Abdullah Büyük
Yavrusunu yiyen kedi gibi olmamalıyız
BDS Yayınları arasında çıkan ve 1989 yılında kamuoyuna sunulan bazı eserlerin kapak konuşu şöyle idi. Hatırladığım kadarı ile:
Ben devletim, öldürürüm,
Ben devletim, işkence yaparım,
Ben devletim, fişlerim,
Ben devletim, suçlarım.
Ben devletim, sakat bırakırım,
Ben devletim, insan hakları tanımam.
Ben devletim, işkenceyi severim. v.s
Önce şunu anlayalım. Devlet kimdir? Gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir şey midir? Hayır. Tam aksidir. Yani gece bekçisi bir devlettir. Memur bir devlettir. Başbakan bir devlettir. Savcı, hâkim, müsteşar, cezaevi müdürü, cumhurbaşkanı, ordu komutanı bir devlettir.
Mesela, Fransa"da, İsviçre"de, Cumhurbaşkanı televizyonun ekranından: "Ordu gidişatı beğenmediği zaman yönetime el kor" diyemez. Böyle bir açıklama yaptığı zaman, devlet dediğimiz herkes, kuruluşlar, siyasi partiler, ayaklanır. Ve bir gün içinde cumhurbaşkanı değişir.
"Demokratik bir devletiz" diyen her yerde durum böyle olur.
Şimdi projeksiyonu, üzerinde yaşadığımız ülkeye çevirelim. 12 Eylül"ü bir tarafa bırakalım. Son 10 yıl içinde cunta hareketlerini hatırlayalım. Tüm basın-yayın adeta ayağa kalkıyor. Darbeleri konuşuyor. Leh ve aleyhte yazılar, makaleler, açık oturumlar almış başını gidiyor. Bir asra yaklaşan zaman diliminde yapılanlar, konuşulanlar, darbeler v.s görülen ve bilinenleriyle yüz kızartıcı bir tablo oluşturmaktadır.
Yine bir asırdır Allah katından gelen hayat tarzımız olan İslam dini üzerinde konuşulanlar, yazılanlar da az çok bellidir. Gericiliğin, ilerleyememenin, toplumsal barışın sağlanılmamasının faturasını Allah"ın dinine ödettirmek isteyen mutlu azınlık şu gerçekleri görmezlikten gelmektedir:
İslam Dini, değil insana, kudurmuş bir köpeğe bile işkence yapılmasını yasaklamıştır.
Halkına zulmeden Müslüman bir devlet ve iktidar, ilahi yardımdan mahrumdur.
İnsanların özel hayatları, gizlilik prensibiyle mahrem kabul edilmiştir.
Bir insanı öldürmenin, tüm insanlığı öldürmek gibi günah olduğu açıklanmıştır.
Eylem haline gelmeyen, muhalif görüş ve kanaat sahipleri cezalandırılamaz.
Irkların, renklerin ve dillerin farklılığı, Allah"ın varlığını ispatlayan belge olarak açıklanır.
Birbirine düşman olan insanların, silahlarını, düşmanlıklarını bir tarafa bırakarak, barış ortamı sağlamalarının adını "açık fetih" olarak gündeme getirir.
Sayılamayacak kadar zengin olan binlerce prensip, düstur, 1500 senedir, yeryüzü coğrafyasında tazeliğini, güncelliğini sürdürmeye devam etmektedir.
Peki, kendilerini devletin tek sahibi, koruyucusu, kollamacısı olarak görenler ne yapmıştır?
İnançlı insanların muhalefetini, isyan olarak algılamış ve cezalandırmıştır.
Muhalif partiler, rakip gördükleri diğerlerinin kusurlarını malzeme yapmışlardır. Batı bilim adamı ne güzel bir tespit yapmış: Politikacı, rakibinin kusurlarından, devlet adamı ise kendi yaptıklarından bahseder.
Benjamin Franklin"in şu sözü, birilerini çıldırtabilir: "İnsanları yöneten Allah"tır. Bir kırlangıç nasıl Allah"ın emri olmaksızın yere düşmezse, bir devlet de O"nun yardımı olmaksızın yükselemez."
Netice: Devlet, tıpkı bir gemi olarak ele alınmış. Gemide yolculuk yapan her insan, gemiye gelecek zarardan etkilenir. 200 adet vali ile tam 500 sene Bosna Hersek"te yönetimi elinde tutan Osmanlı, Hırvat, Sırp ve Müslümanların tek birinin burnu kanamadan hizmet etmiştir. Kendilerini çağdaş, ilerici, aydın ve Atatürkçü görenlerin kurdukları sistem, yöntem, metod gayet açıktır.
AK Parti"den önceki hükümet, bir milyar dolar bulmak için Avrupa"yı aşındırıyordu. Şimdi ise mevcutta 50-60 milyar dolar var. Ne var ki, hükümetin başındaki insan imam-hatip okulu mezunu... Ağzıyla kuş tutsa dahi, dinazor zihniyetin anlayışında sıfırdır. Ancak, halkımız, başarılı insanlar, kurumlar için "Türkiye sizinle gurur duyuyor" derken, yağdanlıklara, hırsızlara, yakalarında kravat bulundurup icraatlarında canileşenlere ise "Türkiye sizinle rezil oluyor" demektedir.
vakit