Tüm Yurtta Başörtüsü Eylemleri Düzenlendi
Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü yasağı konusunda aldığı kararın bütün Türkiye'de infiale yol açması üzerine, ülkenin birçok ilinde protesto gösterileri düzenlendi.
Grup adına açıklamayı okuyan Özgür-Der İzmir şubesi yönetim kurulu üyesi Özlem Öz, dün Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 367 saçmalığıyla hukuka meydan okuyan Anayasa Mahkemesinin bugün de TBMM'de 411 oyla kabul edilen madde değişikliklerinin iptaline imza atarak askeri vesayet rejimine ait bir darbe kurumu olduğunu bir daha gösterdiğini belirtti. Anayasa Mahkemesinin aldığı bu keyfi kararın aynen İstiklal Mahkemelerinde alınan keyfi kararlar gibi olduğu bunun da tamamen İslam düşmanlığı temeline oturmuş resmi ideolojinin bir sonucu olduğu vurgulandı. Açıklama boyunca "İslami Hareket Engellenemez","Uyan, Diren, Özgürleş", "Kahrolsun Laiklik" gibi sloganlar atıldı.
Açıklama "Özgür-Der olarak silahlı darbe düzeninden sonra, cübbeli darbe düzenine karşı da mücadeleye devam edeceğimizi açıklıyor, adalet ve özgürlüğün meşru direnişlerimizle mayalanacağını ilan ediyoruz." ifadesiyle son buldu.
Haksöz-Haber / İzmir
Basın Açıklamasının Tam Metni:
Anayasa Mahkemesi Kararı Halkın Değerlerine Karşı Hukuksuz Bir Kalkışmadır!
Anayasa Mahkemesi, Türkiye askeri vesayet rejimine ait bir darbe kurumudur. Dün Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda hukuka meydan okuyan 367 saçmalığından sonra, bugün de TBMM'de 411 milletvekilinin oylarıyla kabul edilen 10. ve 42. madde değişikliklerinin iptaline imza atmıştır. Halkın %80'e yakınının desteğini arkasında tutan 411 milletvekilinin başörtüsü yasağını kaldırmak üzere gerçekleştirdiği 10. ve 42. maddelerle ilgili düzenlemeleri iptal eden 28 Şubat darbe düzeninde brifinglendirilmiş Anayasa Mahkemesi, adeta 28 Şubat post-modern askeri darbesi ile açığa çıkan İslam'a ve halkın istemlerine karşı tutumu, darbeci vesayet düzenini kalıcı kılmak üzere bir kez daha gündemleştirmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kararıyla Türkiye'nin hukuk devleti değil, tipik bir asker-sivil oligarşik diktatörlük rejimi olduğunu sergilemiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin kararı ne hukukla ne de adaletle irtibatlandırılabilir. Bu karar İstiklal Mahkemeleri'nde olduğu gibi tamamen keyfi ve dayatmacı bir anlayışın dışa vurumudur. Bu karar, kemalistlerin toplumu yukarıdan aşağıya modernist bir azılığın arzusuna göre dayatmayla, zorla veya darbe sopasıyla değiştirmeyi amaçlayan bir toplumsal mühendislik örneğidir. İslam inancını düşman belleyen, hukuku resmi ideolojiye kurban eden bir yargı kararı meşru da olamaz makul de. Hiç kimse bizden fıtratı, hukuku ve İslami değerleri ezip geçen bir mahkeme kararına saygı duymamızı beklememelidir.
Halkın yoğun taleplerini ve beklentisini kısmen karşılamak amacıyla yapılan ve inanç özgürlüğüne çok sınırlı bir kapı aralayan 10. ve 42. madde değişiklikleri, Türkiye'deki derin ve köklü sorunların çözümünde bir ciddi bir açılımı ifade etmiyordu. Ama halkın taleplerini çok sınırlı bir biçimde de olsa dikkate alan bu kanuni düzenlemeye bile tahammül edemeyen Anayasa Mahkemesi, hakimiyeti kendinde menkul gören bir totalitarizmle, başörtüsü yasağını kısmen giderecek olan TBMM'den geçen düzenlemeleri de iptal ederek açıkça halkın iradesini hiçe saymıştır. Anayasa'da açıkça Anayasa değişiklikleriyle ilgili denetim yetkisinin şekil unsurlarıyla sınırlı olduğu belirtilmektedir. Ama Anayasa Mahkemesi, sınırlarını aşarak kendini yürütme ve yasama yerine koymuş ve hukuku, adaleti, akıl ve mantığı da iptal etmeye kalkışmıştır.
Bu karar, Türkiye'deki yargı sisteminin halkın iradesini tanımayacağını açıklayan faşizan bir yaklaşımdır. Ülkemiz halklarının ortak değerlerine yasak getiren, inancımızı, düşüncemizi ve kimliğimizi yasaklamaya çalışan sivil-asker bürokratik düzen, ülkede bir azınlık diktatoryası oluşturmaktadır. Bizler, inanç ve düşüncelerimizi dikkate almayan, dönüştürmeye ya da yasaklamaya çalışan sömürge rejimi gibi bir sistemin çemberinde yaşamak istemiyoruz. Hakkı, adaleti ve hukuku savunarak bu vesayetçi çemberi kırmamız gerekmektedir. Bundan sonra tartışılacak en önemli gündem maddesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sivil yargı denetiminden muaf olması ve bir darbe kurumu olan Anayasa Mahkemesi'nin meşruiyeti olmalıdır.
Özgür-Der olarak silahlı darbe düzeninden sonra, cübbeli darbe düzenine karşı da mücadeleye devam edeceğimizi açıklıyor, adalet ve özgürlüğün meşru direnişlerimizle mayalanacağını ilan ediyoruz.
Özgür-Der İzmir Şubesi
Özgür-Der Çorum Şubesi'nde Başkanı Bülent Gökgöz tarafından okunan basın açıklamasında "Anayasa mahkemesinin vermiş olduğu bu kararla baskının, hukuksuzluğun, keyfiliğinin devam ettiği ve bu kararla bir kez daha İslami değerlerin hedef olduğunu açıkça ortaya koyulduğu" dile getirildi.
Yasakçı ve baskıcı zihniyete sahip egemenler kimi zaman yargı kararlarıyla kimi zaman darbelerle mesnetsiz bir irtica kavramına sığınarak İslami değerleri toplumsal hafıza ve pratikten silmeye, yok etmeye veya bulandırmaya çalışmaktadır.
İyice bilinmelidir ki adaleti ve iyiliği ayakta tutmak üzere Allah Teâlâ'nın Müslümanlara yüklediği kulluk görevi her zaman ve şartta devam etmektedir. Bu yasaklama ve baskılarla İslami değerlerimizi yok edemeyecekler, yaşantımızdan ve zihnimizden söküp atamayacaklar.
Bugüne dek kimi politikalarında çoğunlukla iradi ve ilkeli tavır gösterme konusunda uzlaşmacı ve tavizkar eğilimde olan AKP ise, kapatılma pahasına da olsa samimiyetini ortaya koyup toplumun taleplerini sonuna kadar savunmalıdır.
Bununla birlikte Müslümanların sorunlarının sandık başında ya da parlamento çatısı altında çözülemeyeceğini bir kez daha görmüş bulunuyoruz. Nefislerindekini Kur'an öğretileriyle terbiye etmiş ve inançları uğrunda bedel ödemeyi göze alabilen insanlar ancak insanlığın sorunlarını adalet temelinde çözebilirler.
İslami Kimlik sahibi insanlar olarak bir kez daha yineliyoruz ki; Anayasa mahkemesinin almış olduğu bu karar meşru değildir. İnsan fıtratını ve İslami değerleri ezmeye çalışan hiçbir kararı tanımıyoruz!
Ayrıca; Basın açıklamasında "Müslüman Zulme Sessiz Kalma", "Zulme Karşı Direneceğiz", "Başörtüye Şartsız, Sınırsız Özgürlük", "İslami Kimlik Yasaklanamaz", "Başörtüsü Onurumuz, Koruyacağız" gibi sloganlar atılarak devam etti.
Duyarlı ve tutarlı tüm insanlar da bu yasaklamalara karşı tavrını ortaya koymalı ve adaletsiz, keyfi uygulamalara karşı sesini yükseltmelidir!" vurgusu yapılarak basın açıklaması sona erdi.
Haksöz-Haber / Çorum
Basın Açıklamasının Tam Metni
ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI MEŞRU DEĞİLDİR!
Anayasa Mahkemesi başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik AKP'nin Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerindeki değişikliğini iptal etmiş bulunmakta. Hatırlayacağımız üzere iptal davasını CHP ve DSP açmışlardı. Meclis'te 411 oyla kabul edilen 10. ve 42. madde değişiklikleri 9'a 2 oyla iptal edildi. Yargı kararlarıyla adeta baskının, hukuksuzluğun ve keyfiliğin devam ettirilmeye çalışıldığı bu ülkede mahkemenin verdiği bu karar, bir kez daha İslami değerlerin hedef olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yasakçı ve baskıcı zihniyete sahip egemenler kimi zaman yargı kararlarıyla kimi zaman darbelerle mesnetsiz bir irtica kavramına sığınarak İslami değerleri toplumsal hafıza ve pratikten silmeye, yok etmeye veya bulandırmaya çalışmaktadırlar.
Adeta ilahlık iddiasında bulunan egemenlerin bu baskıları sadece bugün ortaya çıkmış değildir. Aksine onlarca yıldır devam ettirilmeye çalışılan İslam dışı bir yaşam şeklinin çağdaşlaşma-batılılaşma adı altında topluma zorla dikte ettirilmeye çalışılan bir projenin uzantısıdır. Artık ortaya çıkmıştır ki egemenlerin tüm projeleri iflas etmiş ve çürümüştür, bundan dolayı da darbe hukuku işletilmeye çalışılmaktadır.
Verilen bu siyasi kararla yargı, darbeci-baskıcı karakterini bir kez daha göstermiştir. Kendi koydukları hukuk kurallarını hiçe sayan tutarsız ve keyfiyet dolu kararlara imza atan mahkemenin adil karar vermemiş olması hiç de şaşırtıcı olmadı. Zaten darbe planlarının gün yüzüne çıktığı ancak darbecilerin değil darbecileri ifşa edenlerin yargılandığı bir ülkede, resmi ideoloji ve askeri vesayet yanlısı yargının tarafsızlığından söz edilebilir mi? Parti kapatmalardan 367 dayatmalarına kadar onlarca uygulamaya imza atmış olan Anayasa mahkemesi aslında siciline uygun bir karar vererek malum karakterini ilam etmiş oldu.
Anayasa Mahkemesinin neyi iptal ettiği üzerinde bir kere daha düşünmek gerekir. Anayasa'da açıkça Anayasa değişiklikleriyle ilgili denetim yetkisinin şekil unsurlarıyla sınırlı olduğunun belirtilmiş olmasına rağmen Anayasa Mahkemesinin dün aldığı karar hukukun, aklın, mantığın iptal edilmesi ve keyfiliğin, dayatmacılığın ikame edilmesi anlamına gelmektedir. Alınan karar cübbeli darbe niteliğindedir.
Bu kararı verenler aslında; başörtüsü takan bir öğretmenin çocuklara kötü örnek olduğuna dair karar verenler, kazandığı bir etkinlikten dolayı ödül alan genç kızı kürsüden indirenler, üniversite kapılarında ikna odaları kurup psikolojik işkenceyle genç kızların başlarını açmaları yönünde baskı uygulayanlar, İslami tercihlerinden dolayı onbinlerce insanı eğitim haklarından alıkoyup toplum hayatından da dışlamaya çalışanlar, başörtülü olma tercihlerinden ötürü hastane ve havaalanlarına giriş izni vermeyenler, Allah'ın bir emri ve Müslüman kadının kimliği olan başörtüsünün varlığını tartışma konusu yapanlar bahsettiğimiz yasakçı ve baskıcı zihniyetin, farklı kurumlardaki uzantıları ve temsilcileridirler.
Resmi ideolojinin temsilcileri laiklik, çağdaşlık, kamusal alan veya İnkılâp Kanunları gibi kavram ve araçlarla toplumun İslam'a olan bağlılığını yok sayan, baskı ve sindirme yoluyla terbiye etmeye yönelen politikalarını terk etmelidir.
Bugüne dek kimi politikalarında çoğunlukla iradi ve ilkeli tavır gösterme konusunda uzlaşmacı ve tavizkar eğilimde olan AKP ise, kapatılma pahasına da olsa samimiyetini ortaya koyup toplumun taleplerini sonuna kadar savunmalıdır.
Bununla birlikte Müslümanların sorunlarının sandık başında ya da parlamento çatısı altında çözülemeyeceğini bir kez daha görmüş bulunuyoruz. Nefislerindekini Kur'an öğretileriyle terbiye etmiş ve inançları uğrunda bedel ödemeyi göze alabilen insanlar ancak insanlığın sorunlarını adalet temelinde çözebilirler.
İslami Kimlik sahibi insanlar olarak bir kez daha yineliyoruz ki; Anayasa mahkemesinin almış olduğu bu karar meşru değildir. İnsan fıtratını ve İslami değerleri ezmeye çalışan hiçbir kararı tanımıyoruz!
Hiç bir güç Allah'ın emri olan başörtüsünü yasaklayamaz. İnancımızı ve kimliğimizi yasaklamaya kalkan hiçbir kararı kabul etmedik bundan sonra da etmeyeceğiz!
Bu kararı alanlar Müslümanların Allah'a ve O'nun rızasını temsil eden sembollere olan bağlılığında bir zayıflama olacağını zannetmesinler. Böylesi bir yanlış karar, bu kararı verenlerin toplum nezdinde daha bir nefretle anılmasına ve lanetlenmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramayacaktır.
İyice bilinmelidir ki adaleti ve iyiliği ayakta tutmak üzere Allah Teâlâ'nın Müslümanlara yüklediği kulluk görevi her zaman ve şartta devam etmektedir. Bu yasaklama ve baskılarla İslami değerlerimizi yok edemeyecekler, yaşantımızdan ve zihnimizden söküp atamayacaklardır!
Duyarlı ve tutarlı tüm insanlar da bu yasaklamalara karşı tavrını ortaya koymalı ve adaletsiz, keyfi uygulamalara karşı sesini yükseltmelidir!
Özgür-Der Çorum Şubesi / İlke-Der
"Darbeciler Yenilecek İslami Direniş Kazanacak!", "Cübbeli Darbe Düzenine Son!", "Kahrolsun Yargı Despotizmi!", "Başörtüye Özgürlük Direnişle Gelecek!", "Başörtüsü Onurumuz Koruyacağız!" sloganlarının atıldığı protestoda "İstiklal Mahkemesi Ruhu Anayasa Mahkemesi'nde Yaşıyor", "Anayasa Mahkemesi'nin Asli Üyeleri: Kılıç Ali, Kel, Ali, Necib Ali", "Anayasa Mahkemesi Oligarşinin Sesi!", "İşte Hukuk İşte Adalet: 11 > 411 ?!" Size Hukuku Direne Direne Öğreteceğiz" yazılı dövizler taşıdı. Aziz Avar'ın okuduğu basın açıklamasının bitmesiyle tekbirler eşliğinde dağıldılar.
Haksöz-Haber / Bursa
Basın açıklamasının tam metni;
İNANCIMIZI VE KİMLİĞİMİZİ YASAKLAMAYA KALKAN HİÇBİR KARARI KABUL ETMEDİK! BUNDAN SONRA DA ETMEYECEĞİZ'
Bugün yine meydanlardayız!
Kimliğimiz ve inancımız için yine buradayız!.
Malumunuz olduğu üzere meclis başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması için anayasada değişikliğe gitmişti. Sürekli olarak halkın değerlerine karşı tavır takınmakla bilinen CHP değişikliğin iptal edilip yasağın devam etmesi için anayasa mahkemesine dava açmıştı. Anayasa mahkemesi CHP'nin talebini kabul ederek başörtüsü yasağının devamına karar verdiğini açıkladı. Bu karara göre başörtüsüne yönelik son nokta konulmuş, kendilerince bu sayfa tümüyle kapatılmıştır.
Bu oligarşik düzen yıllardır halkın taleplerini yok saymış, 411 milletvekilinin kabul ettiği bir kararı dahi; dokuz kişinin ideolojik tutumuna kurban ederek demokrasi oyununa devam etmiştir. Şu ana kadarki söylem; yasamanın ve yürütmenin meclise ait olduğuydu ancak; bu kararla devletin kimler tarafından yönetildiği gözler önüne serilmiştir.
Yine bu karar ile politik çekişmeleri bahane ederek İslami değerlerimize ve kimliğimize karşı olumsuz tavırlarını yürüten güçlerin kendi kanunlarına bile saygılı olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bırakın hukuk devletini, kanun devleti bile olunamamıştır. Kendileri tarafından bile izah edilemeyecek açıkça kendi kanunlarıyla da çelişkili bir karar almışlardır. Ve bugüne kadar zorba egemenlerin yaptıkları gibi kendi elleriyle yaptıkları putlarını yine kendi elleriyle yemişlerdir. Verilen karardan da anlaşılacağı gibi amaç; başta başörtüsü olmak üzere İslami değerlerimizi toplumsal hayattan tümüyle uzaklaştırmaktır.
Darbe ve andıçlarla balans ayarı çekilen bir ülkede bu darbeci mantığı ifşa edip onunla mücadele etmek yerine sürekli uzlaşı çabaları arayanlar hiçbir zaman bu zulümden kurtulmamışlardır. Tarih de bunu göstermiştir. Bugün de bu gerçeğin altını kalınca çizmekte fayda görüyoruz. Bu kararın siyasi olduğunu hukuktan haberi olmayanın bile anlayabileceği, ancak siyasi muhataplarının hala hukuki olduğunu ve karara saygı duyduklarını söylemeleri maalesef belirttiğimiz uzlaşmacı tavrın kanıtı olarak önümüzde durmaktadır. Hâlbuki halk; anketlerle, seçim sonuçlarıyla defaatle tepkisini dile getirmiş. İslami değerlere yönelik yasaklamalara karşı saygılı olmadığını dile getirmiştir.
Ancak bu uzlaşmacı tavrı takınanların aksine, böyle bir karara saygı duymayacağız. Ve bu kararı alanların konumu, mevkii yahut gücü ne olursa olsun; bu zorbalıkların ve hukuksuzlukların karşısında hiç kimseye değerlerimizi çiğnetmeyeceğiz.
Başörtüsüne, dolayısıyla İslami değerlerimize ve kimliğimize yönelik hiçbir kararı kabul etmedik, etmiyoruz ve etmeyeceğiz de. Kendileri bu sayfanın kapandığını zannetse de biz halen buradayız ve tüm gücümüzle direnmeye devam edeceğiz
Özgür-Der Bursa şubesi
Van'da 92. Başörtüsü Eylemi
VAHÖP 92. hafta eylemlerine Yargıtay'ın başörtüsü yasasının iptaline duyduğu tepki ile girdi. Yapılan basın açıklamasının ana konusunu oluşturan iptal kararının siyasi ve toplumu kamplaştırıcı mahiyeti üzerinde duran platform, cüppeli cunta tavrı olduğu ve Anayasaya ayrıca muhalif olduğu da ifade edildi.
Çok sık sloganlarla bölünen basın açıklamasında şu sloganlar dikkat çekiciydi. "Kahrolsun Laik Diktatörlük", "Başörtüsü Yasakçıları Halka Hesap Verecek", "Direniş Adalet Özgürlük", "Cüppeli Cuntaya Hayır", "Herkes için Adalet, Başörtüye Özgürlük". Basın açıklamasının sonunda topluluğa, eylemlerin ara vermeden devam edeceği, ancak saat konusunda ezan ve namaz vaktine denk geldiği için bir saat ileri alınarak 12.00 dan
Basın Açıklamasının Tam Metni:
Ülkemizde ve Dünyada yaşanan hak ve özgürlük kısıtlamalarına yönelik yapmış olduğumuz basın açıklamalarımızın bir yenisi ile yine burada bulunmaktayız.
Bilindiği gibi; Üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmak üzere Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi reddetti. Anayasa mahkemesi üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasına yönelik verdiği kararla Başörtüsünü değil, kanun önündeki eşitliği ve hiç kimsenin eğitim hakkının engellenemeyeceğini öngören özgürlükçü düzenlemeleri reddederek, kendisinin bizzat uyması gereken anayasayı çiğnemiştir. Yasama yapan meclisin yetkisini gasp etmiştir. Mahkeme heyeti yapmış olduğu müzakerelerde, başörtüsünün "Türkiye'de 'siyasi simge' olarak görüldüğünü ve üniversitelerde serbest bırakılmasının güya laiklik ilkesine aykırı olduğu" gibi saçma bir gerekçe öne sürmüştür. Hâlbuki Mahkeme bu kararıyla Anayasa'nın 148. maddesini çiğnemiş oluyor. Anayasa'nın 148. maddesi çok açık: Anayasa Mahkemesi "Anayasa değişikliklerini... Sadece şekil bakımından inceler ve denetler." Anayasa Mahkemesi'nin dün verdiği, iptal kararı, bir Anayasa ihdası anlamına geliyor. Anayasa Mahkemesi üzerindeki meşruluk tartışmalarını bu karar daha da arttıracaktır. Mahkeme, yasama organının yerine geçmiştir. Hatta kurucu organın da yerine geçmiştir. Bundan sonra TBMM'nin anayasa değişikliği yapma hakkı kalmamıştır.
Bu karala sadece başörtüsünün kaderi belirlenmiş olmuyor, başka gerçekleri de gün ışığına çıkarmış oldu. Anayasa Mahkemesi bu kararla sistem içinde kendisine yeni bir rol biçmiş oldu. CHP anlayışındaki ideolojik bakışla rejimi korumayı, devleti kollamayı hedefleyen bir rol. Sanki olağanüstü dönemin ürünü olan İstiklal Mahkemeleri'nin ruhu 2008 Türkiye'sinde Anayasa Mahkemesi'nin üzerinde dolaşıyor. Bundan sonra AKP de kapatılır, MHP'ye de her an kapatma davası açılırsa sürpriz olmaz. Hatta bu anlayışla meclis bile yargılanabilir. Çünkü bu kararla CHP dışındaki diğer partilerin olağan siyasî faaliyetler yapması güçleşmiş oldu.
Halkımızın % 80ninin olumlu olarak çözülmesini istediği başörtüsü meselesini ve bu beklentilerinden dolayı iktidara taşıdığı siyasi iradenin karşısına engel olarak yargı çıktı. Bu milletin, vesayetlerin, çobanların, kapıcıların, işçilerin kanaatleri, oyları, fikirleri, akılları, kararları bu azgın azınlık nazarında kayda değerlik arz etmiyor. Bu ülkede milyonlarca insanın sandığa giderek seçtiği ve kendilerini iktidara taşıyarak meclise gönderdiği milletvekillerine; "sizler, biz istemedikçe bir kanun yapamazınız." Anlamına geliyor. Bu kararla aslında halka sizin oylarınız değersiz ve hiçbir anlam ifade etmiyor, anlamı çıkıyor. Oldu olacak; bundan sonra "halkı da, meclisi de partileri" de kapatın CHP'yi iktidara getirin ve ülkeyi siz yönetin. Ne gerek var secime veya meclise nede olsa her şeye siz karar vereceksiniz.
Türkiye'de hak, hukuk ve adaletin olmadığını bir kez daha ortaya koyan bu kararı tanımıyoruz. Her ne kadar bu kanun iptal edilse de geçmişte olduğu gibi bugünde mevcut yasalarla bile başörtü yasağının hukuki bir dayanağı yoktur. Ancak üniversitelere başörtüsü ile girilemez şeklinde bir yasa çıkarmak gerekir ki; buda olmadığına ve olamayacağına göre yapılanların yasadışı olduğunu ilan ediyoruz. İslam inancını düşman gören, hukuku resmi ideolojiye kurban eden bir yargı kararı ne meşru ne de makuldür. Hiç kimse bizden fıtratı, İslam'ı ve hukuku ezip geçen bir mahkeme kararına saygı duymamızı beklememelidir.
Van Hak ve Özgürlükler Platformu olarak bu güne kadar yapmış olduğumuz basın açıklamalarının ne kadarda yerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Bizler insanımızın gerilimlerden uzak kalmasını arzulamaktayız. 70 milyonluk ülkeyi bu kadar germeye kamplaştırmaya ve ayrıştırmaya kimsenin hakkı yoktur. Bir gün kendilerine de hukuk lazım olacaktır. Birde bu hukuksuzluğu hukukçuların yapmış olması artık "tuzunda koktuğu" durumdur. Buna neden olanlar tarih önünde hesap vereceklerdir. Bu engeller bizi yıldıramayacak aksine mücadele azmimizi arttıracaktır. Sabahın en yakın olduğu an, karanlığın en yoğun olduğu andır.
Gökkuşağı Derneği Üyesi
Kemal ÇELEN
VAHÖP (VAN HAK ve ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU)
Gökkuşağı Derneği, İnsan-Der, Memur-Sen,
Mazlum-der, Umut-Der, Anadolu Gençlik Derneği
Tatvan'da Karar Protesto Edildi
Haksöz-Haber / Tatvan
M. Şakir Parlar'ın konuşma metni:
Ergenekon ve buna benzer komitelerin hamisi olan mevcut rejim, Müslüman kimlik ve talepler açısından düşmanca tutumunu kesintisiz sürdürmekte; halkın tercihi, iradesi ve beklentilerini hiçe saymaktadır. Bazılarının ısrarla dillendirdikleri gibi gerçekten başörtüsü sembolleşmiştir. Fakat öncelikle mevcut rejimin hak, hukuk tanımazlığının, zalimliğinin ve kâfirliğinin bir sembolü olarak!
Başörtüsü yasağı; insanları inançlarıyla, kimlikleriyle, sosyal hayat arasında bir tercihe zorlayan; zorbaca, onur kırıcı muamelelere maruz bırakan bir yasaktır. Başörtüsüne uygulanan yasak, diktatöryal düzenin çağdaş toplum modelinin içerdiği dayatmacı, buyurgan özünü açığa çıkarmaktadır.
Ne egemenlerin anayasa mahkemesinin insafa gelmesini beklemeli; ne de iktidarsız ve de samimi olmayan politikacıların sahte vaatlerine pirim vermemeliyiz. Sorumluluk öncelikle sorunu yaşayan, hisseden ve kavrayan Müslüman halkın omuzlarındadır. Çözümüde ancak ve ancak Müslüman halkımız da geliştirebilir. Ne kafir dünya, ne de onların diyarlarımıza musalat olan ve halklarımıza tarihi zindan duvarlarını ören, diktatöryal düzenlerin anayasa vesaire mahkemeleri; nede aciz ve samimi olmayan politikacılar bu sorunu çözemezler. Çözmekte istemezler.
Sorunun geldiği nokta itibari ile artık bir insan hakları ihlalinden, özgürlük gaspından da öte; ortada düpedüz vahşi bir dayatmadan, bir tür işkenceden söz etmek gereklidir. Ve tüm zalimler, işkenceciler gibi başörtüsü yasakçıları da savunulmazı savunmakta, utanılası bir eylemi müdafaa etmekte ve son anayasa mahkemesi kararı ile de açıkça saçmalamaktadırlar. Resmi ideolojik taassup yüzünden, egemenler ülkeyi koca bir hapishaneye çevirdiklerini görmek ve anlamak istememektedirler. Bu alandaki tutarsızlık sadece bürokratik oligarşinin bir hastalığı değildir. Sözde özgürlükler konusunda, insan hakları konusunda son derece tavizsiz ve titiz, kılı kırk yaran Avrupa Birliğinin tutumu da aynı hastalığı ve ikiyüzlülüğü yansıtmaktadır. İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda, Avrupa Topluluğu hemen çark etmekte ve bir anda müstemlekeci geçmişine dönmekte. Alabildiğine ırkçı, totaliter ve de son derece ilkel bir pozisyona bürünmektedir.
Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve en başta da halk iradesi ve benzeri tüm iddia ve söylemlerin sözde kaldığı, pratikte hiçbir tutarlılık taşımadığı gerçeği en net biçimde bu son kararla da açığa çıkmıştır.
Bu son karar, izzetin ve direnişim sembolü, Meryemleri, Haticeleri, Fatımaları ve Zeynepleri izleyen Müslüman kadınları, değil diploma bir ellerine güneş, ötekine ay verilse, yine de İslam ahlakının ve kültürünün bir tezahürü olan libasından vazgeçmeyecektir. İnançlarımıza, ibadet ve giysilerimize ancak ve ancak bir tek olan Allah karar verir. Son anayasa mahkemesi kararı bizi bağlamaz.
Sorunun çözümü, tavizkar bir tutum, uzlaşmacı bir tavır, öykünmeci bir anlayış olamaz. Dik duruşlar, kararlı adımlar ve sahih mücadele olmalı. Bu kararlı ve vakarlı duruştur ki; Müslümanları ve tüm insanlık geleceğini sahili selamete çıkaracak.
Değerli Müslüman Tatvan halkı bu asla unutulmamalı, beni sabırla ve dikkatlice dinlediğiniz için hepinize şükran borçluyum. Allah'a emanet olun.
Basın açıklamasının metni:
Başörtüsü, Allah'a itaatin simgesidir. Başörtüsü Müslüman kadının kimliğidir. Başörtüsü, inançtır, bilinçtir, cihad'tır ve ibadettir. Başörtüsü çağımızın zulüm düzenlerine karşı, bacılarımızın gerçek özgürlük bayrağıdır. Ne acıdır ki bu gün;
Örtünmek, hakarete uğrama sebebidir.
Örtünmek, okuldan uzaklaştırma sebebidir.
Örtünmek, işinden ve aşından edilme sebebidir.
Örtünmek, halkın baskı altına alınma sebebidir.
Örtünmek, partilerin kapatılma sebebidir.
Örtünmek, hükümetlerin yıkılma sebebidir.
Müslüman bacılarımızın başörtüsü, bazı iki ayaklı şeytanların gözüne batıyor. Şairin dediği gibi, 'bacımın örtüsü batmakta zalimin gözüne, acırım tükürüğüme billahi tükürsem yüzüne'.
Anayasa mahkemesinin başörtüsünü yasaklama kararı, halkın iradesinin esir alındığını gösteriyor. Yüksek yargı 70 milyonluk bir ülkeyi laiklik ideolojisiyle terbiye etmeye çalışıyor. Bu karar insanlığa, adalete, özgürlüğe ve ahlaka zincir vurma ve alçakça bir darbe girişimidir. Mahkemenin aldığı karar tam anlamıyla bir hukuk skandalı ve yargı darbesidir.
Anayasa mahkemesi bu kararı ile Türkiye'nin hukuk devleti değil, tipik otoriter- faşizan bir bürokratik, diktatörlük olduğunu bir kez daha gösteriyor. Meclis fiilen bitmiştir, seçimlerin ve seçilenlerin hiçbir anlamı kalmamıştır. Anayasa mahkemesi, bağlı olduğu anayasayı ezip geçmiş, kendi putunu yemiştir. Bu karar, istiklal mahkemelerinde olduğu gibi tamamen keyfi ve dayatmacı bir karardır. Bu karar, Kemalistlerin toplumu, laik bir azınlığın arzusuna göre, zorla ve darbe sopasıyla değiştirmeyi amaçlayan toplumsal mühendislik örneğidir. Bu nedenle karar, halkın gözünde yok hükmündedir. Bu kararın saygı duyulacak ve kabul edilecek hiçbir tarafı yoktur. İnancımızı hedef alan hiçbir kararı kabul etmiyoruz. Mahkemeye de, kararına da, bu kararın temelindeki resmi ideolojiye de, saygı duymuyoruz.
Bugüne dek politikalarında, çoğunlukla ilkeli tavır göstermeyen, uzlaşmacı ve tavizkar eğilimde olan AK Parti ve yandaşları, kapatılma pahasına da olsa samimiyetlerini ortaya koyup, toplumun taleplerini sonuna kadar savunmalıdır.
Müslümanların sorunlarının sandık başında ya da parlamento çatısı altında çözülemeyeceğini bir kez daha görmüş bulunuyoruz. Müslümanların sorunları ancak tevhid, adalet, özgürlük ve direniş ekseninde çözülecektir.
Almanya'da, Avusturya'da, Danimarka'da ırkçı faşistler başörtülüleri gördüklerinde ne hissediyorlarsa, bu zalimler de başörtüsüne aynı kini, aynı hıncı ve aynı düşmanlığı taşımaktalar. Ey zalimler, ey bu kararın altına imza atan laik diktatörler, ey Ebu Cehil'in çağdaşları! Ahirette bu yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. Haberiniz olsun ki; Cehennem, Allah'ın dinine savaş açan zalimler içindir, sizi Allah'ın çetin azabıyla uyarıyoruz! Rabbimiz Yüce Kur'an da mealen şöyle buyurmaktadır. ' Zulmedenler yakında nasıl bir inkılâpla devrileceklerini bileceklerdir.'
Yüksek yargı bürokrasisine açıkça sesleniyoruz, Hukuku katletmeyin, bir gün hukuk size de lazım olur. Bizi, yargılayacağınıza susurluk, Şemdinli ve Ergenekon çetelerindeki katilleri yargılayın. Başörtüsünü yasaklamakla, namazı yasaklamak arasında hiçbir fark yoktur.. Başörtüsüne özgürlük demek, La ilahe illallah demekten ayrı bir cüz değildir. Her türlü zulme, her türlü yasağa, şirke ve fesada la diyoruz. Başörtüsü yasağına la diyoruz. Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr etmeyi öneren Yahudi mantığı olan Laiklik dayatmasını reddediyoruz. İslama düşmanlığın açık göstergesi olan bu kararı, şiddetle protesto ediyor ve kınıyoruz. İnancımızı, kimliğimizi ve anadilimizi yok sayan hiçbir kararınızı kabul etmeyeceğiz.
Bizler müslümanız ve Müslümanlığımızın gereği olarak hiçbir yasaklamayı tanımıyoruz. Bizler ancak, Alemlerin Rabbi ve kanun koyucusu olan Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ederiz.
Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmaktadır. 'Cihadın en efdali zalim sultana karşı hakkı haykırmaktır'. Hz. Ali (RA) şöyle buyuruyor. 'Haksızlığa karşı susmayınız, yoksa hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz'. Bizde diyoruz ki; LI BER ZALIMAN BÊ DENG NEMİNİN!
Ve son olarak, diyoruz ki, Kahrolsun başörtüsü düşmanları, kahrolsun yargıçlar diktatörlüğü, Darbeciler yenilecek, İslami direniş kazanacak. Tevhid, adalet, özgürlük eksenli başörtüsü mücadelemiz kesintisiz sürecektir.
NE MUTLU BAŞÖRTÜSÜNÜ BAYRAKLAŞTIRIP, CİHADINI İLAN EDEN İFFET VE HAYA ÖRNEĞİ BACILARIMIZA.
Diğer İllerdeki Başörtüsü Eylemleri:
Akyazı'da 70. Başörtüsü Eylemi