'Y-Muhtıra' Oktay Ekşi'yi kesmemiş!
Salih Tuna, Ekşi daha sertini istiyor diyor...
Yargıtay Başkanlar Kurulu'ndan önceki gün yapılan açıklamanın Hürriyet'in baş yazarı Oktay Ekşi'yi kesmediğini ifade eden Yeni Şafak yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında, Ekşi'nin bildiride olmadığını fark ettiği büyük eksikliği yazdı... Ekşi'nin dün kaleme aldığı, "Y-Muhtıra" başlıklı yazısındaki "...Bugünkü siyasi iktidarın, "yargı"yı "mutlak tarafsızlık" gerekçesiyle, (28 Eylül tarihli bildirideki ifadeyle) "laik cumhuriyet ve ulusal birlik söz konusu olduğunda taraf olmaktan çıkarmayı" hedeflemesine değinmemiş olması, bildirinin büyük eksiğidir." sözlerini eleştiren Tuna, Oktay Ekşi'ye cevap verdi.
Salih Tuna'/YeniŞafak
'Y Muhtıra' da kesmedi
Ertuğrul Bey'ciğimin başyazarını, şakayla karışık, "Y-Muhtıra" adını verdiği Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisi de kesmemiş.
Daha sertini istiyor.
Bilmem hatırlar mısınız; Yaşar Paşa'nın, içinde Peter Drucker geçen bir konuşması vardı.
Canım nasıl hatırlamazsınız; hani birileri, "Muhtıra gibi açıklama bekliyorduk"" diyerek hayıfın kralını çekmişti.
Yaşar Paşa'nın "laiklik" ve "irtica" konusunda TSK'nin mutad duyarlığını dile getirdiği işte o konuşma Ertuğrul Bey'ciğimin başyazarını hayal kırıklığına uğratmıştı.
Çünkü hazretin ifadesiyle, "somut bilgiye dayalı bir Türkiye resmi" çizilmemişti.
Halbuki "somut" şeyler seviyor; "somut" bekliyordu.
Onun kavlince, Ak Parti'yi laikliğe aykırılığın odağı, uygulamalarını da düpedüz irticadan ibaret saymadıktan sonra, laiklik ve irtica hassasiyetinin "soyut" olmaktan öte bir değeri yoktu.
Şimdi anlaşıldı ki, Ertuğrul Bey'ciğimin başyazarını, tek başına somut da kesmiyor; ayrıca sert istiyor.
Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisinin somutluğuna itirazı yok; lakin yeterince sert bulmadığı için olsa gerek, tam anlamıyla tatmin olmamış.
Diyor ki:
"Bize kalırsa bildirinin gözlemleri ve teşhisleri birebir doğrudur. Ama bugünkü siyasi iktidarın, 'yargı'yı 'mutlak tarafsızlık' gerekçesiyle, (28 Eylül tarihli bildirideki ifadeyle) 'laik cumhuriyet ve ulusal birlik söz konusu olduğunda taraf olmaktan çıkarmayı' hedeflemesine değinmemiş olması, bildirinin büyük eksiğidir. Çünkü Laik Cumhuriyet için asıl tehlike oradadır."
Gördünüz mü "büyük eksiklik" neymiş?!
Yani, "mutlak tarafsızlık" bahanesiyle "yargı"yı katakulliye getirmeye çalışan siyasi iktidara, açık-seçik bir şekilde, "biz tarafız ve bu taraflılığımızı tavsatmanıza asla izin vermeyiz" denilmeliydi.
Peki denilmedi mi?
Koca bildirinin özeti bu değil mi zaten?
Siyasi iktidara:
"Dilediği her şeyi yapabilme yetkisini halktan aldığı gibi şaşırtıcı bir inançla"" bize "ayar" vermeye sakın kalkışmayın"
Bir daha da, Anayasa'nın 10'uncu ve 42'nci maddelerinde olduğu gibi "engellenemeyen bir hızla yasallaştırma" olayına girmeyin, biraz ağır olun bakalım"
Hem ağzınızı açmayın, hem de "Avrua Birliği üyesi hiçbir ülkede Türkiye'de olduğu kadar bağımsız yargı yok. AK Parti'nin kapatılma davasının yargının bağımsızlığı ile değil, yargının tarafsızlığı ile ilgisi var"" şeklinde açıklama yapan Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten gibilerin ağzına bakmayın"
Kapatılır mısınız, kapatılmaz mısınız, o bizim işimiz; "Türk yargısını etkileme gayretine girmek suretiyle" işimize burnunuzu sokmayın"
Siz işinize bakın; ekonomiyle, enflasyonla, kanalizasyonla alakadar olun"
Demeye getirilmedi mi?
Daha ne denilsin isteniyor?
İlla ki, Yargıtay eski başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun dediği gibi, "Bir hâkimin laiklik ilkesinin karşısında 'tarafsızım' deme hakkı ve lüksü yoktur"" mu denilecek?
Birazcık üslup farkı olsa olmaz mı yani?
Tarafsız taraflı ile taraflı tarafsız arasındaki fark kadar mesela.
Ne bileyim biraz daha uysal, biraz daha yumuşak.
Gelgelelim, Ertuğrul Bey'ciğimin başyazarı bir türlü tatmin olmuyor.
Hiçbir bildiri, hiçbir konuşmadan tastamam mutlu olmuyor.
Günahı vebali boynuna; belki de darbeler kadar somut, "Alçakları tanıyalım" dediği günlerdeki andıçlar kadar sert şeyler istiyor.
Tatmin olmak nedir bilmiyor; hep daha somut, hep daha sert istiyor.
Oktay Ekşi'nin dünkü yazısı
Y-Muhtıra
TÜRKİYE bir "muhtıralar ülkesi" ya... Geçen yıl Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan 27 Nisan tarihli açıklamaya meslektaşlarımız "e-muhtıra" adını koymuşlardı.
Dün Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından yayınlanan bildiriye de galiba "Y-Muhtıra" demek gerekecek.
Şaka bir yana...
Genelkurmay'ınki ile dünkü bildiriyi aynı terazide tartmak yanlış olur.
Birincisi, hukuk sistemine ve onun bağımsızlığına "müdahale" niteliği taşıyordu.
Dünkü "hukuk sisteminin bağımsızlığını" vurguluyor ve sistemin sesini duyuruyor.
Birincisine "hukuk" adına itiraz anlamlıydı. Buna hukuk adına itiraz saçmalıktır.
Ama hükümetimiz son aylardaki şaşkınlığını üstünden atamadığı için olsa gerek bu bildiriye de tepki gösterdi. Hatta Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in;
"Açıklama yapmayı gerektiren bir olgu ortada yokken, böyle bir açıklama yapmanın mantığını anlayamıyorum.
Bu bildiri tam dam üstünde saksağan olmuştur.
Bildiride yargının, yürütmenin güdümüne sokulmak istendiğine dair bir ifade var.
Ne yürütme ne de yargı diğerinin güdümünde değildir ve olmamalıdır.
Bu zamana kadar olmamıştır.
Bundan sonra da olmayacaktır.
Adalet Bakanı olarak, yargı mensuplarına derin bir saygım var.
Ancak zaman zaman yapılan bu tür bildirileri biraz da siyasi amaçlı olarak değerlendirdiğimi belirtmek istiyorum" dediği bildirildi.
Peki ne diyordu bu bildiri?
Aslında yeni bir şey yok.
Tüm yargı gibi Yargıtay Başkanlar Kurulu da, bugünkü siyasi iktidarın "yargıyı kendine bağımlı hale getirme" çaba ve planlarından rahatsızdı.
Bu rahatsızlığını 28 Eylül 2007 tarihinde -Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkında kapatma istemiyle dava açılmasından üç ay kadar önce- yayınladığı bildiride dile getirmişti.
Örneğin, Anayasa'da değişiklik yapma teşebbüslerinin "değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen" ilk dört maddeyi doğrudan veya dolaylı olarak hedef alması -özellikle laikliğin zaafa uğratılması- ihtimaline karşı duyarlı olacaklarını bildirmişti.
Keza "siyasetin yargıyı etki altına alma" teşebbüslerine izin verilmeyeceği ifade edilmişti.
Bu bildirinin siyasi iktidar tarafından dikkate alınmadığını hepimiz biliyoruz.
AKP'nin kapatılması istemiyle açılan davanın ardından yargının sistemli şekilde hakaret hatta saldırı hedefi olduğunu da görmeyen kalmadı.
Bütün bunlara tüm yüksek yargı kurumlarını yok sayarak önce AB Temsilcisi Olli Rehn'e sunulan "Yargı Reformu Stratejisi" başlıklı taslak da eklenince yargı sesini duyurmak zorunda kaldı.
Bu çıkışa Yargıtay Başkanlar Kurulu'nu zorlayan bir nedenin de Yargı Reformu Stratejisi başlıklı taslakta "yargıya güven" başlığı altında "ulusal yargının ve mensuplarının yabancılara şikáyet edilmesi" olduğu anlaşılıyor.
Bize kalırsa bildirinin gözlemleri ve teşhisleri birebir doğrudur.
Ama bugünkü siyasi iktidarın, "yargı"yı "mutlak tarafsızlık" gerekçesiyle, (28 Eylül tarihli bildirideki ifadeyle) "laik cumhuriyet ve ulusal birlik söz konusu olduğunda taraf olmaktan çıkarmayı" hedeflemesine değinmemiş olması, bildirinin büyük eksiğidir.
Çünkü Laik Cumhuriyet için asıl tehlike oradadır.