VAHDET ALLAH’IN İPİNE SARILMAKTIR

VAHDET ALLAH’IN İPİNE SARILMAKTIR

Vahdet Tevhid demektir. Tevhit olmadan vahdetin olması, vahdet olmadan da Tevhit düşüncesinin yeryüzünde hakim olması mümkün değildir.

Tevhidhaber.com

İktibas Dergisi Ocak 2015

İslam dünyasının yüzyıllardır oluşturamadığı vahdet arap baharı üzerinden İslami demokrasi anlayışı ile İslam coğrafyasına hakim olmaya çalışan küresel güçlerin yoğun gayretleri sonucu bir anda oluşturuluverdi. İslam coğrafyasındaki dağınık ve birbirinden kopuk Müslüman topluluklar zalim diktatörleri yıkmak adına önlerine konulan ve içeriği demokrasinin kavramlarıyla doldurulmuş vahdet anlayışında hemfikir oluverdiler. Tevhidi anlayışın etrafında bir araya gelmenin vahdeti oluşturacağını teorikte çözemeyen ve pratikte de gösteremeyen Müslümanlar tevhitsiz bir din anlayışının etrafında bir araya gelerek yeni bir vahdet anlayışının etrafında kenetlenme yolunu seçtiler. Küresel küfre ait düşünce kuruluşlarınca desteklenen ve içeriği iyiden iyiye boşaltılarak vahyin ölçülerinden tamamen soyutlanan hem de sistemli bir şekilde yeniden üretilen vahdet kavramı kimi İslam’i çevreleri ikna ederek yeni bir sürecin arefesinde Müslümanları bir araya getirdi. Anlaşılan o ki mevcut küresel küfrün yönlendirmeye çalıştığı yenidünya konjontürü içi tamamen boşaltılan İslamın kavramlarıyla şekillendirilecek, sürece eklemlenerek gönüllü hizmet edecek olan Müslümanlar da içi boşaltılan vahdet kavramıyla bir araya getirilerek yeni düzenin inşasında amele olarak çalıştırılacaklar. Bugün İslam dünyasının zihinsel kodlarında vahdet algısı İslami demokrasi için bir araya gelip bütünleşmenin ortak adı olmuştur.
La’sı olmayan Tevhit anlayışının Müslümanlar arasındaki vahdeti açıklayabilmesi mümkün değildir. Tarih boyunca İslam dünyasındaki mezhebi ayrılıkları sonlandırıp İslam dünyasının vahdetini sağlamaya çalışan Müslümanlar farklı yollar ve yöntemler denemişler ama bir türlü Tevhit düşüncesi etrafında bir araya gelemedikleri için arzu edilen vahdete ulaşamamışlardır. Tevhit inancındaki sapmalar beraberinde Müslümanların yeryüzündeki vahdetinin bozulmasını sağlamıştır. Tevhit inancındaki sapmaların vahdeti bozduğunu göremeyen ve buna göre tedbir alacakları yerde sorunun çözümü ile ilgili vahyin ölçülerine uygun olmayan daha çok tepkisel içerikli yapılarla yetinen Müslümanlar İslam coğrafyasının uğradığı her türlü zulüm karşısında savunmasız ve çaresiz kalmışlardır. Kimi zaman İslam coğrafyasında tanıkta olduğumuz Müslümanların bizi heyecanlandıran vahdeti kısa süreli olmaktan öteye gidememiştir. Harici saldırılara, her türlü tecavüz ve işgal hareketlerine maruz kalan İslam coğrafyası ancak işgale karşı kendiliğinden oluşan reaksiyoner nitelikli vahdetler oluşturabilmişlerdir. İşgallere karşı kendiliğinden gelişen bu vahdetler, işgaller son bulana kadar sürmüştür.1979’da Afganistan’ın komünist Rusya tarafından işgali ve sonrası yaşanan süreç buna en güzel örnektir. Ruslara karşı oluşan Afganlı mücahitlerin vahdeti Rusların işgalinin sona ermesiyle parçalanmış ve hatta mücahitler bir anda birbirlerine karşı Ruslarla savaştıkları gibi savaşır olmuşlardır. Afgan mücahitlerinin vahdeti de son bulmuştur. Mücadelelerinin niteliği, amacı, kapsamı ve yöntemi başından beri Tevhit esaslı olan Müslümanların oluşturduğu vahdetleri ise korudukları müddetçe hem bu dünyada hem de ahirette kalıcı olmuştur. Allah’ın Kuran’da belirttiği üzere “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileriydiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran, 103)
Müslümanlar ‘ın vahdet olmalarının ölçüsü Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktır. Harici saldırılardan korunmaya yönelik oluşturulan vahdetin dayandığı temel esasların belirleyicisi vahiy değilse, Allah’ın ipine sarılmanın yerini başkalarının sicimine sarılmak alacaktır. İslam coğrafyasında başkalarının sicimine yapışanların sonlarının ne olduğunu bugün görüyor, yakından müşahede ediyoruz. Müslümanlar masa başlarında, kapalı kapılar ardında, gizli saklı projelerde, abant konsillerinde başkalarının sicimine yapıştırılarak onların ekmeğine yağ sürmeye uygun yapay zeminlerde bir araya getiriliyor. Zalim rejimlerden kurtulmaya yönelik Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak samimiyetle mücadeleye başlayan Müslümanların zaferi, zaferi kazandıktan sonra masada sona eriyor. Müslümanların masada kaybetmelerinin ve yeni zulüm düzenlerine maruz kalmalarının nedeni mücadelenin sonunda Allah’ın ipine sarılmayı bırakıp başkalarının sicimine sarılarak yola devam etmek istemeleridir. Vahdet Müslümanların uzun vadeli hedefler için kendi içinde değiştirmesi gerekenleri Kuran’ın içindekilerle değiştirip her duruma karşı akıllı ve hazırlıklı istikametlerin oluşturulduğu bilinçli bütünlüktür.
Tarih boyunca vahyin belirleyiciliğinden uzaklaşan Müslümanlar aralarındaki tefrikaların rahmet olduğuna inanmış bu fırkalaşmanın hayır olduğunu ileri sürmüşlerdir. Müslümanlar modern düşüncenin etkisiyle demokrasiye ait olan çok çeşitlilik, çok seslilik, çoğulculuk gibi söylemleri ihtilafta rahmet vurgusuyla besleyerek içselleştirmiş, düşüncelerindeki farklılıkları zenginlik olarak görür olmuşlardır. Oysa Müslümanın düşüncesindeki zenginlık bir olan Allah’ın ortaya koyduğu vahyin belirleyiciliği dışında farklı bir şey düşünmemektir. Atavik ve modern tanımlamaların belirlediği bu çarpık anlayışlar İslam coğrafyası üzerinde vahdeti sağlayacak olan temel referanslara götürecek olan yolu ve yöntemi tıkamıştır. Zihinsel koordinatların Tevhit düşüncesi esas alınmadan yanlış kodlanması Müslümanların vahdet arayışlarını başka yerlerde aramalarına sebep olmuştur. Bu durum günümüze kadar devam eden parçalanmaları daha da derinleştirmiştir. Vahdetin sağlanmasına yönelik tevhidi temeldeki referansların, önceliklerin, olmazsa olmazların geriletilmesi beşeri heva ve heveslerin referans alınarak yönlendirildiği beraberliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Oysa Müslümanların neyin üzerinde birleşeceklerinin ve vahdeti nasıl oluşturacaklarının ölçüsü bizzat Allah tarafından vahyin kontrolündeki resulleri vasıtasıyla teorik ve pratik çerçevede apaçık ortaya konmuştur.
Vahdet farklı dönemlerde aynı amaç için gönderilen tüm peygamberlerin tevhit mücadelelerinde vurguladıkları ortak dildir. Tek olan ilah kavramı etrafında bir araya gelerek bir bütünlük oluşturmanın ve O’nun ilahlığı dışındaki tüm ilahları reddetmenin ortak adıdır. Allahın razı olacağı bir çizgide iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluğun ortak dilidir vahdet.. Vahdet Tevhid demektir. Tevhit olmadan vahdetin olması, vahdet olmadan da Tevhit düşüncesinin yeryüzünde hakim olması mümkün değildir. Allah’ın ipine sımsıkı sarılanları birlikte harekete geçiren bütünlüğün adı demek olan vahdet Müslümanların parçalanıp bölünmesinin önündeki en önemli engeldir de. Vahdet Kuran’ın bir nimet olduğunu vurgulayanların ortak kavramıdır. Kur’an da ki ilahi bütünlüğü pratikte O’nu ahlak edinmişlerin birlikteliğidir. O’nu ahlak edinenlerin ahlakının nasıl olacağını belirleyen Kur’an, aynı zamanda vahdetin ilke ve esaslarını ve onu ortaya çıkaracak olan tek geçerli yöntemi belirleyecek olan da vahyin bütünlüğü olan Kuran’dır. Bunun dışında ne