Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yediğimize içtiğimize dikkat edelim!

Önce hasta ediyorlar, sonra ilaç satıyorlar. Daha sonra bağımlı hale geliyorsunuz. Bugün dünyanın en büyük bağımlılıklarından biri “ilaç bağımlılığı”dır. Belki de biz, böyle giderse, kendi türünün son örnekleri olacağız. Yani bugünkü insanoğlu, nesli tüketilmeye çalışılan son insan türü olacak. Fıtrata karşı savaş açanlar; Neuralinkle, beynimize chip takarak, nesneler arası networkte bir nesneye dönüştürmeye çalışıyor. Starlink ve 5G bunun için hayati öneme sahip. İnsanları biyonik robota yani Siborg’a dönüştürmeye çalışıyorlar. Bu projenin adı Transhumanizm ya da Metahuman dönemine geçiş yapıyoruz. Gıda, ilaç ya da kimyasal yöntemler, RF, Biorezonans, mRNA ve benzeri yöntemlerle yeni bir insan tipi inşa edilmeye çalışılıyor.

Bize düne kadar organik tarım filan diyorlardı. Şimdi döndüler sentetik et, sentetik gıda daha sağlıklı diyorlar. Hava, su, toprak kirletildi ya. GDO’lu yemle beslenen hayvanların dışkıları da GDO’lu olacak. Dolayısı ile ‘Organik’ olarak pazarlanan ürünlere de GDO bulaşmış olacak. Her ne kadar ‘vatandaşa GDO yedirmiyoruz’ denilse de bu döngü dikkate alındığında GDO insan vücuduna da girmiş olacak. Sütte GDO’ya rastlamadık diyenlerin ağzını bu gerçek karşısında bıçak açmıyor. Organik tarım sektörünün bu gerçeği mutlaka göz önünde bulundurması gerekiyor.

Endüstriyel sütün elde edildiği hayvanların bir bölümü zaten GDO’lu yemler ile besleniyor. Omega 3 bakımından da paket sütler oldukça fakir. Hatta onlar süt de değil, beyaz içecek!

Mera hayvancılığı önemli, ama onlar çok fazla su, çok fazla toprak tüketiyor, mekan kaplıyor, dışkıları çevreye gaz salgılıyor, hastalık yayıyor diye, sentetik etçiler, bu işi engellemek istiyorlar. Aslında merada otlayan hayvanın sütünde doymuş yağ oranı düşük endüstriyel süte göre oldukça yüksek. Meralarda otlayan hayvanın sütünde Omega 3 var. Omega 3’ün kaynağı yeşillik. Balık, yosun yediği için Omega 3 barındırıyor bünyesinde. Mera sütünde dünyanın en önemli antioksidanı CLA da var. CLA yönünden zengin beslenen kadınlarda meme kanseri riski yüzde 60 daha düşük.

Global çete yeraltında özel kasalarda dev tohum kasaları, gen kasaları, probiyotik kasaları inşa ediyor. Yani sadece bilgi depolamıyorlar. Kıyamet ambarı da inşa ediyorlar. Uzaya insan taşımak için uzay gemileri de inşa ediyorlar. ABD Tohum Bankası öncülüğünde 2008 yılında Norveç ve Kuzey Kutbu arasında bulunan Svalbard buzullarının üzerine bir ‘Ambar’ inşa ettiği haberi geldi.. ‘Küresel bir felaket senaryosu karşısında, bitki türlerinin yeniden kök salması için’ inşa edilen ve ‘insanlığın son umudu’ olarak nitelendirilen ‘Kıyamet Ambarı’ aslında tüm dünyadan toplanan çalıntılardan oluşan bir depo. Gelen bilgilere göre 2 milyar 250 milyon tohum kapasiteli tesisin içinde şu an, 500 milyona yakın tohum muhafaza ediliyor. Burada en kötü felaketlerde bile tohumlar hiç zarar görmeden yaklaşık 200 yıl kadar dayanabilecek. Projenin hedefi, pirinç, mısır, buğday, patates, elma, hindistancevizi gibi en önemli bitki türlerinin zor bir durumda yeniden bu tohumlar vasıtası ile yetiştirilmesi. Plataberget Dağı’nın altında, 120 metre içeride yer alan mahzendeki tohumların geldiği ülkeler arasında Türkiye ilk sırada yer alıyor. Türkiye’nin Güneyindeki Mezopotamya coğrafyasındaki tüm ülkeler bu yağmadan nasibini almış. 2006 yılında çıkarılan 5553 sayılı ‘Tohumculuk Yasası’ Türk çiftçisi için çıkarılan bir yasa olmaktan çıktı, Türk çiftçisinin elinden tohumunu alan yasaya dönüştü. ABD’nin işgal ve terörle elde ettiği tohumları, Türkiye’de ‘yasa’ ve takas gösterileriyle çiftçi elinden çıkarıldı. Kıyamet Ambarı’na dolduruldu.

Şunu görelim, tohum artık bir silah. Tohum bir biyolojik silaha dönüştürülebilir.. GDO’lu tohumlar, toplumların sağlıklarını tehdit ediyor. Dünyaya tohum satan İsrail, kendi vatandaşlarına, kendine ait tohumları dağıtmıyor, İsrail çiftçileri geleneksel tarım yapıyor. İsrail’den en çok tohum alan ülke ise Türkiye. Tohumu alan ülke, onun gübresini de alıyor. ‘İlaç’ diye zehrini de alıyor ve kendi eliyle kendi topraklarını zehirliyor. Toprağa atılan GDO’lu tohum, böcekleri çekiyor, sonra bu böceklerden kurtulmak için, ‘ilaçlama’ adı altında topraklar zehirleniyor. O tarım ilaçları, tüketiciyi hasta ediyor. Bu sefer hastalar için, ilaç gönderiyorlar. Ne demişti Kissinger? “Petrolü kontrol ederseniz ulusları, gıdayı kontrol ederseniz insanları kontrol edersiniz.” 

Bugün yediğimiz tereyağı da tereyağı değil. Bu hayvanlar Mısır silajı, pancar küspesi, pirinç kırığı, patates cipsi fabrikasının kabuk artıkları ile besleniyor. Bunların hem süt yağ bileşimi hem depo yağı bileşimi bozuluyor. Bu hayvanlardan elde edilen tereyağı da; damar sertliği, inme, kalp krizi gibi sorunlara yol açıyor. Sağlıklı bir hayvansal ürün için hayvanların meralarda sağlıklı beslenmesi şart ama uluslararası sistem bunun da önüne geçmeye çalışıyor.

Bakın, bunlar işe bugün başlamadılar. 1990’larda BM Dünya Sağlık örgütü, Nikaragua, Meksika ve Filipinler’de 15 ila 45 yaşları arasındaki milyonlarca kadının tetanosa karşı aşılanması için bir kampanya başlattı. Erkekler de tetanos olabilirdi; ama aşı erkeklere yapılmadı. Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik “Comite Provida de Mexico” (Meksika Yaşam Komitesi), aşıları test ettirdi. Test sonuçları ile DSÖ yalnızca çocuk doğuracak yaştaki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı. Doğal bir hormon olan hCG, tetanos toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalmasını engelleyen antikorları üretiyordu. Sonradan ortaya çıktı ki Rockefeller Vakfı, Rockefeller Nüfus Konseyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, DSÖ için tetanos taşıyıcı bir kısırlaştırma aşısı üretmek için 1972’de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı. Ayrıca “Svalbard Kıyamet Tohum Deposu”nun ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 milyon dolar bağış yapmıştı! 

Aşı Lobisinin arkasındaki küresel Şeytan Bill Gates bu kez arazileri ile gündemde. Kurduğu vakıf üzerinden aşı üreten şirketleri finanse etmesiyle biliniyordu. Bir özelliği daha Bill Gates’in, ABD’de en büyük tarım arazisine sahip kişi olduğu ortaya çıktı! Gates 242 bin dönüm tarım arazisine ve 27 bin dönüm civarında da farklı araziye sahip.. Aslında gerçek ortada çünkü pandemi sonrası kuraklık ve kıtlık yolda. Bill Gates’in söz konusu bu arazisinde üretilecek gıda yaklaşık 275 milyon nüfusu besleyecek kadar büyük. Çevre felaketlerine sebeb olacak iklim değişikliklerine, “Açlık pandemisi”ne hazır olun. Endüstriyel gıdalardan uzak duralım. Belki daha az, ama fıtratı bozulmamış gıdalarla beslenelim. 

Bu yazı toplam 813 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar