Abdullah Büyük
Vakıflar, dernekler ve sorumluluğumuz
İnanan bir insanın ilk adımı kullukla başladığı gibi (Zariyat Suresi:56), son adımı yine kullukla biter. (Hıcr suresi:99). Bu gerçekten hareket ederek şöyle bir netice elde edebiliriz. İnsanın, ilk adımı ile son adımı arasında attığı adımlarda tökezlememesi, yorulmaması, yürüdüğü yoldan çıkmaması için, belli bir güce, bir kuvvete sahip olması gerekir. Peki, nedir bu güç, bu kuvvet?
İlgili olan bu güç, bu kuvvet, üç noktada gerçekleşir:
¥ Derin ve köklü bir iman,
¥ Mükemmel bir hizmet yapısı,
¥ Devamlılık arz eden bir çalışma...
Bu üç güzel nimeti bir araya getiren ve hizmete başlayan insan, artık şahsiyetli bir insan demektir. Şahsiyet, sıradan olmamak, farklı olmamak, meziyet sahibi olmak, düz ve silik olmamak anlamlarına gelir. Sıradan olan fertleri, bireyleri şahsiyet haline getirmek, elbette kolay bir iş olmasa gerek. Bu zor işi Allah Resulü, Mekke Şehrinde kurduğu ve şahsiyet enstitüsü olan Darül Erkam"la halletmiştir.
Bu öyle bir olaydır ki adına şahsiyet enstitüsü dediğimiz evden mezun olanlardan hiçbir fire olmamıştır. Çekirdek kadronun tamamı burada yetişmiştir. Yaklaşık 11 yıl aralıksız faaliyet gösteren Darül Erkam yalnızca öğrenim değil daha çok eğitim ağırlıklıydı.
Bu temel bilgiler ışığında günümüzü ve bugünümüzde hizmet veren derneklerimizi, vakıflarımızı ve sivil toplum kuruluşlarımızı gözden geçirmek istiyorum.
Bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli mesele, ihtiyaçtan doğmadan ortaya konulan yapılanma, kurum, birim uzun ömürlü olmamaktadır. Falanlar şöyle bir kurum açtı, biz de açalım, mantığı sağlıklı bir mantık değildir. Çünkü ihtiyaç duyulan ve meşru olan bir şeyi elde etmek, kişiye usangaçlık, üşengenlik vermez.
Peygamberimiz Efendimiz, Hz. Ali"ye bir görev verdikten sonra şöyle buyurmuştur:
"Yürü... Allah sana fethi kolaylaştırıncaya kadar sağa sola bakma." Müslim.
Şöyle bir güncel örnek verelim. Ekmeğe, paraya, eve, evlenmeye, hacca, umreye ihtiyaç duyduğumuzda, ne yaptığımız, hangi zorluklara başvurduğumuzu herkes bilir. Ancak ihtiyaç duyduğumuz için, bize zor gelmez.
Müşterisi bol olan bir tüccarın, işyerine gitmesi, iş yerini açması hep neşe ve sevinçle gerçekleşir. Dernek veya vakfa giderken heyecansız, plansız, programsız, aşktan, şevkten mahrum bir psikolojik hava ile ne yapılabilir ki?
Günümüzde ortaya konan dernek veya vakıf çalışmalarının birçoğunda ne yazık ki şahsiyetli insan yetiştirmeye yönelik bir plan, bir program bulunmamaktadır. Hâlbuki müesseseler insan yetiştirmek, şahsiyet eğitimi vermek için vardır. Yani kurumlar, birimler, dernek ve vakıflar insan için vardır. Ne ki günümüzde toplumsal İslami yapılanmaların çoğunda görülen pratik bunun tersidir. Yani insanlar müessese içindir. Eğer ille de biri feda edilecekse müessese insana değil, insanlar müesseseye feda edilmektedir.
Müesseselerde hizmet verecek olanlarımız, zamanında şahsiyet enstitüsü gibi yerlerde yetişen eleman olsaydı, bu istenmeyen olaylar da olmazdı. Önce insan, sonra müessese tespitimiz, bu yönde hâlâ canlılığını korumaktadır.
yeniakit