Uhud Ve İstişare

Uhud Ve İstişare

İdarecileriniz hayırlılarınızdan, zenginleriniz de cömertlerinizden olur ve işleriniz de aranızda istişare ile yürürse yerin üstü yerin altından daha hayırlıdır" buyurur.

İslam'da Meşveretin Önemi

    Hacı H. ŞEREF

Peygamber efendimiz (a.s) istişarenin sosyal hayata sağlayacağı huzur ve saadeti ifade için, "İdarecileriniz hayırlılarınızdan, zenginleriniz de cömertlerinizden olur ve işleriniz de aranızda istişare ile yürürse yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır." buyurur.

Yine "Bir millet istişare ettiği müddetçe zillete düşmez" buyuran Peygamber efendimiz (a.s) kişisel karar vermenin dışında hareket edilmesini ve istişare ile ortak aklın öne çıkarılmasını emretmektedir.

Peygamber efendimiz (a.s) bir başka hadis-i şerifinde; "Meşveret edilen kimse emindir." buyurmaktadır. Buna göre istişare doğru sözlü, emin, akl-ı selim ve sır saklamasını bilen insanlarla yapılmalıdır.

Uhud Savaşı öncesi, Peygamber efendimizin ashapla; yapılacak muharebenin, içerde mi? yoksa Medine dışında mı? yapılmasına dair meşveretten "meydan savaşı" kararı çıkınca Resulullah efendimiz(a.s), evine gider, zırhını giyer. Fakat daha sonra "Meydan savaşı" diyen bir kısım sahabe gelip, görüşlerinden vazgeçtiklerini Hz Resule söylerler. Resulullah: "Bir peygambere, zırhını giydiğinde, artık geriye dönmesi yakışmaz." buyurur.

Meşveret heyetiyle yapılan istişare sonucu düşüncelerini beyan edenlerin hilafına olay cereyan ederse, istişare yapılan işin encamı iyi çıkmazsa, düşüncesi sorulan kişilerin aleyhine menfi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Görüş beyanından dolayı tekdir değil takdir edilmelidirler. Çünkü, insanların, kendi düşüncelerinin doğru olduğunu zannetmesi doğal bir olgudur. Resul-ü Ekrem efendimiz bunu yaşamında böyle uygulamıştır. Israrla ashapla istişare etmiştir.

Örneğin Uhud savaşı öncesi yapılan istişare de Peygamber efendimiz (a.s)'ın görüşünün aksi istikametinde görüş beyan edenlerden dolayı giri¬şilen meydan savaşında ve yine Peygamber efendimiz (a.s)'ın Uhud tepesine yerleştirdiği bir kısım sahabenin de Resullulahın emrine aykırı, bulundukları yerleri terk etmesi sonucu başta Hz. Hamza olmak üzere, birçok güzide sahabenin şehid olmasıyla İslam ordusu büyük bir zayiata uğramıştır, Buna rağmen, Resül-i Ekrem (a.s)'in, onların kalplerini kırmak yerine, onlara iltifat etmesi, yüz çevirmek yeri¬ne, şefkat ve merhamet ile onları kendine çekmesi, bizler için ibretlik bir derstir.

Bu yüzden Cenab-ı Hak; Resülünün, yapmış olduğu bu davranışını te'yid babında Al-i İmran Süresi 159'uncu ayette şöyle buyurmaktadır: "Şimdi, Allahü Teala'dan bir rahmet sebebiyledir ki onlara yumuşak davrandın ve eğer sen çirkin huylu, öfkeli, katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet; onlar için istiğfarda bulun ve onlar ile iş hususunda müşavere et."(...)

Hz. Ömer, Şam'a giderken, yolda orada veba salgını olduğunu öğrenince, yola devam edip etmeme konusunda muhacirlerle istişare etmiş; anlaşma olmaması üzerine ensar'la görüşmüş; yine netice çıkmayınca ilk muhacirlerden Kureyş büyükleriyle müşavere etmiş ve onların geri dönme yolundaki teklifini kabul ederek maiyetiyle birlikte geri dönmüştür. (Buhari, Tıb, 30)

Yöneticilerin Müslümanların ahvali ilgili mevzularda meşverette bulunmasının şer-i hükmü konusunda mezhep imamlarının farklı görüşleri vardır. "İş hususunda onlarla istişâre et " Ali imran süresinin 159. ayetinin vücûb(gerekli) mu? Nedb (sevimli amel) mi ifade ettiği konusunda ulema ihtilâf etmişlerdir.

İmam Şafii istişareyi nedb'e hamletmiş, ancak daha sonraki Şafii fukahası ayetin vücub ifade ettiği görüşünü benimsemişlerdir (Fahreddin er-Razî, Mefatihu'l-Gayb)

Malikiler dini konularda İslam devletinin yönetimi ile ilgili mevzularda idarecilerin istişarede bulunmalarının vacip olduğu görüşündedirler. Hatta İbn Atiyye ve İbn Hüveyzimendad böyle bir durumda alimlere danışmayan idarecinin azlinin vacib olduğunu savunmuşlardır (Kurtubi, el-Câmi li-Ahkami'l-Kur'an)

Bu konuda Hanefilere nispet edilen bir görüş bulunmamakla birlikte, Cessas'ın Şura 38. ayetinin tefsirinde "İstişarenin iman ve namaz kılmakla birlikte ele alınması, konunun önemine ve bizim bununla emrolunduğumuza delalet etmektedir" şeklindeki sözünden istişarenin vacip olduğu görüşünü benimsediğini anlıyoruz. (Cessas, Ahkamü'l-Kur'an)

"Asya'nın bahtının miftahı, meşveret ve şûradır."diyen büyük âlim, Üstad Bediüzzaman Said-é Kürdi hazretleri, istişare kavramının önemini en iyi kavrayan ve eserlerinde dile getiren asrımızın önemli mütefekkirlerindedir. İslam âleminin(Asya'nın)eski şaşaalı dönemini yaşaması için Müslümanların ırki, mezhebi vs sorunlarını bir kenara bırakıp geleceklerini birlikte istişare etmesi durumunda, birlik içinde terakki etmiş olan Avrupa'nın önüne geçeceğini her daim vurgulamıştır.

Devlet, meşruti değil cumhuri bir idareyle yönetilmelidir. Halkın kendi kendisini fiilen ve bizzat yönetmesi cumhuriyetle mümkündür. Cumhuri idarede bunu ancak meclisler temin eder. Meclis halk tarafından, üyeleri akil fertlerden seçilmelidir. Meclis ümmetin durumunu istişare edildiği yerlerdir. Meclisler, halk adına yönetenleri seçen ve denetleyen istişare heyetleridir.

Devlet erkanı bilmedikleri ve içinden çıkamadıkları dini konularda âlimlerle; cihadla ilgili konularda ordu komutanlarıyla; ümmetin menfaatine yönelik mevzularda halk büyükleriyle; memleket davalarında yazarlar, nazırlar, işçi ve memur temsilcileriyle istişare etmeleri durumunda bu prensip amacına ulaşır. İstişare yapılan kişiler hakkıyla dindar, bilgili (sahasında uzman), akıllı ve tecrübeli olmalıdır (Kurtubi, a.g.e., IV, 249-250)

Konuyla ilgili Hadis-i şeriflerde Efendimiz (a.s) buyurdular ki:

İstişare, pişmanlığa karşı kaledir. (İ. Maverdi)

İstihare eden, mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz. (Taberani)

İnsanı pişman eden, kendi görüşündeki ısrardır. (İ. Maverdi)

Kendi düşüncenize göre hareket etmeyin! (Taberani)

Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin en güzeli nasip olur. (Taberani)

Akıllıya danışıp onu dinleyen, doğruyu bulur, dinlemeyen pişman olur. (İ. Maverdi)

Tedbirli kimse, işinin ehli olana danışıp, ona göre hareket eder. (Ebu Davud)

Salih olan âlimlerle istişare edin! (Taberani)

Danışana, bilerek yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur. (İbni Cerir)

Danışan yardıma kavuşur. İstişare edilen emindir. (Askeri)

Danışılan, güvenilir kimsedir. Biliyorsa söyler, bilmiyorsa sükût eder. (Kudai)

Hazret-i Lokman Hâkim de buyurdu ki:

"Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimseye danış! Çünkü o, kendisine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedava verir." (İ. Maverdi)

 Ve Selam"

  20.02.2008