Ahmet Taşgetiren
Üç isimden başkası yok!
Muhalefetin en önemli sorununun “ortak aday” olduğunu yazıp duruyorum.
6’lı yapı da sanki o iş çözülmüş, ya da çözülmesi en kolay işmiş gibi davranıyor. Yani gide gide şekillenir o mesele, hele masayı devam ettirelim, ortak çalışmalar yapalım, sonunda bir şekilde ortak adaya varılır, yaklaşımı hakim.
Bence o kadar kolay değil.
Şu andaki görünüme bakalım:
Benim gördüğüm, üç aday var. Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Mansur Yavaş. Bu isimler de adaylıklarını açıklamış değiller, medya ve kulisler o üç ismi “potansiyel aday” olarak okuyor. Şu anda başka isim telaffuz edilmiyor. Masada oturan liderlere sorulduğunda o konuyu “cıss’lı konu” gibi değerlendirip, zinhar, işaret niteliği taşıyan bir kelâm etmiyorlar.
Zihinlerinde başka isim var da mı seslendirmiyorlar, yoksa zaten başka bir isim de yok mu?
Bence başka isim yok. Yani isimler var da, mesela Abdullah Gül gibi Haşim Kılıç gibi, daha zihin planında iken elenmiş durumdalar. (Bir parantez: Bu isimlerin devre dışı bırakılmasında CHP çevrelerinden yükselen itirazların da not edilmesi gerekiyor. Yani ‘CHP tabanına kabul ettirememek’ de potansiyel bir rezerv olarak akıllarda tutuluyor. Yani ‘rezerv’ meselesi sadece muhafazakâr tabanla sınırlı değil.)
Devam edelim: 6’lı masanın muhafazakâr damardan gelen paydaşlarının zihninde de yok. Bir tek Ali Babacan, “Ortak aday çıkmazsa ben aday olurum” gibi bir açıklama yaptı. Ancak bu tür bireysel farklılaşmaların 6’lı masayı iktidar alternatifi yapmayacağı açık. Bu açıklama biraz da “ortak isim” bulmaktaki zorluğu ima ediyor.
Peki “üç potansiyel aday” üzerinde düşünürsek, Masa’dan ortak aday olarak bu üç isimden birisi mi çıkacak?
Buradaki ikilem şu:
-Bir yanda üç ismin de ait bulunduğu siyasi yapı CHP. CHP 6’lı masanın oy oranı itibariyle en hacimli olanı. Denebilir ki, aday çıkarmak onun hakkı.
-Ama Masa’nın diğer 5 paydaşı da, kısmi farklılıklar olsa bile, muhafazakar – milliyetçi – demokrat tabandan geliyor. Bu demektir ki, yüzde 50 artı 1 ya da daha büyük bir fark için gerekli oylar, mesela en az yüzde 25, daha fazla fark için de yüzde 35 oy o tabandan gelecek. Bu tabandaki “CHP rezervi” herkes tarafından biliniyor, zaten gezilerde de soru olarak liderlerin önüne konuyor.
Özellikle Ak Parti’den kopanların oluşturduğu siyasi partilerin liderlerine sahada “CHP’yi mi iktidara getireceksiniz?’ sorusunun sorulduğu biliniyor.
Acaba o itirazları görmezden gelip, “CHP ukdesi”ni aşıp oy verenler kazanmaya yetiyor, dolayısıyla o itirazlara kulak asmamak lazım” demek tutarlı mı? Yani hakikaten CHP kökenli bir aday her durumda kazanacak konumda mı? Yani Tayyip Erdoğan her durumda kaybetmekte mi?
Siyasette “çantada keklik” ya da “ceket konsa kazanılır” yaklaşımının çok problemli olduğu genelde kabul edilir.
Ortada sadece üç isim bulunması ve bu üç ismin her durumda kazanıyor gözükmesi, asıl Erdoğan iktidarının toplumsal karşılığının aşınması noktasında çok anlamlı ve dramatik. Onu öncelikle Ak Parti camiası değerlendirmelidir.
Ama bu, muhalefetin de ortak aday sorununu çözdüğü anlamına gelmiyor. Soru şu: “Üç klas isim arasından birisini seçmek mi yoksa başka aday bulunamadığı için her birisi için kimi rezervler konacak üç isimden birisine mecbur olmak mı?”
Bu sorunun cevabı “isim arayışının bırakılıp bırakılmadığı” ile ilgili. Yani ortada üç isim var ama liderler isim arayışını devam ettiriyor, seçim anonsu yapılır yapılmaz halen bilinip tartışılan ve saklı isimler içinden bir isim üzerinde mutabakata varılacak ve o isim “İşte ortak aday” diye kamuoyuna sunulacak. Nasıl, bu yaklaşım tutarlı mı?
Bu arada bir de, Davutoğlu’nun seslendirdiği “Cumhurbaşkanı 6 liderin çizdiği rotada yürüyecek” yaklaşımı var, böyle bir yaklaşımın pratik işleyişte ortaya çıkaracağı görüntü de sıkıntılı sonuçlar üretme ihtimalini bağrında barındırıyor. Bütün bu önerilerde kamuoyu algısını da dikkate almak gerekiyor.
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelik “yüreğin yetiyorsa çık karşıma” kışkırtmasının da muhalefetin aday değerlendirmesinde bir kıymet-i harbiyesinin olup olmadığına bakmak lazım. Bu meydan okumayı, Erdoğan’ın muhalefetin başkan adayını bile belirleme stratejisi ile ilgilendirmek sanırım yanlış olmaz.