Tahakküme Açık Olmak
slami anlamda köklü sorgulamalar, köklü uyarılar yapmadığımız için ırkçılık gibi, mezhepçilik ve hizipçilik gibi toplumsal hastalıklar yayılıyor.
Atasoy Müftüoğlu / Yenişafak
Tahakküme Açık Olmak
Günümüz dünyası kabileci benmerkezciliklerin dünyası haline gelmiştir. Farklı olana karşı sergilenen ötekileştirici her tutum ve tavır, daha çok kabileci bir zihniyeti yansıtıyor. Şehir kültürünün bu tür kabileciliklere ihtiyaç duymadığını bilmek önemlidir. Her tür bencillik-kibir daha çok barbarlıkla ilgili olduğu gibi, medenilik de diğerkamlıkla, engin gönüllülükle ilgilidir. Bencilliklerimizi kontrol etmediğimiz takdirde, ahlaki yanımız çürümeye başlar. Bugünün dünyasında her şey piyasanın vicdanına kalmıştır. Bireyciliğin, bencilliğin yükseldiği toplumlarda ortak anlam/amaçlardan söz edilemez. Bu tür topluklarda ahlaki otoriteye bağlılık da söz konusu olamaz. Hangi inanç, hangi mücadele, hangi dava olursa olsun, aşırılıklarla, ölçüsüzlüklerle, malûl hale geldiğinde kaybedilmiş olur. Nostaljik, romantik masallarla büyüyen ve yönlendirilenler hiçbir sorunla ilgilenmezler. Sorunları görmek, sorunları yaşamak bunlarla mücadele etmeyi gerektirir. Ekonomik güdümlü düşünmek ve yaşamak da, yüzleşilmesi gereken çok ciddi bir sorundur. Eleştiriden yoksun bağlılıklar, hayranlıklar ve bağlanmalar da insanları ufuksuzluğa mahkûm eder.
Toplumlarımız bugün neo-liberal/seküler/ticari medya ürünleriyle birlikte, iletişim ve kültür uygulamalarını yeniden değerlendirmeye tabi tutmaksızın, bunlarla bütünleşiyor. Medya ürünleri, ticari anlamda, ticari bir mantıkla, küresel şirketlerin, holdinglerin çıkarları doğrultusunda, yeni bir kültür oluşturarak dünyayı dolaşıyor. Zaman ve dünyadan kopuk muhafazakarlıklarla gerçek bir kültür ve kimlik oluşturulamaz.
Zaman ve dünya karşısında yeni bir tarih inşa edebilecek, yaşadığımız tarihsel gecikmeleri telafi edebilecek, etnik ve mezhepçi, çocuksu ve romantik duyguları aşabilecek, savunmacı ve dışlayıcı mezhepçilik/hizipçilik trajedisini sorgulayabilecek, her tür fanatizmi aşabilecek, İslami değer sistemini evrensel bir üst kültür olarak inşa edebilecek, zihinsel bir devrimle yeni başlangıçlar yapabiliriz. İslami sorumlulukları tevhidi bir bütünlük, tevhidi bir içtenlik, tutarlılık, kuşatıcılık içerisinde yerine getirenler için, hiç bir şey hayal değildir, ütopya değildir. Kaderci ve mütevekkil bir kültürü aşamadığımız takdirde, dinamizm ve hareket yeteneği kazanamayız. Anlamlı bir varoluşa ve anlamlı bir hayata ihtiyaç duyuyorsak eğer bu yolda her türlü sorumluluğu üstlenmeye cesaret edebilmeliyiz. Müslümanlar olarak bugün için ne öneriyoruz, gelecek için ne tür hazırlıklar yapıyoruz? Bu konular etrafından yanıtlarımız olmalı.
SEKÜLER AKLIN GETİRDİĞİ NOKTA
Bugünün dünyasında hayat tarzları, kültürler, seküler tarzlar, tavırlar birbiriyle içiçe geçiyor. Birbirine benzer hale geliyor. Küresel kültürel bütünleşme seküler-neoliberal kültür temelinde şekilleniyor. Evrensel olduğu iddia edilen bugünün aklı evrensel bir akıl değil ırkçı bir akıldır, ideolojik bir akıldır. Evrensellik çok ucuz bir maskeden ibarettir. Bugünün evrensel aklı, hiçbir farklı kültüre, farklı hayat tarzına ve modele hayat hakkı tanımayan faşist bir akıldır. Evrensel olduğu iddia edilen seküler akıl, biz Müslümanları ikincil-tali bir konuma mahkum etmiştir. İkincil bir konuma mahkum edilenlerin, kendilerini temsil iradesine sahip olmayanların sömürgeleştirilmeleri, normalleştirilmiş, meşrulaştırılmış ve gelenek halini almıştır. İsrail bu gelenekten cesaret alarak, bütün dünya Müslümanlığı ile savaşı göze alıyor ve hepimizi bir şekilde istiskal ediyor, edebiliyor. İkincil-tali konuma mahküm olmak, kendi kendilerini gerçekleştiremeyen, yeniden üretemeyen kültürlerle ilgilidir. Bizler, kendimizi, kendi değer sistemimiz doğrultusunda, hayat tarzımız doğrultusunda, dünya görüşümüz doğrultusunda temsil etme yeteneğine, gücüne, iradesine, onuruna sahip olmadığımız için, seküler-neoliberal dünya görüşü tarafından aşağılanarak temsil ediliyoruz.
METALARIN SALDIRISI
Toplumlarımızın zihin dünyaları, muhayyileleri seküler düşünce tarafından ele geçirilmiştir. Dayatmalara, tahakküme açık olmak, yetersizliklerimizle ilgilidir. Kim olursa olsun her öteki değersizleştirilmiş bir varlıktır. Öteki, eşit/adil muamele hakkına sahip olmayan demektir. Her öteki savunmasızdır, edilgindir.
Bir değer sisteminden yoksun olanlar, taklit yoluyla varoluş imkanı ararlar. Sahte varoluşlarla, bütünleşirler. Ötekilik yanlış bir temsilin adıdır. Günümüzün küresel dünyasında her tür bilgi ve haber akışı tek yönlü, tek yanlı olarak gerçekleştiriliyor. Bu nedenle medya görüntülerine bağımlı olarak yapacağımız her tür değerlendirme de tek yanlı bir değerlendirme olarak kalıyor. Olayları yaşamakla seyretmek, acıları yaşamakla, ekranda tanık olmak birbirinden çok farklı şeylerdir. Olayları seyrederek değerlendirmeler/yorumlar yapanlar konu ile ilgili ilk elden bilgi sahibi olmadıkları için, yanılabilir, yönlendirilebilir. Medya aracılığıyla görmek eksik görmektir, yanlış görmektir.
Liberal piyasa sistemini tek gerçek olarak dayatan küresel sistem, insanlığa zarar veriyor, hayata zarar veriyor, tabiata zarar veriyor, dünyaya zarar veriyor. Sermaye çağında hepimiz bir şekilde metaların saldırısı ile karşı karşıya bulunuyoruz. Daha fazla ilerleme, hayatın her alanında daha fazla makineleşmeye yol açıyor. Seküler bilgi, ölçülebilir, sayılabilir, hesaplanabilir, tartılabilir bir bilgi olduğu için, bu bilgilerle anlam inşa edilemez. Bütün bunların yanında, ideolojik aşırılıklar, ırkçı ve mezhepçi aşırılıklar aklımıza, ruhumuza, umutlarımıza ve ufuklarımıza zarar veriyor.
KÖKLÜ SORGULAMALAR
Modernliklerle birlikte din'i/ahlaki yaklaşımların yerini ırkçı yaklaşımlar aldı. Hangi yollarla olursa olsun farklı'nın saldırıya maruz kaldığı her yerde ırkçılık vardır. Irkçılık farkın biyolojikleştirilmesi demektir. Batılıların kendi kültür ve uygarlıklarının üstünlüğünü/rakipsizliğini açıklayarak bunu Batılı olmayan toplumlara şiddet yoluyla kabul ettirdikleri günden bu yana Batılı olmayan kültür ve medeniyetler sadece yerel bir folklör gibi algılanıyor.
İslami anlamda köklü sorgulamalar, köklü uyarılar yapmadığımız için ırkçılık gibi, mezhepçilik ve hizipçilik gibi toplumsal hastalıklar yayılıyor. Bu hastalıkların artışı ile ilgili olarak İslami çevrelerde ciddi bir kaygı olmadığını görmek de insanı dehşete düşürüyor.