Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Terazi'nin Bir Kefesine Fadlallah'ı Koyalım

Yaklaşık bir hafta önce Allâme Seyyid  Hüseyin Fadlallah"ı kaybettik, İslam aleminin ve özellikle mazlum Müslümanların başı sağ olsun, makamı cennet olsun!
Fadlallah"ı kaybetmenin ne anlama geldiğini, onu kaybetmekle aslında neyi kaybetmiş olduğumuzu iyice anlayabilmemiz için birazcık tanımamız gerekir.

Toplumun acılarla kıvrandığı bir dönemde 1935 yılında Necef"te dünyaya gelmiş, başta açlık olmak üzere büyük sıkıntılarla dolu bir gençlik dönemi geçirmiş, bu dönem içerisinde başta babası olmak üzere birçok ilim adamının dizinin dibinde ilmi tahsilini yapmıştır.

1966 yılında Lübnan"a gelmiştir.

Seyyid Hüseyin Fadlallah"ın Lübnan"a gelmesiyle birlikte diğer bir çok alim ve düşünce adamının katkısıyla Lübnan müslümanca bir renge bürünmüştür desek hiç de abartmış olmayız.

İran"da gerçekleştirilen İslam İnkılâbının havasını Lübnanlı Müslümanlara teneffüs ettirmiş, İnkılâba paralel olarak gençlerin dünyasında bu şuuru mayalandırmış, başta Hizbullah olmak üzere birçok oluşuma manevi önderlik yapmıştır.

İsrail tarafından 1982 yılında işgal edilen Lübnan, Seyyid Hüseyin Fadlallah ile birlikte müthiş bir direniş ruhuna kavuşmuştur.

Gerek işgalci israil"in püskürtülmesinde, gerekse ABD ve diğer batı ülkelerinin askeri karargâhlarının yerle bir edilmesinde, üslerinin Lübnan"dan sökülüp atılmasının ardında Fadlallah"ın katkısı herkes tarafından bilinmektedir.

israil ve ABD Allâme Hüseyin Fadlallah"ı ortadan kaldırmak için birçok defa suikast düzenlemiş, birinde 150 civarında Müslüman şehid edilmiş, diğer birinden Fadlallah yaralı kurtulmuştur.

Fadlallah"a göre israil, Batı dünyasının Arap-İslam alemine zarar vermek için kullandığı/faydalandığı bir çeteden başka bir şey değildir.

Direnişçi bir ruha sahip olmasıyla birlikte Fadlallah aynı zamanda İslam düşüncesinin çağımızdaki en önemli simalarındandı.

Seyyid Kutup, Hasan el Benna, Ali Şeraiti, Mutahhari ve Muhammed Bakır as Sadr gibi ilmî ve entelektüel bir birikime sahipti, zaten onlardan beslenmişti.

Öte yandan Fadlallah aynı zamanda halkın içerisinde, mescidinde cemaatle kaynaşmış bir halk adamıydı. Türkiye Müslümanlarının hasret kaldığı bir tablodur bu.

Nasıl bir şahsiyeti kaybettiğimizi birazcık olsun anlamışızdır inşaallah.

Fakat daha da iyi anlayabilmemiz için gelin, gözümüzün önünde şöyle bir tablo canlandıralım:

Seyyid Hüseyin Fadlallah"ı terazinin bir kefesine koyalım"

Hakaret etmek için söylemiyorum, terazinin diğer kefesine de bizim ilahiyat profesörlerinden birer birer koyalım. Acaba kaç profesör koyduğumuzda teraziyi kaldırıp denk gelebilir?

Hatta bir fakültenin tamamını koyduğumuzda Fadlallahın ağırlığını kaldırabilir mi dersiniz?

Sadece bizim ilahiyatçılarımız değil, isterseniz terazinin öbür kefesine geçen hafta İstanbul"da toplanan dört yüz civarında üyesi olan İslam Âlimleri Birliğini koyalım"

Bu arada şu üzüntümü belirtmeden geçmeyeceğim;

Geçen hafta İstanbul"da bir araya gelen dört yüze yakın İslam âlimi bizleri sükûtu hayale uğratmıştır. Duruşlarıyla olsun, yayınladıkları bildirilerle olsun ve oturum aralarında verdikleri röportajlarla olsun, ne Müslümanların gözünde ve ne de kâfirlerin gözünde hiçbir varlık ve ağırlık gösterememişlerdir.

Söyleyin Allah aşkına, sizce hangi taraf ağır basıyor?

Fadlallah"ı abarttığımı sanmayın, siz onun yerine Seyyid Kutup da diyebilirsiniz, Hasan el Benna da diyebilirsiniz, Şeyh Ahmed Yasin veya Bediuzzaman Saidi Nursi de diyebilirsiniz.

Bu şahsiyetleri böylesine öne çıkaran ve ötekilerden ayrıcalıklı kılan şey nedir biliyor musunuz?

Resûllerin taşıdıkları sancıyı ve kaygıyı yüreklerinde taşıyor olmalarıdır,

Resûllerin yüklendikleri yükü omuzlarında hissediyor olmalarıdır,

Resûllerin bıraktıklarını, onların bıraktıkları yerden sürdürme sorumluluğunu duymalarıdır.

Resûllerin kanatları gibi merhamet kanatlarını mazlumların ve mustazafların üzerine geriyor olmalarıdır,

Resûllerin mirasçıları olmalarıdır.

doğruhabergazetesi

Bu yazı toplam 3560 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar