Nureddin Şirin
Suriye Fitnesi Üzerine Su Dökmeliyiz, Benzin Değil...!
Sevgili ağabeyim ve dostum Avukat Osman Karahan"ın Suriye"deki şehadeti üzerine yazdığımız yazı ile ilgili değişik çevrelerden tepkiler geldi, gelmeye de devam ediyor. Nitekim Mehmet Akif dostumuz da bu konuda yazdığı bir yazı ile bizi uyarıyor.
Önce, birkaç noktada temel bakış açımı ortaya koymak istiyorum:
1- La ilahe illallah Muhammedürresulüllah diyen her bir müslümanı kardeşim ve dostum bilirim, apaçık ve küfr ve ihaneti sabit olmadıkça. Bu noktada mezhep, hizip, cemaat, kavim ayrımı gözetmem.
2- İslam ümmetinin haçlı emperyalistlerin, kan içici siyonistlerin ve tağuti diktatörlüklerin sultası altında inim inim inlediği, dayanılmaz zulüm, baskı, işkence ve barbarlıklarla karşılaştığı bir dönemde, dünya Müslümanlarının esenliği, işgal altındaki İslam topraklarının özgürlük ve kurtuluşu için mücadele meydanına atılan, göğüslerini namlulara ve kurşunlara siper edinen bütün Müslümanları da aziz bilirim, Bunun için Filistin cephesini de, Lübnan cephesini de Afgan cephesini de, Kafkas cephesini de Somali cephesini de, Filipin cephesini de bir İslam cephesi olarak görür, buralardaki bütün mücahidlerin işgale ve küfre karşı savaşlarında zaferleri için dua ederim.
3- Mücahidlerin Şii mi Sünni mi, Selefi mi olduğuna değil, yiğitliğine, adanmışlığına, fedakarlığına bakarım.
Kuşkusuz ki, İslam cephelerinde Müslümanların karşılaştıkları sorunlar, hatta ne yazık ki iç çatışmalar olabilmektedir. Bunun en acı örneğini Afganistan cephesinde, Hizb-i İslami ve Cemiyet-i İslami arasındaki yürek yakan hadiselerde gördük. Yüzlerce binlerce canımızı kurban verdik bu kardeş kavgasında. Vuran da mücahid idi, vurulan da"!
Şimdi de Suriye üzerinden, kalleşçe bir fitnenin içine sürükleniyoruz. Amerika"nın, İngiltere"nin, Fransa"nın, Katar"ın, Suudi Arabistan"ın, sinsi sinsi geride duran Siyonist rejimin istihbarat ve gizli savaş servislerinin örgülediği ve kurguladığı ümmetimizin kazanımlarını yok etmeyi, emperyalist ve siyonist düşmana karşı dik duran mevzileri yıkmayı hedefleyen bir kapanın içine çekiliyoruz"
Bu şeytanca planın ana hedefi Müslümanları birbirine düşürmek ve müslümanlar arasında mezhep çatışması çıkarmaktır.
Bu şeytanca planları tarih sahnesine çıkartan ilk emperyalist güç İngilizlerdi. İslam dünyası üzerindeki sömürge ve sulta politikalarını kalıcı hale getirmek, işgal ve sömürüye karşı direnen tüm unsurları tasfiye etmeyi planlayan Büyük Britanya Devleti"nin "Sümürgeler Bakanlığı" adı altında bir bakanlığı ve bu bakanlığa bağlı olarak İslam dünyasına gönderilen özel eğitimli ajanları vardı.
Bu ajanlardan birinin adı da Humpher idi. Humpher anılarında, kendisinin Ortadoğu"da Müslümanlar arasında Şii-Sünni savaşı çıkarmak için gönderildiğini, bu amaçla Osmanlı, Irak, Arabistan ve İran"a gittiğini belirtiyor.
Bugün ise aynı şeytanca plan yüzyıllardır değiştirilmeksizin devam ediyor. Bu sadece İngilizler eliyle değil, Amerikan, Suud, Katar gibi rejimlerin istihbarat servislerinin eliyle, onların Petro-dolarları ile keselerini ve midelerini dolduran kapıkulu saray mollalarının tezviratı ile devam etmekte.
Bu nifak çetelerinin özellikle odaklaştığı nokta, Suriye. Onların dilinde "Suriye halkının özgürlüğü" var. Ama bu kapıkulu saray mollaları ve propaganda odakları, etekleri altına girdikleri kralların, meliklerin, sultanların ne denli zalim, ne denli zorba ve ne denli barbar olduklarını, haçlı emperyalistlerin sadık hizmetçiliğinden başka bir şey yapmadıklarını görmek istemezler, bilakis onlara ve kirli rejimlerine dua etmekten bir an olsun geri durmazlar"
Şimdilerde bu nifak çeteleri Müslümanlar arasında bir mezhep çatışması ateşini tutuşturmak için tüm yakıtlarını dökmekteler. Bunların bir ayağının Doha, bir ayağının Riyad"da olduğu gibi bir ayaklarının da İstanbul"da olduklarını çok iyi biliyoruz. İstanbul"da nasıl lobi çalışması yürüttükleri, hangi dernek ve vakıflar içinde kimlerle birlikte dolaştıklarını, nasıl bir kin ve husumetle taştıklarını da çok iyi biliyoruz".
Biz, Kur"an-ı Kerim, Siret-i Nebevi ve hidayet önderlerinden İslam ümmetinin esenlik, dirlik ve birliğinin her şeyden evla ve aziz olduğunu, en büyük fedakarlığın da bu uğurda yapılması gerektiğini öğrendik.
Bu konuda, ihtilaflı ve çatışmalı dönemlerde bir hidayet meşalesi olarak ümmete büyük uyarılarda bulunan Emirelmüminin Hz. Ali, ister Cemel"de, ister Sıffin ve Nehrevan"da kendisiyle savaşan ve aralarında çok sayıda sahabenin de bulunduğu on binlerce müslümanın ölmesine yol açan Müslümanlar için, son evrede "onlar bizim kardeşlerimizdir" dediğini, kendisine bağlı olan Müslümanları, kendisine kılıç çekmiş olsa da diğer Müslümanları tekfir ve telinden şiddetle kaçındırdığını hatırlatmak isteriz.
Eğer Hz. Ali böylesi bir dirayet ve sorumluluk örneği göstermemiş olsaydı, bugün yeryüzünde İslam ve Müslümanlardan eser mi kalırdı?
Bizler, hatta bizleri tekfir etseler de, kendileriyle usul, inanç ve yöntem noktasında muhalif olduğumuz kardeşlerimizi tekfir etmeyiz.
Müslümanın mezhebi, meşrebi, hizbi, cemaati olur, ama ümmetin mezhebi olmaz. Ümmetin mezhebi de, meşrebi de izzet, azamet, vahdettir. Mezhep olarak kendimizi tanımlayacaksak eğer, bunun adı Şiilik veya Sünnilik değil, ittihad ve mukavemet olacaktır.
Şimdilerde özellikle Türkiye sahnesinde büyük bir fitne ateşi yakılmak isteniyor. Hangi taraftan olursa olsun, bu fitne ateşine benzin taşımaktan daha büyük bir gaflet ve daha büyük bir ihanet olamaz.
O halde, ümmetin yüksek maslahatı ne ise, gözlerimizi oraya dikmeli, adımlarımızı ona göre atmalıyız. Bugün ümmetimizin en büyük maslahatı, düşmanların ve uşaklarının yaktıkları ateşleri söndürmektir. Sözlerin ve hareketlerin "kibrit" mi yoksa "su" mu olduğu çok önemlidir.
Biz ise "su"yu tercih ediyoruz"
Birileri, sözde hakkı savunma adına, sürekli kibrit yakıyor, durmadan ateşe benzin döküyor. Bizim üzerine benzin dökeceğimiz tek bir ateş, emperyalizm ve siyonizmi yakıp kavuracak ateştir. Bunun dışında hiçbir ateşin üzerine benzin dökmeyiz, dökemeyiz"
[email protected]
Önce, birkaç noktada temel bakış açımı ortaya koymak istiyorum:
1- La ilahe illallah Muhammedürresulüllah diyen her bir müslümanı kardeşim ve dostum bilirim, apaçık ve küfr ve ihaneti sabit olmadıkça. Bu noktada mezhep, hizip, cemaat, kavim ayrımı gözetmem.
2- İslam ümmetinin haçlı emperyalistlerin, kan içici siyonistlerin ve tağuti diktatörlüklerin sultası altında inim inim inlediği, dayanılmaz zulüm, baskı, işkence ve barbarlıklarla karşılaştığı bir dönemde, dünya Müslümanlarının esenliği, işgal altındaki İslam topraklarının özgürlük ve kurtuluşu için mücadele meydanına atılan, göğüslerini namlulara ve kurşunlara siper edinen bütün Müslümanları da aziz bilirim, Bunun için Filistin cephesini de, Lübnan cephesini de Afgan cephesini de, Kafkas cephesini de Somali cephesini de, Filipin cephesini de bir İslam cephesi olarak görür, buralardaki bütün mücahidlerin işgale ve küfre karşı savaşlarında zaferleri için dua ederim.
3- Mücahidlerin Şii mi Sünni mi, Selefi mi olduğuna değil, yiğitliğine, adanmışlığına, fedakarlığına bakarım.
Kuşkusuz ki, İslam cephelerinde Müslümanların karşılaştıkları sorunlar, hatta ne yazık ki iç çatışmalar olabilmektedir. Bunun en acı örneğini Afganistan cephesinde, Hizb-i İslami ve Cemiyet-i İslami arasındaki yürek yakan hadiselerde gördük. Yüzlerce binlerce canımızı kurban verdik bu kardeş kavgasında. Vuran da mücahid idi, vurulan da"!
Şimdi de Suriye üzerinden, kalleşçe bir fitnenin içine sürükleniyoruz. Amerika"nın, İngiltere"nin, Fransa"nın, Katar"ın, Suudi Arabistan"ın, sinsi sinsi geride duran Siyonist rejimin istihbarat ve gizli savaş servislerinin örgülediği ve kurguladığı ümmetimizin kazanımlarını yok etmeyi, emperyalist ve siyonist düşmana karşı dik duran mevzileri yıkmayı hedefleyen bir kapanın içine çekiliyoruz"
Bu şeytanca planın ana hedefi Müslümanları birbirine düşürmek ve müslümanlar arasında mezhep çatışması çıkarmaktır.
Bu şeytanca planları tarih sahnesine çıkartan ilk emperyalist güç İngilizlerdi. İslam dünyası üzerindeki sömürge ve sulta politikalarını kalıcı hale getirmek, işgal ve sömürüye karşı direnen tüm unsurları tasfiye etmeyi planlayan Büyük Britanya Devleti"nin "Sümürgeler Bakanlığı" adı altında bir bakanlığı ve bu bakanlığa bağlı olarak İslam dünyasına gönderilen özel eğitimli ajanları vardı.
Bu ajanlardan birinin adı da Humpher idi. Humpher anılarında, kendisinin Ortadoğu"da Müslümanlar arasında Şii-Sünni savaşı çıkarmak için gönderildiğini, bu amaçla Osmanlı, Irak, Arabistan ve İran"a gittiğini belirtiyor.
Bugün ise aynı şeytanca plan yüzyıllardır değiştirilmeksizin devam ediyor. Bu sadece İngilizler eliyle değil, Amerikan, Suud, Katar gibi rejimlerin istihbarat servislerinin eliyle, onların Petro-dolarları ile keselerini ve midelerini dolduran kapıkulu saray mollalarının tezviratı ile devam etmekte.
Bu nifak çetelerinin özellikle odaklaştığı nokta, Suriye. Onların dilinde "Suriye halkının özgürlüğü" var. Ama bu kapıkulu saray mollaları ve propaganda odakları, etekleri altına girdikleri kralların, meliklerin, sultanların ne denli zalim, ne denli zorba ve ne denli barbar olduklarını, haçlı emperyalistlerin sadık hizmetçiliğinden başka bir şey yapmadıklarını görmek istemezler, bilakis onlara ve kirli rejimlerine dua etmekten bir an olsun geri durmazlar"
Şimdilerde bu nifak çeteleri Müslümanlar arasında bir mezhep çatışması ateşini tutuşturmak için tüm yakıtlarını dökmekteler. Bunların bir ayağının Doha, bir ayağının Riyad"da olduğu gibi bir ayaklarının da İstanbul"da olduklarını çok iyi biliyoruz. İstanbul"da nasıl lobi çalışması yürüttükleri, hangi dernek ve vakıflar içinde kimlerle birlikte dolaştıklarını, nasıl bir kin ve husumetle taştıklarını da çok iyi biliyoruz".
Biz, Kur"an-ı Kerim, Siret-i Nebevi ve hidayet önderlerinden İslam ümmetinin esenlik, dirlik ve birliğinin her şeyden evla ve aziz olduğunu, en büyük fedakarlığın da bu uğurda yapılması gerektiğini öğrendik.
Bu konuda, ihtilaflı ve çatışmalı dönemlerde bir hidayet meşalesi olarak ümmete büyük uyarılarda bulunan Emirelmüminin Hz. Ali, ister Cemel"de, ister Sıffin ve Nehrevan"da kendisiyle savaşan ve aralarında çok sayıda sahabenin de bulunduğu on binlerce müslümanın ölmesine yol açan Müslümanlar için, son evrede "onlar bizim kardeşlerimizdir" dediğini, kendisine bağlı olan Müslümanları, kendisine kılıç çekmiş olsa da diğer Müslümanları tekfir ve telinden şiddetle kaçındırdığını hatırlatmak isteriz.
Eğer Hz. Ali böylesi bir dirayet ve sorumluluk örneği göstermemiş olsaydı, bugün yeryüzünde İslam ve Müslümanlardan eser mi kalırdı?
Bizler, hatta bizleri tekfir etseler de, kendileriyle usul, inanç ve yöntem noktasında muhalif olduğumuz kardeşlerimizi tekfir etmeyiz.
Müslümanın mezhebi, meşrebi, hizbi, cemaati olur, ama ümmetin mezhebi olmaz. Ümmetin mezhebi de, meşrebi de izzet, azamet, vahdettir. Mezhep olarak kendimizi tanımlayacaksak eğer, bunun adı Şiilik veya Sünnilik değil, ittihad ve mukavemet olacaktır.
Şimdilerde özellikle Türkiye sahnesinde büyük bir fitne ateşi yakılmak isteniyor. Hangi taraftan olursa olsun, bu fitne ateşine benzin taşımaktan daha büyük bir gaflet ve daha büyük bir ihanet olamaz.
O halde, ümmetin yüksek maslahatı ne ise, gözlerimizi oraya dikmeli, adımlarımızı ona göre atmalıyız. Bugün ümmetimizin en büyük maslahatı, düşmanların ve uşaklarının yaktıkları ateşleri söndürmektir. Sözlerin ve hareketlerin "kibrit" mi yoksa "su" mu olduğu çok önemlidir.
Biz ise "su"yu tercih ediyoruz"
Birileri, sözde hakkı savunma adına, sürekli kibrit yakıyor, durmadan ateşe benzin döküyor. Bizim üzerine benzin dökeceğimiz tek bir ateş, emperyalizm ve siyonizmi yakıp kavuracak ateştir. Bunun dışında hiçbir ateşin üzerine benzin dökmeyiz, dökemeyiz"
[email protected]
Bu yazı toplam 2465 defa okunmuştur