“Yeni Türkiye” Nereye Gidiyor?
Sonuç olarak Ak Parti içerisinde Müslüman kimliğine inandığımız onca kardeşimiz var ve görev yapmaktalar. Bizler kardeşlik hukukumuzun gereği olarak onları uyarmak zorundayız...
Bismillahirrahmanirrahim…
Tüm yeryüzündeki İslam Coğrafyasının kan gölüne döndüğü, emperyalistlerin “İslam'a karşı İslam” projesinin tuzağına düşen Müslümanların birbirini öldürmek için sıraya girdiği bir zaman diliminde yaşıyor olmanın derin travmasını hissediyoruz.
Tüm bu olup bitenler içerisinde Anadolu coğrafyasında yaşayan bizler için hükümetin “Yeni Türkiye” sloganı ne anlama geliyor? Yeni Türkiye’ye gelene kadar neler oldu? Bütün bunları konuşmamız, tartışmamız gerektiğini düşünerek bu makaleyi kaleme aldım.
Ak Parti’nin 12 yıllık iktidarı döneminde pek çok yenilik ve proje hayata geçirildi. Bu projelerden kimileri hayatımızı kolaylaştırdı, kimileri ise zorlaştırdı. İnsanımızın gündemini daha çok abartılmış teknik ve teknolojik gelişmelerle işgal ettiler.
Ak Parti iktidarı döneminde Müslümanlar olarak kaybettiklerimizi konuşamadık bile. Zamanı değil diye susturulduk. Susmamak için direnenleri “Ak Parti, Tayyip Erdoğan düşmanı” ilan ettik. Dışladık, ötekileştirdik. Bana göre bu şekilde davranarak aslında Ak Parti içindeki samimi insanlara ve Tayyip Bey'e en büyük kötülüğü de yapmış olduk.
Derin analizlere girmeden kısaca ve anlaşılır şekilde Müslümanlar olarak neler kaybettiğimizi sıralayacak olursak:
1- Bu süreç içerisinde emperyal güçlerin güdümündeki sisteme muhalif olma özelliğimizi neredeyse kaybettik.
2- Müslüman olma gereğimizin duruşunu bozduk; sisteme, entegrasyona boyun eğdik.
3- Hükümeti Müslümanlar yönetiyor, onlara zarar vermeyelim diye yapılan tüm yanlışları görmezden gelerek Kemalist Devleti bile savunur hale geldik.
4- İslami STK’lar ve cemaatler olarak hükümetin önümüzü açmasını, sisteme karşı muhalif duruşumuzu güçlendirmesini talep etmek yerine; binalarımızı yeniledik, STK’larımızın birer holdinge dönüştürülmesine izin verdik.
5- Mevkilerin, makamların, paraların havalarda uçuştuğu, helal ve haramların yer değiştirdiği, profesyonel hırsızların başını çektiği Müslüman Burjuvazi sınıfını oluşturduk.
6- Takvayı kuşanmak, alçak gönüllü olmak, lüks ve israfı reddetmek gibi özelliklerimizi kaybettik; insanlara kartvizitindeki statüsüne göre değer verdik.
7- Siyasi, askeri, ekonomik olarak dışa bağımlılığımızı, NATO ülkesi olduğumuzu unutup büyük devlet yalanına gönüllü olarak inandık, emperyal güçlerin mezhepleri din haline getirme projesinin bir parçası olduk.
8- Türkiye’de ve dünyada gelişen hadiseleri İslami ve insani hassasiyetle değerlendirmemiz ve tepki koymamız gerekirken, bu işleri de hükümetin insiyatifine bıraktık.
Sonuç olarak abartılmış teknik ve teknolojik gelişmelerle ve algılarla gözlerimiz boyandı, Müslüman olarak asıl görmemiz gerekenleri göremedik.
Yeni Türkiye yeni bir Başbakanla yoluna devam edecek; seçilmemiş atanmış bir başbakanla... Ahmet Davutoğlu’nun iyi bir seçim olmadığını düşünenlerdenim. Sebeplerine gelince;
* Bana göre Ahmet Davutoğlu kabinenin en başarısız bakanı. Dışişleri bakanlığı döneminde Türk Dışişleri politikalarının nasıl birer birer iflas ettiğini hep beraber gördük.
* Davutoğlu nereye el attıysa orası kan gölüne döndü ve Türkiye kaybetti. Libya'da, Mısır'da, Suriye'de ve Irak'ta… Başka bir ülkede bakan olsaydı kanaatimce bir dakika bile yerinde duramaz, istifa ettirilirdi.
Ahmet Davutoğlu ile ilgili eksilerim yalnızca bunlardan ibaret değil:
* Cumhurbaşkanı seçiminden hemen sonra Ahmet Davutoğlu lobisinin nasıl harekete geçtiğini hepimiz gözlemledik. Köşe yazarları, televizyonlar, araştırma grupları vb. Ben asıl dış dünyadaki lobiye baktım ve gördüm ki Avrupa Birliği, Amerika, Körfez Arap rejimlerin hepsi Davutoğlu’nun başbakanlığından yana. Hal böyle olunca kendi adıma bir eksi daha koydum. Ayrıca Milli Görüş geleneğinden gelen Abdullah Gül'e yönelik hiç de adil ve ahlaki olmayan yıpratma operasyonları işin cabası.
* Benim için daha çok belirleyici olansa Davutoğlu’nun 1998 ile 2002 yılları arasındaki pozisyonudur. Bu yıllar Türkiye'de 28 Şubat süreci etkilerinin en yoğun olduğu yıllardır. İslami STK’lara, cemaatlere yönelik operasyonların, tutuklamaların, itibarsızlaştırılmaların, baskıların zirve yaptığı bir zaman dilimidir.
Üniversitelerden öğretim görevlilerinin sırf dindar oldukları için atıldıkları, Müslüman tüccarların takip ve taciz edildiği, hukuksuzlukların havada uçuştuğu bir zaman dilimidir.
Tam da bu süreçte bütün bu zulmün sorumlusu ve belirleyicisi olan Genelkurmayın özel davet ve statü ile Ahmet Davutoğlu'na Harp Akademilerinde, askeri okullarda ders verdirmesi oldukça manidardır.
Doğrusu bütün bu olanları yan yana koyduğumda Davutoğlu’nun Başbakan olarak atanması beni endişelendirmiş ve doğru seçim olmadığı kanaatine vardırmıştır.
Benim Davutoğlu ile hiçbir kişisel husumetim yok. Bütün bu düşüncelerimde, kaygılarımda yanılabilirim. 2000 yılında ben Ankara'da Terörle Mücadele Şubesi’nde Müslüman kimliğimden dolayı işkence görürken birisi Genelkurmay’ın özel davetine muhatap oluyorsa buraya bir soru işareti koymak gerekmiyor mu?
Davutoğlu'nun Başbakanlığındaki “Yeni Türkiye” Ortadoğu'da hemen yanı başımızda, Suriye'de, Irak'ta gelişen olaylar karşısında ne yapacaktır, nasıl bir tavır takınacaktır?
Amerika ve ortakları daha önce de seyrettiğimiz bir filmi bölgede vizyona sokmuş durumdadır. İran'a karşı kışkırtıp, destekleyip, savaştırdıkları Saddam'ı bahane ederek nasıl Irak'ı işgal edip kan gölüne dönüştürdülerse bugünde Suriye'ye sokup besledikleri, büyüttükleri IŞİD vb. örgütleri sözde durdurmak için harekete geçtiler.
Amerika ve ortakları aslında bütün dünya ve Müslümanların aklıyla alay ediyor. Şimdi adama sormazlar mı; IŞİD vb. Irak'ta palazlanırken Suriye'ye girerken neredeydiniz? IŞİD'in elindeki tanklar, toplar, scut füzeleri ebabil kuşları gibi gökten mi indi, yoksa siz mi verdiniz? Örgütün kullandığı jeepler, lincoln marka ve her biri 250 - 300 bin dolar civarında; bunlardan yüzlerce var. Bunlar da çölde ağaçlardan mı toplandı? Bu İslam adına Müslümanları, mazlum insanları katleden canavarları Suriye'ye Esad'ı devirsinler diye siz sokmadınız mı? Sizin hesabınıza göre Nusayri, Şii ve dinden çıkmış Sünni kâfirler Suriye'de yok edilecek, Amerika ve ortaklarının kontrolünde ”Özgür Suriye” kurulacak, daha sonra da bu mücahitler Lübnan'a, oradaki Şii ve Sünni ‘kafirler’e özelde de Hizbullah'ı yok etmek üzere yönlendirilecek, Obama ve Netanyahu Golan tepelerinde çaylarını yudumlayıp Müslümanların nasıl birbirlerini öldürdüklerini zevkle seyredeceklerdi.
