Yargıdaki siyasallaşmanın kitabını yazdı

Yargıdaki siyasallaşmanın kitabını yazdı

Türk yargı sistemi müdahale ve baskı derdinden hiç kurtulmadı.

Kimi dönemlerde 'önce infaz, sonra mahkeme ve karar oluşturma' uygulamaları yapıldığı eleştirilerine maruz kaldı. Yassıada mahkemeleri bu uygulamanın maddi delilini oluşturdu.

Çevik Bir'in Genelkurmay 2. başkanı olduğu 28 Şubat süreci, yargıda bağımsızlığın en fazla tartışıldığı dönem oldu. Bu dönemde yargının askerî vesayet altında kararları aldığı ortaya çıktı.

Sivil-askerî yargı ikilemini ortadan kaldırmak için atılan adımlar kamuoyunda büyük tartışmalar oluştururken AK Parti Konya Milletvekili Av. Hüsnü Tuna, 1990 sonrası Türk yargısının politik suistimalini 'Yargı Emir ve Görüşlerinize Hazırdır' başlığında kitaplaştırdı. Bu süreçte yaşanan hak ihlallerini ve teksir kâğıdıyla çoğaltılmış izlenimi veren 'siyasi içerikli' karar metinlerini belgeleriyle ortaya koyan Tuna, "Baskılara rağmen hukukun kurallarından ayrılmayan yargı mensuplarının başı da soruşturma, baskı ve sürgünden kurtulmadı." dedi. Tuna, toptan açılan davalarda yaşanan pervasızlığa ise bir bayan hakim hakkında eşinin 'başörtülü' olduğu iddiasıyla açılan soruşturmayı örnek gösterdi.

Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, Bursa 2. İdare Mahkemesi Başkanı Sabri Ünal, Samsun İdare Mahkemesi üyeleri Sıtkı Keleş, Fatih Terzi, Recep Taş gibi 40'a yakın yargı mensubu neredeyse aynı kaderi paylaştı. Bu isimlerin ortak özellikleri; 28 Şubat döneminde soruşturma, baskı ve sürgüne uğramaları. Suçları ise eğitimleri engellenen başörtülü öğrencilerin davalarını kabul etmek. Hukuka uygun şekilde yürüttükleri davalardan dolayı dünyaları karardı. Haklarındaki soruşturmaların gerekçesi de aynı; eşlerin başörtülü olması, özel yaşantılarında mesleğe yakışmayan davranışta bulunmaları, cuma ve teravih namazına gitmeleri.

Avukat Hüsnü Tuna, 28 Şubat döneminde sivil toplum kuruşları, sanayiciler, esnaflar, gazeteciler ve yargı mensuplarının brifing bombardımanına tutulduğunu belirtiyor. Tuna, bu brifinglerin kişileri ve kurumları bilgilendirme değil yönlendirme amaçlı olduğuna dikkat çekiyor. "Asker ve sivil kişilerden oluşan postmodern darbenin icracıları, yargıyı bilgilendirme kisvesi altında 'gelecek davalarda alınacak tavrı ve verilecek kararların muhtevasını dikte eden' brifingler organize etmişti." diyen Tuna, 10 Mayıs 1997'de yüksek yargıya yönelik düzenlenen brifinge dört yüzden fazla hukukçunun katıldığına dikkat çekiyor.

Örnek soruşturma yazısı

Sayın A. G.

İstanbul.... Vergi Mahkemesi Üyesi

Sosyal ve aile yaşantınız ile eşinizin yakın zamana kadar benimsediği çağdaş olmayan giyim tarzı itibarıyla, laiklik karşıtı düşüncelere yakınlık duyduğunuz hususunda kanaat uyandırdığınız, bu arada evinize gelen misafirleri haremlik-selamlık tabir edilen şekilde ağırladığınız ve keza dairedeki odanızda radyo ve teypten dini yayınlar ve ilahiler dinlediğiniz ileri sürüldüğünden savunmanızı iki nüsha olarak 3 gün içinde göndermenizi rica ederiz.

Benzeri davalarda patlama yaşandı

Tuna, brifinglerin yargı tarihinde yargıçların ve savcıların aleni olarak yönlendirilmesinde milat olarak kabul edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Tuna, brifinglerden sonra açılan birbirine benzer davaları ve verilen kararları delil göstererek, brifinglerle yargının etki altına alındığını iddia ediyor. Tuna'ya göre teksir edilerek önceden hazırlanan karar metinleri yargıya müdahalenin apaçık örneği: "Mahkemelerde başörtüsü yasağına karşı açılan davalarda kararlar artık matbu hale gelmiştir. 4-5 sayfalık bilgi notu ya da bu notların kısaltılmış şekliyle karar formatında "metinler davacı, davalı ve işlem tarih ve sayılarının yazılacağı bölümler" boş bırakılmak suretiyle teksir edilerek çoğaltılmış, karar verilecek dosyalar için boşluk doldurma yöntemiyle kararlar hazır hale getirilmiştir."

Brifingli yönlendirmeye direnen hâkimler de vardı

Her türlü baskıya rağmen hukukun gerektirdiği şekilde hareket eden çok sayıda yüksek yargı mensubu hakkında başlatılan soruşturma dosyaları o dönemde HSYK'ya sunuldu. Görevinden uzaklaştırılan olmadı. Ama tayinler, sürgünler ve baskılara uğradı. 'Üniversitelere başörtüsü ile girişi yasaklayan işlemi durduran' hakimler verdikleri kararlar sebebiyle soruşturmalara ve çeşitli cezalara maruz kaldı. Bunlardan birisi de Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek. "O gün yapılmış ciddi bir hukuksuzlukla karşılaştım." diyen Petek, başına gelenleri başörtülü öğrencilerin şikâyeti üzerine rektör ve dekan hakkında yaptığı soruşturmaya bağlıyor. Petek, hakkında açılan soruşturmayı ise şöyle anlatıyor: "Yozgat'ta iki yıl önce yerel bir gazetede 'Türkiye'nin generalleri' diye bir yazı yayınlanmış. Muhtemelen askerleri tahkir ve tezyif etmiştir. 'Neden yazıyı görmedin ve hakkında dava açmadın?' diye suçlandım ve Yargıtay'da yargılandım. Mahkemede esas hakkındaki mütalaası istenen savcı, savunmamı beklemeden 'mütalaam hazır' dedi, çantasından çıkardı ve 'suç sübuta erdiğinden cezalandırılmalıdır' diyerek okudu."

Tehdit edilirken korumam alındı

Hukuksuz bir şekilde yargılanan Petek, başörtüsü hakkında iddianame hazırladıktan 15 gün sonra İstanbul'a tayin edildiğini belirtiyor. "Yargılama sürecinde yoğun bir şekilde tecrit ediliyorsunuz, dışlanıyorsunuz, psikolojik baskı altına alınıyorsunuz. Takip ediliyorsunuz, ev telefonlarımız dinleniyor." diyen Petek, "Baktığımız 600 kişilik terör cezaevi vardı, idama mahkûm olmuş Meclis'te dosyaları bekleyen 80 kişinin firarını önledik. 28 Şubat sürecinde devlet; 'Terör örgütünün hedef listesinde sen de varsın, kendine mukayyet ol' diyor. Ama beni İstanbul'a savcı olarak atadıktan sonra verdiği korumaları geri çekiyor." diyerek boy hedefi haline getirildiğine inanıyor. Petek, her şeyin ötesinde başına gelenlerin eşinin başörtülü, kızının imam hatip lisesinde okumasından kaynaklandığına inanıyor.

28 Şubat döneminde Reşat Petek gibi adli ve idari yargı hakimi olan 40'a yakın isim hakkında önce soruşturma sonra dava açıldı. Yargı mensupları ile ilgili davaların ana dayanağı ise 'laiklik karşıtı düşünceye yakınlık duymak' olarak gösteriliyor.

Başarılısın ama eşin kapalı...

Tekirdağ Malkara Endüstri Meslek Lisesi Müdürü M. Ünsal hakkında açılan disiplin soruşturması ise tam evlere şenlik bir olay. Soruşturma dosyasında "Resmi görevini başarı ile sürdürmektedir." denilen M. Ünsal'ın en büyük suçu ise eşinin başörtülü olması, eşiyle balo ve toplantılara katılmaması, somut bir örneği olmasa da toplumda bazı çevrelere karşı zaafı olduğuna dair yorumlar yapılması, laik bir ülkede dinci akımların sembolü haline gelen türbanı yanlış mesajlara neden olabileceğini düşünmeksizin eşine kullandırması olarak gösteriliyor.

Görevinden alınarak başka bir okula öğretmen olarak atanan M. Ünsal'ın açtığı dava Edirne İdare Mahkemesi tarafından kabul edilerek yürütme iptal edilir. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı'nın kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay 5. Dairesi, kararı bozarak 'rapor içeriğinin, dolayısıyla görevden alma işleminin hukuka uygun olduğuna' karar verir.

Zaman