendine has özgün duruşunu ortaya koyamamış, birilerinin uzattığı metinleri okuyan, üzerinden başkaları tarafından operasyonların tertip edilebildiği bir görüntü sergilemiştir.
RADİKAL ADIM ATMALI
Biz, yani Yeniden Birlik Platformu olarak bir araya gelmiş olan Büyük Birlik Gönüllüleri hareketimizin bu gidişatına artık bir şerh düşüyoruz.
Mevcut Genel Merkez yönetimimizin Merhum Şehit Liderimiz sonrasındaki süreçte camiamıza yaşattıklarının yeniden masaya yatırılmasını, yola devam edilecekse de bir dizi radikal adımın atılması gerektiğini ifade ediyoruz.
Bu adımlar atılmaz ise bundan sonraki süreçte 15-20 kişilik MKYK toplantıları ile hiç birimizin hatırasının birilerine siyasi malzeme olarak kullandırılmasına sessiz kalmayacağımızı deklare ediyoruz.
Önümüzdeki süreçte Anadolu sathında istişare mekanizmaları çalıştırılmadan gerek istifa eden milletvekilleri üzerinden tezgahlanacak siyasi arenadaki bir kumpasa, gerekse de cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde temiz kürsülerimizin birileri tarafından manipülasyon aracı olarak kullanılmasına sessiz kalmayacağız.
Tarihi bir sorumluluk olarak deklâre ettiğimiz bu metnin başta camiamız, sonrasında milletimiz ve tüm İslam dünyası için yeni ufuklar açmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyoruz. Saygılarımızla…”
YA KENDİNİZ OLUN, YA DA!
Evet, “Büyük Birlik Gönüllüleri” tarafından yayınlanan “deklarasyon” özetle böyle...
Umuyorum ki, gereği yapılır...
Aksi halde, “Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun hatırası”na ihanet edilmiş olur!..
Haa, şunu söyleyeyim:
Saadet Partisi ya da Büyük Birlik Partisi ya da Mustafa Kamalak veya Mustafa Destici, birilerini pek fazla ilgilendirmese de, beni yakından ilgilendiriyor... En azından, “merhum liderleri”ne bir vefa borcum var...
Ama SP de, BBP de böyle gitmez... Siz, “22 yıllık, 40 yıllık partiler” olacaksınız ama “Cemaat paralelinde politikalar” uygulayacaksınız...
Hiç olacak şey mi?..
Niye “kendiniz” olamıyorsunuz?..
Siz, niye “Cemaat borazanlığı” yapıyorsunuz ki?.. Çıksınlar ortaya, “kendi partilerini” kursunlar ve “size söyleteceklerini” kendileri söylesinler!..
Sözüm, sadece “SP ve BBP kurmay-ları”na değil, “Cemaat’in esiri olan” herkese!..
Ve tabiî; “Diğer Cemaat mensupları”na!..
Onların “bazıları” da; “kendilerini gözden geçirsinler” ve gerek “Ergenekoncu”larla, gerek “mafya dünyası” ile ilişkilerine bir an önce son versinler!..
Şimdilik bu kadar...
Hürriyet, Turgutlu Çaldağ’dan niye bahsetmiyor?
İlk yazıyı 11 Kasım 2010’da ben yazmışım... “Gediz’i kaybetmeyelim” deyip, Turgutlu Çaldağ’da “nikel” madeni çıkarmak için “ağaçların katledilmesi”ne karşı çıkmışım... Daha sonra da, Turgutlu Çaldağ’a gidip, “katliamı” yerinde görmüş ve birkaç yazı daha yazmıştım...
Aydın Doğan’ın Hürriyet Gazetesi de, 26 Aralık 2010 tarihinde, “Nikel madeni çıkarmak Gediz Havzası’nı bozar” başlıklı bir haber yayınlamıştı.
Dediğim gibi; Turgutlu Çaldağ’la ilgili birkaç yazı yazdım... Sırf; “Eşme’den Çeşme’ye uzanan Gediz Havzası’nı kaybetmeyelim” diye... Ama Hürriyet, bir-iki yayından sonra Çaldağ’ı unuttu... Sonra baktım, “Taksim Gezi Parkı’ndan 3-5 ağacın sökülmesi” ile “çevrecilik”leri depreşti... Fakat, “maden” çıkarılan alanlarda kesilen “yüzbinlerce ağaç”la hiç ilgilenmediler!..
“Acaba neden?” diyordum ki; Aydın Doğan Bey’in de; “Niğde’de ruhsatsız altın cevheri çıkaran” bir şirkete “ortak” olduğu çıktı ortaya!..
Eee; “Camdan köşkte oturanlar komşusunun penceresine taş atmazlar”mış ya; demek oluyor ki, Niğde’de “altın” çıkaran Aydın Bey de, Turgutlu Çaldağ’da “nikel” çıkaran “dost”larına taş atmıyormuş!..
Aydın Bey’in gazetesi Hürriyet görmese de; Turgutlu Çaldağ’da “dağ oyulmaya, ağaçlar katledilmeye” devam ediyor!..
“Pabucumun çevrecileri”ne duyurulur!
yeniakit