Hasan Karakaya
Yoga... Çakra... Reiki... Kadınlar, uzak durun bu şarlatanlardan!
Milli Eğitim Bakanlığı'nın, artık nereden icap ettiyse; "okul öncesi" ve "ilköğretim okulları"nda, "Yoga"ya "seçmeli ders" olarak yer vermesi, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Gerek Milli Eğitim;
"Bu yoga da nereden çıktı?" denilerek eleştiriliyor, gerek "yoga"cılar, birbirlerini yerden yere vuruyor!.. Çünkü bu işte iyi "para" var, iyi "rant" var!..
Dünkü Akit'te, Yoga Akademy tarafından yapılan bir açıklamaya yer verildi...
Açıklamada denildi ki;
"Bazı gazetelerde, Hinduizm ve Budizm tarikatlarına mensup sözde yoga eğitmenleri tarafından çocuklara hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, hatta onlara fiziksel ve ruhsal olarak zarar verebilecek hareketlerin ve öğretilerin uygulatıldığını üzülerek basından izliyoruz."
Açıklamanın devamında; Türkiye'de faaliyette bulunan "Hinduizm" ve "Budizm tarikatları"nın, yogayı sadece bir "paravan" olarak kullandıkları da ifade edildi.
Şu hâle bakın; kendi "tarikat"larımız yetmedi, şimdi de tarikat ithal ediyoruz.
SHRİ MATAJİ'YE SECDE!
"Yoga" denilince, benim aklıma Shri Mataji adlı "çam yarması" kadından başkası gelmiyor... Malûm, bu kadın, Nisan 2002'de Türkiye'ye gelmiş ve o güne kadar "alnı secde görmemiş" sosyetik kadınlar, bu kadının ayaklarına kapanmışlar ve resmen önünde eğilip "secde" etmişlerdi.
Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'na; "vinç" ile mi, yoksa "forklift" ile mi indirildiği belli olmayan bu "çam yarması kadın", salonda toplanan 3 bin 500 kişiyi "yoga seansı" ile aydınlatmıştı(!)
Shri Mataji adlı "çam yarması"nı Türkiye'ye davet eden "Sağlıklı Yaşam Derneği" yetkilileri, daha sonra, Kilyos'ta sadece "üye"lerinin katıldığı "özel ayinler" yapmışlar, bu ayinlerde "Mataji'nin, su yüzü görmeyen ayakları"nı yıkamışlar, sonra da bu "ayak suyunu kana kana içmişler"di!..
Mataji'nin yaptığı şuydu:
Herkes, ellerini uzatıp, başlarının üzerinde gezdirsin, içlerindeki "pozitif ve negatif enerji"yi hissetsin!.. Bunu yapanları "tebrik" ediyordu Mataji ve ekliyordu;
"Artık, hepiniz aydınlandınız!"
İşte bu "sahtekârlık"lara, işte bu "üçkâğıtçılık"lara, bu millet, özellikle de "sosyete"nin önde gelenleri "avuçlar dolusu para" ödüyor ve işin garibi, bazı "yaşam koçları"nın "cinsel istekleri"ne boyun eğip, onlarla yatağa giriyorlar!..
TELEVİZYONDAKİ ŞARLATAN!
"Enerji" dedim de, aklıma geldi... Birkaç ay önce, televizyonda izlemiştim...
"Bioenerji uzmanı" olduğunu söyleyen "şarlatan"ın biri, ellerini bir "cam kâse"nin üzerinde dolaştırıyor, "şimdi ne yapıyorsunuz?" diye soran "sunucu"ya; "Enerjimi boşaltıyorum" diye cevap veriyordu!..
"Enerjisi"ni boşalttıktan sonra, almıştı çakmağı eline ve kâseye tutmuştu...
Aaa o da ne?..
"Kâsenin içi yanmaya" başlamıştı...
Şarlatan, "bioenerjisini" göstermiş olmanın mutluluğu ile demişti ki;
"Vücudumdan çıkan enerji, gaza dönüştü ve işte gördüğünüz gibi yandı!"
Ya sonra?..
O an, "şarlatan"ın hesap edemediği bir şey oldu... Televizyon kameramanı, bu adamın, küçük bir tüpe "çakmak gazı" doldurduğunu, bunu da "çorabının içine gizlediğini" görüntüledi.
Tüpün ucunda "ince bir hortum" vardı... Hortum pantolondan yukarı çıkıyor, gömlekten, ceketin koluna uzanıyor ve adam hareket ettikçe de, "gaz" kâsenin içine boşalıyordu!..
