Abdurrahman Dilipak
Vefa
Yok canım, “Vefa Bozacısı”ndan söz etmeyeceğim. “Bozanın helal mi, haram mı olduğu” gibi derin bir konu da değil konum. Semt olarak Vefa’dan da söz edecek değilim. Vefa’nın batı yakası “Direklerarası” idi. “Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...” Fatih’te zikir halkaları, Direklerarasında tango.
Sahi şimdilerde “Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?” Sizi biliyor musunuz. “Vijdan” fahişe olmuş diyorlar. Şair öyle diyor: “Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!” Artık eski dilde Fuhşiyat, “yeni normal” dönemde din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetinden bağımsız “Gender” diye tanımlanan “Birey”ler(!) için özgürlük ve pozitif ayrımcılık sözkonusu. Bizim için utanç ve edep, haya konusu olan bir şey onlar için onur vesilesi.
NFK, “Muhasebe” şiirinde şöyle der:
“Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!
Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat: Kız kardeşimin (Tamtam) da çığlıkları.
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...
Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!
Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım!”
Düşünüyorum da, sanki biz bazı şeylere ulaşamadığımız için karşıymışız gibi. O şeylere kavuşunca, onun hazzına varınca adeta müptelası olduk sanki
Durum bu. “Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...” bir hal’i yaşıyoruz nice zamandır. Ve hep bekliyoruz “Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?” diye.
Ne kadar farkındayız bilmiyorum, 17 Ekim gecesi (Bu gece) Mevlid Kandili, İslam dininin peygamberi olan Hz. Muhammed(sav) hicri Rebiülevvel ayının 12. gecesi doğduğu kabul edilir. Bu gece ayet ve hadislerde ifadesini bulan bir dini gece değil, dinle ilişkili bir gelenek olarak kutlanıyor. Dini olan sadece iki gece var, onlar da İsra ve Kadir geceleri.. Eskiden bu gecelerde Mevlid de okunurdu, hâlâ okunan yerler de var. Şimdi hafta olarak kutlanıyor ve Diyanet bu haftanın konusunu VEFA olarak açıkladı. Bu arada, bu kandil 2021 yılının son kandili.
Madem, Vefa peygamberimizin doğumu ile ilişkilendirildi, o zaman soralım, “Vefa” ne demek? Eski dostları, birlikte zor günler geçiren insanların mutlu günlerinde birbirini hatırlamaları, özellikle güçlü olanın zayıfı hatırlaması şeklinde anlaşılıyor. Yani tasada ve kıvançta birlik olmak, kederleri ve mutlulukları paylaşabilmek, yola çıktıklarını, yolda bulduklarınla değiştirmemek, dostluğu uğruna bedel ödemeyi, risk almayı göze almak gibi anlamlara geliyor.
Mesela, bir de “Ahde vefa” vardır. Verilen sözün tutulması gibi. Dinde, “Galu bela” zamanına, “elestü bezmi”ne işaret edilir. Allah buyurdu, “Ben sizin Rabbiniz miyim”? “Evet” dedik. Bu ahidle başladı dünya hayatı. O gün Allah’a verdiğimiz söze sadakatla ilgili bir durum bu. Tek başına “Vefa” “Bağlılık, sadakat” anlamına geliyor. Ahde vefa ise, Kur’an-ı Kerim’de, söze sadakat gösterilme anlamında kullanılıyor. Hem Allah’a verdiğimiz sözde durmamız, hem de insanlara söz verdiğimizde sözümüzde durmamız emrediliyor. Tabii, verilen sözde masiyet yoksa ve cahilce bir söz verilmemişse. İsrâ sûresi 17, Nahl sûresi 16, Mâide sûresi 5’de “Ahide vefa” gösterilmesi istenir. Yâsîn sûresi 36’da Şeytana uymama konusunda verilen söz hatırlatılır ve Fetih sûresi 48’de, “Kim ahdini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir”, “Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâ’dettiklerimi vereyim”, Bakara sûresi 2’de “Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâ’dettiklerimi vereyim”..
Dikkat ederseniz, nice zamandır, bizler insanları güzel söz ve hikmetle hayra çağırmayı bıraktık. Aşağılama, istihza, hatta bizden değilse ona karşı sanki her sözü söylemek mubahmış gibi davranıyoruz. “El emin” vasfımızı kaybettik sanki!
Dini kurallarda, yalan, iftira, dedikodu, gıybet, istihza yasaklanırken meşru bir mazeret olmaksızın “Sözden Cayma, Ahdi Bozma Yasağı” getirilir. Peygamberimizin örnek ahlakından çıkardığım derslere bakacak olursak, “Yalan söylemek, söz verdiğinde sözünde durmamak veya va’dini yerine getirmemek, emanete hıyânet etmek, birine düşman olunduğunda onlar hakkında adaletsizlik ve çirkin sözler söyleyerek veya ona haksızlık ederek haddi aşmak münâfığın en belirgin vasıflarındandır.” Evet “Bu huylara sahip olan kimse namazıyla, orucuyla Müslümana benzese de o yine de münafık taifesindendir”.
Haydi, bugünü, bu haftayı farklı bir şekilde analım. Madem konu risalet, bu konuda önce bir Siyer kitabı, yani peygamberimizin hayatını okuyalım. Onu daha iyi anlamak için peygamberler tarihini de okuyalım.
Yetmez. Bir de usulü hadis okuyalım. Ardından da Riyazüssalihin gibi, muhtasar bir hadis kitabını okuyalım inşallah.
O yaşayan bir Kur’an’dı. O alemlere rahmet olarak gönderilen bir ahir zaman peygamberi idi. Biz de “veresetül enbiya” olalım inşallah.
Bu vesile ile Veladet kandilinizi tebrik ediyorum.. Allahumme salli ala seyidine muhammed.
Ya Rab, bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olalım.
İşi ehline verelim, bir topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin ki, kurtuluşa erenlerden olalım.
Selâm ve dua ile.