amaçla olursa olsun ilke ve esasları vahye uygun olmayan tüm vahdet arayışları geçersiz olacaktır. Bu anlamdaki vahdet arayışları Allahın razı olmayacağı arayışlar olacaktır. Bugün Müslümanları bir oyalanma aracı olarak piyasada vahdet arayışına kilitleyen temel neden vahdet kavramını kuran dışında nerede varsa her yerde aramalarıdır. Öyle ki kendi nefsini, çarpık ve sapık fikirlerini değişmez doğrular olarak kabul edinenlerin oluşturduğu piyasadaki cemaatler kendilerine ilah edindikleri liderlerinin etrafında bir araya gelmenin adını vahdet koymuşlardır. Böyle bir anlayış yüzünden fikir ve İçerik üretemeyen bu yapılanmaların sistemler tarafından nesneleştirildiklerini, küfür düzenlerini besleyen İslam dışı unsurların bunlar üzerinden topluma hakim olduğunu görüyoruz. Kuran ölçülerine uymayan yalnızca sayısal değerlerlerin ölçü olduğu sürü eksenli bu yapıların demokratik sistemler tarafından arayıpta bulamadıkları kendiliğinden oluşmuş sistemi işleten oy potansiyeli yüksek yapılar olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Dolayısıyla vahdet kavramı nitelik esaslı bir yapıdan ziyade demokratik (çoğulcu/sürüsel/) esaslı bir niceliğin teşekkülü olarak kulanılacağından ve ölçü alınacağından cemaat adı altında kendini şirk düzeninin vaz geçilmezi olarak hizmetine sunacaktır. Modernizmin kıskacında düşünmekten kurtulamayan Müslümanların vahdet arayışlarının yanlış bir temelde oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. İslam dünyasındaki vahdeti sağlama girişimleri modernizmin temel değerleriyle sınırlandırılıp ölçütlendirildiği için, Müslümanların tevhid eksenli vahdet oluşturabilmeleri mümkün olmamaktadır…
Vahdet peygamberlerin tevhit dinini tüm esaslarıyla ve nebevi metot anlayışıyla yeryüzünde hakim kılmak için mücadele edenlerin bir araya gelerek oluşturduğu organik bir yapıdır. Allahı razı etmek anlamına gelen bu yapının kalıcılığı güçlü bir iman ve salih amel birlikteliği ile mümkündür. Vahdet kavramı bu noktada daha bir belirginleşmekte ve somutlaşmaktadır. Vahdet bizzat Allah tarafından içeriği belirlenen bir kavram olup kendisine iman eden ve gereğine uygun salih amellerde bulunabilenleri Kur’ani terbiye ile bir araya getirerek oluşturduğu güçlü bir yapıdır. Günümüzde içeriği boşaltılmış bir kavram olarak vahdet, merkezindeki tevhit düşüncesinden uzaklaştırılmış, içeriğini yaşanılan coğrafyanın etkisiyle atavik anlayışların oluşturduğu, ortak tarihsel süreçlerin, rütüellerin, kültürlerin, projelerin, cemaatlerin kendi heva ve heveslerine göre dışarıdan çıkar ilişkilerine uygun olarak belirledikleri içi boş bir kavrama dönüşmüştür. Tevhit dinindeki sapmalar vahdetin parçalanmasına neden olmuştur. Bugün Müslümanların kafasında yanlış bir vahdet algısı oluşmuş Allahın rızası dışında başkalarının razı olduğu beraberliklerin adı olmuştur. Allahın razı olmadığı birlikteliklerin ise insanları topluca nereye sürüklediği kuranda birçok ayette vurgulanmaktadır.
Kuran vahdet kavramının içeriğini Tevhit düşüncesinin belirlemediği tüm tanımlardan korumuştur. İslam dünyası Tevhit dini etrafında bir araya gelebilirse dünya’daki zulmü ortadan kaldırabilir. Dünyadaki zulmün ortadan kaldırılması insanların Allah’ın nimetini hatırlamalarından geçecektir. İçeriğini tamamıyla vahyin belirlediği Tevhidi bir istikamet için bir araya gelinirse dünya yaşanılabilen bir dünya haline gelecektir. Cennet Allah yolunda canları ve mallarıyla mücadele edenlerin oluşturduğu vahdet ile kazanılır.Rabbim hepimizi vahdeti sağlamadaki esas olan Tevhit düşüncesi üzerinde bir araya getirmeyi  ve O uğurda mücadele ederken canımızı almayı nasip etsin..