Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Tunus ve Mısır Devrimi Sonrasında İran'daki Gösterilerin Taşıdığı Anlam

Tunus ve Mısır Devrimi Sonrasında İran'daki Gösterilerin Taşıdığı Anlam

 

 

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei"nin Tahran"da kaldırdığı Cuma namazında Arapça olarak Mısır Devrimi üzerine tarihi bir konuşma yaparak Mısır diktatörü için "nâmübarek" ifadesini kullanması kuşkusuz ki en çok bu firavun rejimini öfkelendirmişti.

Devrik diktatör Mübarek"in dışişleri bakanı Ahmet Ebul Geyt İmam"ın bu konuşmasına hakaretlerle karşılık verip "siz yakında İran"da neler olacağını göreceksiniz" demiş, İslam Cumhuriyeti nizamı ve Rehberlik makamına karşı halkın ayaklanacağı öngörüsünde bulunmuştu.

Aslında bir salt bir "öngörü" değildi; nasıl ki, bölgedeki ABD ve İsrail destekli rejimlere karşı halk ayaklanmalarında İran İslam Cumhuriyeti"nin desteği var ise, buna karşılık, İran İslam Cumhuriyeti"ndeki "muhalefet" adı altındaki rejim karşıtı gösterilerin arkasında da Amerika, İsrail ve bölgedeki işbirlikçi rejimlerin desteği ve komploları bulunmaktaydı.

Bir bakıma karşılıklı, "açıktan ve örtülü bir savaş"tı bu. Bir taraftan İran İslam Cumhuriyeti eksenli "bölgesel direniş ekseni" diğer yanda da Amerika"nın "ılımlı Araplar cephesi" olarak tanımladığı, "Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün" gibi ülkelerin merkezde olduğu "işbirlikçi ihanet cephesi" bulunuyordu. Bir taraftan yıkılmakla yüz yüze gelmiş işbirlikçi Arap rejimleri diğer yanda özgürlükçü halklarla omuz omuza olan İran İslam Cumhuriyeti ve bölgesel direniş hareketleri.

İran"da kendisini "yeşil hareket" olarak tanımlayan ve ülkede reformların yapılmasını savunan Musevi-Kerrubi ve diğer bazı politik şahsiyetlerin başını çektiği hareketin, "Mısır ve Tunus halkıyla dayanışma" adı altında başlatmak istediği gösterilerin gerçekte, İslam Cumhuriyeti nizamının temel ekseni olan "Velayet-i Fakih" sistemini, doğrudan İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei"nin velayetini hedeflediği açıkça ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında, "seçimlerde hile yapıldı" iddiasıyla halkı sokaklara çağırıp birçok hadiselere yol açan "yeşil akım", son gösterilerle ne denli sahtekar ve iki yüzlü, ne denli komplocu ve hain olduğunu açıkça ortaya koydu.

Birincisi bu hareketin "Mısır ve Tunus Devrimiile dayanışma" amaçlı gösteri düzenleyeceğini ileri sürmesi kendileri açısından tam bir iki yüzlülük örneği. Çünkü Mir Hüseyin Musevi Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında bizzat kendisi, İran İslam Cumhuriyeti"nin Filistin ve Lübnan İslami direnişi ile dayanışma noktasında gösterdiği hassasiyete karşı İran"ın sahip olduğu imkanların Filistin ve Lübnan"a harcamasından yakınmış, bir takım odakların İran"ın petrol gelirlerinin Filistin ve Lübnan"a aktarıldığı yönündeki kışkırtıcı propagandalarına açıkça benzin dökmüştü. Yine bu hareketin taraftarları sokak gösterilerinde sıkça "Ne Lübnan ne Filistin canım feda İran"a" sloganını atarak, İslam devriminin bölgesel özgürlük ve direniş hareketlerine verdiği desteğe karşı tepkilerini yükseltmişlerdi.

Acaba şimdi ne oldu da, Musevi ve yandaşları kalkıp Tunus ve Mısır halklarının özgürlük mücadelesine destek vermek için can atmaya başladı. Bu ne çirkin bir münafıkça tutum, Hz. Ali"nin haricilere hitaben "sözünüz hak ama muradınız batıl" sözünde olduğu üzere, bu "yeşil akım" sözde Mısır ve Tunus halkıyla dayanışma sloganı altında, İslam Cumhuriyeti nizamının temel eksenine hücum etme cüretini gösterebiliyorlar.

Musevi ve yandaşları en azından kendi içlerinde dürüst olsalardı da, Filistin ve Lübnan"daki direnişe verilen desteğe karşı sergiledikleri küstahça tavırdan özür dileseler ve ondan sonra Tunus ve mısır halkının özgürlük mücadelesine destek vermeye kalksalardı.

Ayrıca, Firavun rejimi dışişleri bakanı Ahmet Ebul Geyt"in İmam Hamanei"nin Mısır halkının devrimi ile dayanışma amacıyla okuduğu hutbesine verdiği cevapta "yakında İran"da ne olduğunu göreceksiniz" sözünün, Musevi ve Kerrubi"nin ağzından bir "çağrı"ya dönüşmesi, Obama"lardan, Clinton"lara, Netenyahu"lardan Barak"lara kadar emperyalist ve siyonist cephenin alkışlarıyla karşılaşması onlara utanç olarak yetmeyecek mi?

Halbuki Tunus ve Mısır halkının devrimi, aynı zamanda emperyalist ve siyonistlerin bölgesel sultasının kırılmasına yönelik bir başkaldırıydı; her iki ülke halklarının "özgürlük" feryadları ABD ve siyonist rejimin suratlarına vurulmuş bir şamar iken, "Yeşil akım"ının "özgürlük" çağrılarının, ABD ve İsrail"in umutlarını kabartması, onların ne denli bir ihanet ve gaflet içinde olduklarını göstermiyor mu?

Ben Tahran"da gösterilerin yapılacağının denildiği günlerde İran"da idim; sokakları ve meydanları yakından gördüm; gün boyu gözükmeyen rejim karşıtlarının günün kararmasından sonra, bazı köşelerde lastik yakıp kaçmaktan öte bir şey yapamaması aslında, "yeşil akım"ın hüsranından başka bir anlam taşımıyor.

Çünkü, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından başlayan gösterilere katılan İranlılardan bazıları, seçimlere hile karıştırıldığı iddialarına inanarak, hatta Haşimi Rafsancani gibi devrimin önde gelen bazı şahsiyetlerin de açıklamalarından etkilenerek sokaklara çıkmış, ancak bu gösterilerin "cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına itiraz" adı altında bir "sistem karşıtlığı"na dönüştürüldüğünü görünce sokakları terk etmişti.

Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Musevi'ye destek veren ve seçim sonuçlarıyla ilgili yaptığı açıklamalarda halkın protesto gösterilerine katılmasında belli bir katkısı olan Haşimi Rafsancani, bu son gösterilerle ilgili

yaptığı açıklamada, gösterileri "yasa dışı" ilan ederek, emperyalistlerin komplolarına dikkat çekti.

Musevi-Kerrubi ikilisinin bu kez, insanların aynı şekilde sokaklara döküleceğini hesap ederek yaptığı çağrı, halk arasında bir yankı ve destek bulmadığı gibi, İran halkının bu açıkça ihanet karşısında öfkesini patlatmaya yol açtı. Çünkü bu çağrı, seçim sonuçlarına itiraz gibi, bir gerekçe ile değil de, Tunus ve Mısır halkının devrimi ile dayanışma adı altında ileri sürülünce, her şeyden önce, bu halkın hiçbir güvenirliliği ve tutarlılığı olmadığı inancını daha da pekiştirmiş oldu.

11 Şubat devrim törenleri sırasında bizler Mavi Marmara gazileri ve şehid ailelerinden oluşan Türkiyeli bir grup olarak "Mısır Devrimi ile dayanışma" amaçlı bir yürüyüş yaptığımızda, İranlıların ellerindeki Mısır bayraklarını gördüğümüzde, Tahrir meydanındaki devrimcilerin firavuna karşı öfke patlamasını hatırlamıştık; İslam devriminin savunucuları ile Tahrir meydanındaki yiğitler arasında bir fark yoktu. Bu halk Filistin için de, Lübnan için de ayağa kalktığı gibi, Mısır ve Tunus devrimleriyle dayanışma için de ayaktaydı.

Bu gerçeklik, sözde muhalefet olan "Yeşil akım"ın ileri sürdüğü gerekçe ve dayandığı sloganı bütünüyle iptal ettiği gibi, onların artık İslam düşmanlarının elinde basit bir kuklaya dönüştüğünü yansıtıyordu.

Nitekim İslami Şura meclisinin topluca yayınladığı bir bildiri, Yeşil akıma karşı görülmemiş bir öfkeyi gösteriyor, milletvekillerinin "Musevi Kerrubi idam edilmeli" şeklindeki sloganları da, bu son girişimin nasıl büyük bir ihanet olarak algılandığını gösteriyordu. Halbuki, cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlarına ilişkin sergilenen muhalefet noktasında milletvekillerinin böylesi bir tavrı olmadığı gibi, daha çok muhalefetin talepleri ile hükümet arasında bir arabulucu rolü yansıtıyordu. Ama bu kez meclisten "Musevi ve Kerrubi idam edilmeli şeklinde görülmemiş bir öfke patlaması kendini gösteriyordu.

Musevi ve Kerrubi"nin çağrısı ile sokaklara çıkan bir grubun Sani Jale adlı besici İranlı bir genci vurarak öldürmesi ise bardağı taşıran son damla oldu.

"Sistem içi muhalefet" tanımının da bir anlamı kalmadı artık. Artık Musevi ve Kerrubi İran halkının gözünde kelimenin tam anlamıyla İslam Cumhuriyeti nizamı ve İslam devriminin kazanımlarına karşı tam bir "hain" durumuna düştü.

Daha önce İran halkının başta Tahran olmak üzere, bütün şehirlerde milyonlar halinde düzenlediği "İslam İnkılabı Rehberliği"ne bağlılık" gösterilerinin tekrar başlaması muhtemel. Ancak bu kez, Musevi-Kerrubi ve yandaşlarında karşı halkın tepki slogan düzeyinde kalmayacağı da kesin.

Sözde "Tunus ve Mısır halkının devrimi ile dayanışma" sloganını öne çıkaran bu "yeşil hareket", artık İran halkının gözünde Mısır Firavunu Hüsnü Mübarek ve Tunus diktatörü Zeynelabidin bin Ali"den hiçbir farkı yok. Halkın gazabının lavları onları saracak ve sonuçlarına da katlanacaklar.

Devam edecek.

 VELFECR

Bu yazı toplam 3160 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar