Abdurrahman Dilipak
SUÇLU...
SUÇLU AYAĞA KALK?
Evet aile dağıldı! Peki biz nerede yanlış yaptık. Bu işin sorumlusu kim? Evet, Uyuşturucu almış başına gidiyor; Evet, Ateizmi geçtik, Satanizm’e geldik; Evet, LGBT’yi geçtik, Pedefoli’yi de geçtik, iş Ensest ilişki seviyesine geldi. Aynı soruyu tekrar soruyorum: Peki biz nerede yanlış yaptık. Bu işin sorumlusu kim? Suçlu hepimiziz aslında. Ama asıl suçlular, Kadın Dernekleri, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarote’yi başımıza bela edenler. Sahi kim onlar? Bizimkiler de dahil, Kadın Dernekleri. Siyasi Partilerin kadın kolları, Bunlara destek veren siyasetçiler, bürokrasi, Media, Sermaye sahipleri, yerel yöneticiler, STK’lar, Akademisyenler. Karısı Kadın derneğinde yönetici, Kocası uyuşturucu ile mücadele, LGBT’lileri tedavi için çalışıyor. Hem nalına, hem mıhına.. DSÖ de öyle yapıyor ya, birileri mikrop saçıyor, ötekiler de ilaç satıyor. Bunlar ortak.
Bakın, Alkol ve uyuşturucu, sadece aklı değil, nesli de ifsada uğratıyor. Karaciğer fonksiyonlarını bozuyor, hormonal dengeler de bozuluyor. Ostrojen, Androjen dengesi de bozuluyor. O aldığınız enerji içeceklerine, vitamin haplarına dikkat! Kozmetiklere dikkat.. Sadece alkol ve uyuşturucu değil, yediğimiz, içtiğimiz hep zehir. Tepemizden “sağlık için” zehir püskürtüyorlar. Kimsenin GIK’ı çıkıyor mu? Kadın çalışınca, bir de kariyer sorunu varsa, eve, çocuğa, evdeki yaşlılara kim bakacak? Ya bir de erkek işsiz kalırsa! Kadın niye başkasının yükünü taşısın değil mi?
Evde kadın ve erkeğin rolleri karıştı. Çocuk kimin yanında yer alacak. Diziler, komşuda yaşananlar, Reality Show’lar, O performans gösterileri, magazin haberleri çocuklara ne anlatıyor? Bu Media kimin. Bunların sponsorları kim? Bunlar “sizin” partinizin meddahları değil mi? “Batılın tasviri saf zihinleri idlal eder”. Yedikleri, içtikleri, giydikleri, izledikleri, dinlediklerine, duyduklarına, rol modellerine/örnek aldığı kişilere bakın. Bakın, sonuçta ne bekliyordunuz. “The cemaat”ların anlattıkları din, o gençlere bir şey söylemiyor. Hele hele söyledikleri ile ayaklarının gittiği yer ayrı olan politikacılara artık gençler inanmıyor ve güvenmiyor. Bu işin tarikatçısı, çarşaflısı, dekoltelisi kalmadı. Topyekun batıyoruz. Düşman artık tankla, topla, tüfekle saldırmıyor. Aklımızı işgal ettiler, kalbimizi işgal ettiler, midemiz işgal edildi, damarlarımız işgal edildi. Artık o “muhtaç olduğunuz kudret, o asil kanda mevcut değil”. Üzgünüm ama böyle. Piercing’leri ile Tatto’ları ile, sizin evinizde oturan çocuklarınızı biri sizde çaldı. O çocuklar başka hayaller kuruyor, başka rüyalar görüyor.
Çocuklarının annesini döven bir adamı mı örnek alacak çocuklar, ya da kocasını aldatan kadını mı örnek alacak. Kızlarınız anne olmak istemiyor artık, oğullarınız da baba olmak istemiyor. Çünkü onlara kötü örnek oldunuz. Onları kendinizden uzaklaştırdınız. Anne-babası çalışan bir çocuğun bebekliği gündüz bakım evlerinde geçecek. Okul hayatı zaten bir felaket. Okuldan gelecek, Televizyon, internet, artık şehirlerde sokakta bile oynayamıyor çocuklar. Evet, aslında sokakta tehlikeli, apartmanlar da. Narin Kur’an kursuna gidiyordu ve hemen hemen hepsi akraba küçük bir köyde yaşıyordu, ne oldu?
Ne din bıraktılar, ne mezheb, ne de Tarikat.. Ne akıl kaldı, ne ahlak.. CHP bunu başaramamıştı, şimdi CHP ile birlik olunca başardılar. O sözünü ettiğim düzenlemeler, AK Parti-CHP, MHP-HDP ittifakı ile başarıldı. Sonunda başardılar. Ve durmuyorlar, yürümeye devam ediyorlar, emin adımlarla, zafer şarkıları söyleyerek. Ve trolleri alkışlıyor, algıları yöneten toplum mühendisleri ise siyasetin uçmayan şeyhlerini uçuruyor. Trans Humanizm, Toplumsal Cinsiyet tartışmalarını kim başlattığı ise onların yakasına yapışın. Kadını piyasaya ucuz emek gücü ya da müteşebbis etiketi ile süren kimse onların yakasına yapışın..
Kadın çalışamaz mı, çalışır elbette, ama bunun onun annelik vasfını gölgelememesi gerek. Kadın çalışırken, evini, çocuklarını ihmal etmemesi gerek. Peki bu nasıl olacak, bunun şartlarını kim nasıl sağlayacak? Evet, Kadınlar sadece çocuk doğurmaz, toplumu doğurur. Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Bir evde gelecek nesillere, dil, din, tarih ve ahlakı, geleneği tevarüs eden dede ve ninedir. Peki şimdi onlar nerede? Yanlış yaptık yanlış. Bu iş öyle psikoloğa giderek düzeltilecek işler değil. Psikologların çok öbür tarafa çalışıyor. Ötekiler daha çok para veriyor ve onlar UN WOMAN şemsiyesi altında yargı ve vergi muafiyetine de sahipler.
Hem belediyelerde LGBT birimleri, belediye meclislerinde LGBT Toplumsal Cinsiyet komisyonları kurulması için Türkiye Belediyeler Birliği olarak genelge gönderecek, hem de bu işin sorumluluğuna ortak olmayacaksınız. Suçlusunuz, suçlu. Sonra da bu konuda topluma önderlik, rehberlik yapacak, danışmanlık yapacak, akıl vereceksiniz. Bakın din ve ahlak yoksa, bu iş lafla önlenecek bir konu değil. Sadece sizin ulaştıklarınız ya da size ulaşanlardan ibaret değil bu durum. Kaynağı kurutmazsanız, eliniz ayağınız boş olmaz. Tuttuğunuz iş, iş olmaz. Dostlar alışverişte görmüş olur sadece.
UN WOMAN orada dururken, bir takım çevrelerin gayretlerinin bu anlamda bir değeri olmayacaktır. İşte bu işin asıl sorumluları onlar. UN WOMAN’a yargı ve vergi muafiyeti getirenler bu işin suç ortağı.
İsrail’le ticaret sürerken, Kudüs, Gazze mitingi yapmak gibi bir iş bu, UN WOMAN’a getirip sonra LGBT ye karşı STK koordinasyonuna soyunmak.. Bu iş, “…MIŞ” gibi yapmaktan öte bir anlam taşımaz. Birilerini dostlar alışverişte görmüş olur. Birilerinin şikayetine karşı bahane üretmiş olurlar.
Bu sağlık, bu gıda, bu kültür politikaları ile bir yere varamazsınız. Ancak kaçtığınızı zannettiğiniz şeye doğru koşmuş olursunuz. Ramazan bayramından sonra, bu sene yine KARNAVAL yapacak mısınız? Karnavala toplumsal talep AYASOFYA, EMEVİ CAMİİ, KUDÜS’e olan taleb’den fazla. Hepsini bir den zikrettiniz, topladığınız kalabalık, Adana’daki Karnaval müşetirisi’nin yarısı kadar değil. Siyaset “Arz talep dengesine bağlıdır” diyorsanız, O Karnavalı İstanbul’da, Sultanahmet’te yaparsınız. Çünkü “İSTİKLAL CADDESİ”ne sığmaz! Bakın akıl zail olduğunda ahlak da zail olur. Alkol her türlü kötülüğün anasıdır. Sarhoş ve fuhşa dalan birinin kime ne yapacağı belli olmaz. Bu iş sadece trafikte kaza sebebi değildir. İçki şişede durduğu gibi durmaz. Haram para da cüzdanda durduğu gibi durmaz. Hastalığın sebebi olanlar önce kendilerini şifacı gibi göstermekten vazgeçsinler. Önce birilerinin, nefs muhasebesi “inni küntü minezzalimiyn” demesi gerek. Sonra tevbe etmesi gerek. Sosyal çevrelerini değiştirmeleri gerekir bunların. İnsin Şeytanlarını ya yanlarından uzaklaştıracaklar ya da kendileri onlardan uzaklaşacak.
