" Suriye'ye İnen Bombalar Bize de İnince Akıllanacağız"
Milli Gazete köşe yazarı Ali Haydar Haksal, "Zihinler Bir Kere Çarpılınca" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Milli Gazete köşe yazarı Ali Haydar Haksal, "Zihinler Bir Kere Çarpılınca" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Haksal, geçtiğimiz günlerde ABD ve müttefiklerinin Suriye'ye yönelik doğrudan yaptıkları emperyalist saldırıyı değerlendirdiği yazısında, muhafazakâr kesimin bu saldırıdan heyecan duyduğunu ifade ederken aynı kesim tarafından ABD ve siyonist İsrail'in Suriye'de geniş üsler kurarak komşumuz olmalarının önemsenmediğini belirtti ve Müslümanların zihin dünyasının kuşatılmışlık içerisinde olduğunu vurguladı.
Yazının tamamı şu şekilde:
İnsanlığın, bizim insanımızın zihin dünyası karmakarışık. Bir türlü toparlanamıyor. Güdümlenmenin acı bir sunucudur bu. İnsan bir kere edinginleşmeye görsün sonuçları pek de sağlıklı olmuyor.
Emperyalizmin Suriye işgali ve fiili müdahalesi muhafazakâr kimi kesimleri heyecanlandırdı. Odaklanılan ve kilitlenilen tek şey Beşar Esad ve Şia. Yıllardır zihinler üzerinde oluşturulan psikolojik baskının bir sonucu. Bu öcü psikosu her şeyin önüne geçmiş. Emperyalizm Suriye’de topraklarımızı işgal etmiş, bombalamış, İsrail’in geleceğine büyük bir katkı sağlamış, yol açmış hiç mi hiç umurlarında değil. Siyonizm ya da Abede emperyalizmi artık fiili komşumuz olacakmış bunu hiç dert edinmiyorlar. İçimizde var olan üsleri yetmiyormuş gibi, Suriye artık geniş bir üsleri olmuş bunların hiçbir önemi yok.
Müslümanların haysiyeti bombalanıyor, alay ediliyor bunların hiç birinin önemi yok. Zihinler bir kere çarpılmış, dağılmış, dikkatler başka alanlara odaklanılımış oradan bir türlü kurtulunulmuyor. Suriye’ye şölenvari bombalar yağdıkça sevinç çığlıkları atılıyor, içlerinin yağları eriyor, dahası isteniyor. Yeter ki zalim Beşar Esad gitsin, Şia orada bir darbe yesin. Henüz bombaların ve füzelerin görüntüleri gözlerimizden silinmemişken kimyasal yalan ortaya çıktı bile. Kimyasal zehirlenmeler yok. Bir bombardıman sonucu tozların ve dumanların insanları etkilemesi sonucu hastaneye koşmalarının paniği. Siyasal yönlendirmeler ve etkilenmeler kitleleri nasıl da yanlış yönlendirebiliyor. Bunların tamamı demokrasi tutkusu ve yalanı üzerine kurgulanmış olanların bir sonucu.
Müslümanların yaşadığı coğrafyada biraz olsun güçlü olan bölgelerin hemen tamamı zayıflatılıyor. Kimi bölgeler iyice denetim altına alınıyor. Çarpılmışlık; yalana, gereksiz yorumlara sürüklüyor. Bir türlü sağlıklı bir yol bulunamıyor, yanlıştan da vazgeçilemiyor. Ne yazık bu hastalıktan bir turlu kurtulunulmuyor. Sürekli o çarpık zihinle yaşamaya bakılıyor.
Büyük plan işliyor, şöyle ya da böyle. Bu çarpık zihin Kudüs felaketinin nerelere vardığını, Filistin’i bekleyen tehlikelerin ne olduğunun üzerinde hiç düşünülmüyor ve kafa yorulmuyor. Bir miraç kandilinde atılan bombalar onların içlerinin yağlarını eritiyor. Ah keşke biraz daha vurulsa şu Suriye, Şu Esad, şu Şia! Bunlar hallolunca artık rahata erileceği vehmine kapılmış gidiyorlar.
Müslümanların asıl zorluğu zihni kuşatılmışlık, çarpılmışlık, yenilmişlik. İnsanımız demokrasi tutkusunun yalanlarının kurbanı. Demokrasi tutkusu içlerinde oluşturduğu hazdan da son derece mutlular. Çünkü demokrasi yalanı, yanılgısı üzerine kurgulanmış ve yaşanmış bir hayatın kendilerine sağladığı bir rahatlık. Dünyevi ve şahsî çıkarın baskın oluşu. Çünkü önlerinde örnek gibi duran Müslüman kimi küçük devletçiklerinin krallarının aşırılıkları, saltanatları ve davranışlarının irrete, yani itici olması. Müslümanların asıl temsilcilerinin onlar olduğu algısının oluşu.
Müslümanların demokrasinin nimetlerinden edindikleri büyük çıkar duygusu hemen her şeyi baskın kılıyor. Müslümanların bencilliği her şeyin üzerinde. Bu hayat tarzı onu bağımlı hâle getiriyor. Onun için an önemlidir. Medeniyet topraklarımızın, kültür coğrafyamızın, insanların zalimane ölümleri umursanmıyor. Bu hastalıklı ruh hâli iyice kronikleşmiş, bundan bir türlü kurtulunulmuyor. Hastalıkları kendilerini mutlu ediyor, onsuz yaşanamayacak algısı ağır basıyor.
Emperyalizmin güçlü silâhları bulunuyor. Medya, kavramlar ve albenili bir yaşama biçimi. Demokrasi, bunun belirlediği sınırlar içinde özgürlük ve adalet. Bu kavramların tamamı ruhu gereği sahtelik içeriyor. Bombalar başına yağdığı gün belki akılları başına gelecek ama o zaman ne baş ne de akıl kalıyor.