Olmadı… Suriye'de hesap tutmadı. IŞİD Suriye'de savaşmak için kendisine verilen silahlarla Irak topraklarına geri döndü ve zayıf halka olarak gördüğü bölgeleri işgal etmeye başladı. Her şey altüst oldu, planlar bozuldu. Acilen yeni plan ve projelerin ortaya konması gerekiyordu.
IŞİD Türkiye'nin Musul konsolosluğunu işgal etti, diplomatlarımızı rehin aldı. Hem de o günlerde Dışişleri bakanı olan Davutoğlu’nun “Konsolosluğumuz ve konsolos çalışanlarımız güvence altında” demesinden bir gün sonra.
Üç aydan fazla süren bir pazarlık sonucu diplomatlarımız serbest bırakıldı. Ne alındı, ne verildi bunu zaman gösterecek. Tam bir dışişleri skandalı olan bu hadise bile büyük bir başarıymış gibi gösterildi.
Davutoğlu'nun başbakanlığında Yeni Türkiye hükümeti bundan sonra kendine nasıl bir yol haritası çizecek, Amerika ve ortaklarının İslam coğrafyalarında hayata geçirecekleri projelerin bir parçası mı olacak, yoksa NATO ülkesi olmasına rağmen bağımsız politikalar üretebilecek mi?
Tam bu nokta da iki hususa dikkat çekmek istiyorum.
* Amerika ve ortakları iki tür İslam algısı oluşturmaya gayret etmektedir. Birincisi ılımlı İslam dediğimiz proje; menkıbeler, masallar ve rüyalarla beslenen, hayata müdahale etmeyen ritüel İslam algısı. İkincisi IŞİD vb. örgütlerin ortaya koydukları vahşet görüntüleriyle donanmış İslam algısı.
Bu her iki İslam algısı şüphesiz Allah'ın dininin gerçek anlamda anlaşılmasının önüne geçme ve İslam Ümmetindeki uyanışı başlamadan bitirme operasyonudur.
Aslında Türkiye, Amerika ve ortaklarının pompaladığı her iki İslam algısıyla da sınanmış ve ağır darbeler almıştır.
Ilımlı İslam projesinin tam da merkezinde olduğunu düşündüğümüz Fethullah Gülen yapılanmasının Ak Parti hükümeti ve özelde Tayyip Erdoğan'a yönelik planlarının ne boyutlara geldiği ve hangi tehlikeleri beslediği hükümet tarafından anlaşılmış ve karşı mücadele başlatılmıştır. Eğer hükümet bunu bir cemaatin iktidar ve güç hırsı olarak görüyorsa çok büyük bir yanılgı içinde olduğunu da görecektir. Gerçekte bu yapılanma küresel güçlerin beslediği, büyüttüğü bir projedir. Teşhis yanlış olursa tedaviden sonuç alınmaz. Hükümet bu gerçeği görmeli ve küresel güçlerin kendilerine nasıl bir tuzak hazırladıklarının farkında olmalıdırlar.
* Türkiye, IŞİD vb. örgütlerin ortaya koyduğu İslam algısıyla da sınanmış, Suriye üzerinden küresel güçler bir kazık da buradan atmışlardır.
Suriye rejiminin iki üç ayda çökeceğini ve Türkiye'nin burada oynayacağı rol ile bölgenin en güçlü devleti olacağına inandırılan hükümet, Suriye'de iç savaştan yana olmuş Amerika ve yandaşlarının IŞİD vb. örgütleri Suriye'ye sokmasına ve beslemelerine ortak olmuştur. Amerika'nın Suriye planı tutmayınca da Türkiye eli kanlı örgütlerle baş başa bırakılmıştır.
Türkiye Amerika ve ortakları tarafından Suriye'de, Mısır'da, Libya'da, Irak'ta kandırılmış ve bunun bedelini ağır ödemektedir.
Sonuç olarak Ak Parti içerisinde Müslüman kimliğine inandığımız onca kardeşimiz var ve görev yapmaktalar. Bizler kardeşlik hukukumuzun gereği olarak onları uyarmak zorundayız.
Bizim tüm bu yazdıklarımızı/söylediklerimizi “Dost acı söyler ama doğru söyler“ bağlamında değerlendireceklerini umuyor; kendilerine bir de bizim gözümüzden bakmalarını öneriyoruz.
Bizler Yeni Türkiye'de emperyalizmin, siyonizmin tuzaklarına düşmeyen, yönünü Müslümanlardan yana çevirmiş özgürlükçü yeni bir hükümet anlayışı istiyoruz.
Vesselam...
islamianaliz