Çocuklarımıza zaman ayırmamız gerekiyor. Çocuklarımızın sorularına cevap vermemiz gerekiyor. Çocuklarımıza güzel örnekler olmamız gerek. O rüşvet alıp veren politikacı, bürokrat, iş adamı aslında çocuklarının geleceğini karartıyor. Evet çocukları yarın intihar ederken üstlerinde pahalı elbiseler, kolunda pahalı saatler, cebinde pahalı bir arabanın anahtarı olacak. O anne-baba kendilerini ve çocuklarını cehenneme odun yapacaklar. Kendi çocuklarını, kendi elleri ile cehenneme atan zalimlerdir onlar. Oğulları, kızları, babalarının telefon görüşmelerini dinlemiyorlar mı? Babalar, anneler, kendi günahlarına çocuklarını alet etmiyorlar mı? Sahi o çocuklardan bu şartlarda ne bekleyebilirsiniz ki? Onların kaçıp gidecekleri nere var. Bir cemaat çatısı bile kalmadı neredeyse.
Sahi sizin çocuğunuzu götürdüğünüz Psikolog Amentüden haberdar mı? Hani, hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir. Bizim Onun rızasına yönelmemiz gerek. Fatiha’nın manasını çocuklarımız biliyor mu, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Rızkımızdan az ya da çok yemeyeceğiz, ecelimizden önce ya da sonra da ölmeyeceğiz, Kaderimizden başka bir kaderimiz yok. Bizi, gören, duyan, bilen, kadiri mutlak, “ol” deyince olduran, “öl” deyince öldüren bir Allah’ımız var. Sahi, bizim psikologlar “Hannas’ın vesvesesi”nin ne olduğunu biliyorlar mı?. “Tevekkül nedir, sabır nedir” biliyorlar mı? Peki, cin Şeytandan haberleri var mı? Kıskançlık, dedikodu, gıybet, yalan ve iftiranın insan hayatı üzerindeki etkisinden haberleri var mı? Bizim Prof.’larımız hala “Ruh hastalığı”ndan söz ediyorlar. Ruh hasta olmaz. O Allah’tan bir nefhadır. Hasta olan akıldı, can’dır, nefs’dir. Bazı hastalıklarının sebeblerini laboratuvar tahlilleri ve semptomlarla anlamak her zaman mümkün olmayabilir. Bizim koruyucu meleklerimiz bizi terkettiklerinde, cinler ve şeytanlar başımıza üşüştüğünde bizim Psikologlar nasıl bir tedavi uygulayacaklar? “Kur’an Mü’minler için şifa ve rahmet vesilesidir” (İsra 82) diyen ayet bize ne anlatıyor? O, zâlimlerin ise ancak ziyânını artırır!. Sahi Psikologlar, din ve ahlak dışına çıkmış sapkınları, tekrar yaratılış gayelerine dönmelerini sağlamadan onları nasıl kurtaracaklar. Onların elinde Hz. Lut’un, Hz. Nuh’un elindeki güçten daha fazla bir güç mü var! (Güzel söz ve hikmetle Hakkı tebliğ edeceğiz de) biz o bilgiye sahip miyiz ya da o sözleri işitenler ona uymaya ne kadar hazır!
Korkarım içimizdeki bazıları, şüphesiz iyi niyet sahibi olan birileri de vardır ve bu çabalarla boşa kürek çekiyoruz. Unutmayalım ki, Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez. Müstekbir, Müsrif, Mütrefin, Münafık, Münkir birileri bu hallerini üzerilerinden atmadıkları sürece, ya da gençler o ortamlarda bulunmaya devam ettikleri sürece değişen bir şey olmayacak. Aslında alkol, uyuşturucu, kumar, fuhuş bir kaçıştır. Heyecan arayışı, zevkçi oluşları bundandır. Şeytan onları kaçtıklarını sandıkları şeyin kucağına atıyor. Gençlerin algıları ile oynandı. Artık neye inanacaklarını, kime güveneceklerini bilmiyorlar. Siyaset, dünyevileşme, ideolojik sapkınlıklar, ırkçılık üzerinden Şeytan bir neslin tüm değerlerini mahvetti. Felsefeli, dinleri, övgü ve sövgüden ibaret olan tarihleri artık onlar için bir anlam ifade etmiyor. Derin bir boşluk içinde çırpınıyorlar. Evet, bu yeni nesil hızla zombi’leşiyor. Giderek alkol, uyuşturucu, fuhuş ve kumar bataklığında anarşi ve intihar için, ölmek ya da öldürmek için sanki sıralarını bekliyorlar. Herkes öfke küpü. Merhamet yok, sanki vicdanları duruma uğramış bu kalabalıkların. Aile içi şiddet bundandır. Toplumdaki cinnet hali bundandır. Bu sorunun çözümü için Psikologlar, sosyologlar, Biyologlar yeterli değil. Konuya bakışları, çözüm önerileri yeterli değil. Def-i mazarrat celb-i menafiden evladır. Yapılan işler tümü ile boş değil, ama tehlikenin büyüklüğü, yaygınlığı, şiddeti ve derinliği karşısında yapılanlar devede kulak bile değil. Bu Media, bu Kadın dernekleri bu şekilde devam edeceklerse, UN WOMAN bu kadar büyük bütçe ile bu kadar büyük eleman ve örgütleri ile çalışırken, karşısındakilerin varlıkları, onlar için sinek vızıltısı kadar bile bir değer, bir anlam ifade etmeyecektir. Sanırım, bu haksız kazanç, kamu kaynaklarının yağması, Riba, rüşvet ve torpil, adaletsizlik, ehliyetsizlik ve liyakatsızlık karşısında bundan başka ne bekliyoruz ki!
Siyaset ve menfaat uğruna bir nesli nasıl mahvettik! Hem de bu kadar kısa zamanda. “Servet ve iktidarın dönüştürücü gücü”, önce ona sahip olanları dönüştürdü. Siyasetin algıyı yöneten iletişim uzmanları, toplum mühendislerinin uydurdukları yalanlara, halktan önce kendi efendilerini inandırmış gözüküyorlar. Koskoca partiler, şirketler, STK’lar, Cemaat yapıları, örgütler, nasıl da bir anda saman çöpü gibi dağılıp gittiler. Sahi CHP’nin o aydınları, kadroları onlar neredeler? Milliyetçiler, Liberaller, Demokratlar hepsi yalanmış. Bilim adamları, sanatçılar, hepsi buharlaşıverdi. Ortalıktan dolaşan birileri var gibi de gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar sanki.
Necip Fazıl ne diyordu, “Dua”sında: “Gir de bak bir ülkeme: / Başsız başsız adamlar. – Ağlayın, su yükselsin! / Belki kurtulur gemi.” Annelerin mesai saati geldi, şimdi onların çok daha önemli acil işleri var, oğullarının ve kızlarının psikolojik danışmanlık ücreti için para kazanması lazım.
Kesinlikle Annelik ve babalık rolünün güçlendirilmesi gerek. Ezilmiş kadınlar şahsiyetli çocuklar yetiştiremez. Baskıcı, şiddet yanlısı, sorumluluktan kaçan bir baba da çocuklarının “koruyucu’su ve kahraman’ı” olamaz. Kadını güçlendirecek erkek, erkeği güçlendirecek kadındır. Bu denge çocuklara gösterilen ilgi açısından da önemlidir. Aile içinde kadın ve erkeğin birbirine karşı kazanacak bir zaferleri yoktur. Ama birlikte kazanacakları tek bir zaferleri vardır. Bu dengenin sadece anne-baba ve kardeşler arasında değil, Gelin kaynana, damat kayınbaba arasında da sağlanması gerekir.
Asıl suçlu, zaten iyi gitmeyen, aile içi ilişkileri düzenleyeyim derken, kaş yapayım derken göz çıkartan, aileyi içinden çıkılmaz hale getiren kadın dernekleri ve onlara sponsor olan şirketler ve onların önünü aşan, siyasiler, bürokratlar..
Allah (cc) her şeyi görüyor, duyuyor, biliyor. Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her şeyin hesabını vereceğimiz bir gün var! Dilerim o gün gelmeden aklımızı başımıza toplarız. Yoksa halimiz yaman!
Selam ve dua ile..