Sizin anlayacağınız;
Kâsenin içinde "alev" alan "bioenerji" filan değil, "çakmak gazı"ydı!..
Bunu niye anlattım?..
İstedim ki, bu tür "şarlatan"lara, "sahtekâr"lara, "üçkâğıtçı"lara, "soytarı"lara ve işi "ırz düşmanlığı"na vardıran "sütübozuk"lara aldanmayın!..
Çünkü, bu işler, bazı "sahtekâr"lar tarafından bir "gelir kapısı" haline getirilmiş, bazıları tarafından da "kadınlarla cinsel temas" aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır!..
BURSA'DAKİ ŞEYH BOZUNTUSU!
Bunun "yoga" veya "çakra" ile ilişkisine geçmeden önce "Bursa'dan bir örnek" vermek istiyorum.
Malûm, Bursa'da Uğur Korunmaz adlı bir adam; "Nitelikli cinsel saldırı"da bulunmak, "tarikat" kurmak ve "tarikatın baş mevkiinde bulunmak" gibi suçlamalarla; 14 Aralık'ta Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "6 yıl hapis cezası"na çarptırılmış ve hapse atılmıştı...
İşte bu adam, 19 Eylül 2011'de çıkarıldığı ilk duruşmasında demişti ki;
"Bunların tamamı tarikatın gerektirdiği bir usul ve çabadır!.. Tarikata girerken bunların hiç birinden bahsedilmez... Uzun süreli sohbetler sonunda cinsel içerikli konular kendiliğinden oluşur... Müride ibadet için verilen ve adına 'virt' denilen zikir içeren sözler belirli süre tekrar edilir. Ve bunu yapan kişi kendiliğinden cezbedilerek gelir.
Benden badelenme ya da cinsel ilişki talep eder. Bunları kabul etmeme gibi bir tercihim olamaz!!!"
"Yuh" ki, ne yuh!..
Ulan, "tarikat" dediğin, "yol"dur!..
Senin tuttuğun, nasıl bir "yol"dur ki, baştan aşağı "sapıklık" dolu!..
Bu, ne menem "tarikat"tır, bu ne menem "şeyh"liktir ki; gözün "uçkur"dan başka bir şey görmüyor.
İşte o "mürit"(!)lerden bir "kadın"ın anlattığı "mide bulandırıcı" olay:
"Eşimin ısrarları üzerine, çocuğum ortada kalmasın, yuvam dağılmasın diye kendimi ateşe attım ve dergaha gittim... Uğur Korunmaz, bir yıl kadar sonra beni sır odasına kabul edip, badelenmem gerektiğini söyledi...
Anlatırken midem bulanıyor...
Sonra bana okuyup üflediği suyu içirdi... Suyu içtikten sonra hareketlerimi kontrol edemez hale geldim ve hocanın istediğini yapmak zorunda kaldım. Hem badelendim, hem cinsel ilişkiye girdim."
Hadi, bu kadın "cahil"dir, "aptal"dır, "saftorik"tir!.. Peki, "şeyh bozuntusu" olan senin yaptığın ne?.. Bu yaptığın, bir "fırsatçılık" ve dahi "sapıklık" değil mi?..
Allah cezanızı versin!..
Sizin gibi "sapık"lar, sizi gibi "şarlatan"lar, sizin gibi "soytarı" ve "uçkur düşkünü" adamlar yüzünden, "yüce dinimiz"e alçakça saldırılar yapılıyor!..
Madem "kadın düşkünü"sünüz, bu işe niye "din"i, niye "tarikat"ı karıştırıyorsunuz?.
Şu hâle bakın;
Adam, o suyun içine artık ne koyuyorsa, suyu "kadın"lara içiriyor, sonra da kadını uyutup "iğrenç emel"lerine ulaşıyor!..
"Yuh" ki, ne yuh!..
Ama, durun daha bitmedi...
Tabii, kabahat sadece onlarda değil... Kabahat, biraz da "kadın"larda... Ali Kalkancı'lar gibi "sahtekâr"lar görmüş bir ülkede, bu ne "cehalet"tir ki; "dinsel" işlere "cinsel" işlerin bulaşmayacağını bilmezler!.
Söyleyin Allah aşkına;
"Dinsel" işlerle ilgilenen bir adamın, "zina" gibi "cinsel" sapıklıklarla ne ilgisi olabilir?.. Adam "cinsel" bir yol tutturmuşsa, yaptığı işin "dinsel"likle ilgisi yoktur!.. "Dinsel" bir yolda ise de; "zina" ve "tecavüz" gibi "cinsel" işlerle ilgisi olamaz!..
Bunun, ikisi bir arada bulunmaz!..
Oluyorsa, orada "sapık bir emel" vardır ve özellikle kadınların buralardan uzak durması gerekir!..
DENİZLİ'DE BİR "ÇAKRA"CI!
Yazıya, "yoga" ve geçen yıl ölen Shri Mataji ile başladık, "bioenerji" ve "şeyh bozuntusu" ile devam ettik.
Peki, bütün bunların birbiriyle ilgisi ne?.
İlgisi şurada:
Bütün bu "şarlatanlık"ların, "soytarılık" ve "üçkâğıtçılık"ların "hedef kitle"sinde, maalesef "kadınlar" var... Kimi, kadınların "cahil"liğinden, kimi de "saftorik"liğinden yararlanıp, ya "para"larına göz dikiyor, ya da "namus"larına!..
Meselâ, Ödemiş Bozdağ'da Tevfik Akmuslu denilen bir adam varmış... Bu adam, maalesef "eski bir gazeteci" imiş... Herhalde "gazetecilik"te dikiş tutturamadığından olsa gerek, başlamış "Yoga!.. Çakra!.. Hipnoz!.. Bioenerji!.. Reiki" işleriyle meşgul olmaya!..
Bozdağ'daki "dağ evi"nde; "Reiki"ler, "meditasyon"lar yaptırıyor ve "çoğunluğu kadın" olan müşterilerine "Geçmiş Yaşam Terapisi" uyguluyormuş!..
Bütün bunları yaptırıyormuş ki;
"Pozitif enerji" ortaya çıksın ve "kök çakra" açılsın!..
Peki, "Reiki 1 ve Reiki 2" vücudun hangi bölgelerine uygulanıyor?..
Ne ilginç değil mi;
O bölgeler, "anüs" ve "üreme sistemi"ni kontrol eden bölgelermiş!..
Yazın Bozdağ'daki "dağ evi"nde, kışın da Nazilli'deki "büro"sunda bulunan işbu Tevfik Akmuslu, kendisine gelen "başörtülü" müşterilerine, zaman zaman "Allah"tan, "marifetullah"tan, "namaz" ve "oruç"tan da söz ediyormuş!.. Onlar "dindar" ya, oradan giriyormuş damara!..
"Kadınların iddiası" şu ki;
İşbu Tevfik Akmuslu, kadınlarla yaptığı "özel sohbet"lerde, onlara; "İçinizdeki pozitif enerjinin uyanması için, kök çakranın açılması gerekir... Bunun için de cinsel ilişki kurmamız lâzım... Ancak bu şekilde marifetullaha ulaşırsınız!..
Bu, sistemin bir gereğidir!..
Sistem böyle çalışır!" diyormuş!..
Sonra?!?..
Sonrasında, kadınlar "uykuya" dalar, "iradeleri ellerinden alınır" ve dooğru yatağa!..
Adam Hindistan'a gitmiş ya, "hipnoz" tekniğini de herhalde orada öğrenmiş!..
Kadınlar diyorlar ki;
"Onunla yattığımızdan, maalesef kocalarımızın haberi yok... Zaten, kimsenin yüzüne bakamıyoruz ki, kocalarımızın ve çocuklarımızın yüzüne bakabilelim.
Bu utancı yaşamış kadınlar olarak diyoruz ki, bizim yaşadığımız bu iğrençliği, diğer kadınlar yaşamasın!"
Haber merkezimizden bir arkadaşımız, Tevfik Akmuslu adlı bu adamla dün temas kurdu ve "kadınların iddiaları"nı sordu kendisine...
Akmuslu; "çakra"yı, "reiki"yi ve hatta "hipnoz"u doğruladı... Bozdağ'daki "dağ evi"ni de doğruladı...
Uzun lâfın kısası;
Bana "mektup" yazan Ş.Y. adlı hanımın söylediği "isim ve yer"lerin tamamını doğruladı!..
"Adalet Bakanlığı'na bağlı cezaevlerinde seminerler" verdiği de, "bazı üniversiteler" ile "Lions" ve "Rotary" kulüplerinde "konferanslar" verdiği de doğru!..
Bütün bunları yapmış olması umurumda değil... Belki "doğru şeyler" de anlatıyordur ama ben, "dağ evindeki zinalar"la ilgileniyorum...
Ve soruyorum Tevfik Akmuslu'ya;
"Dağ evine çağırdığınız kadınları hipnozla uyutup, onlarla cinsel birliktelik kuruyor musunuz?"
Bütün sorum bu!..
Pardon, bir soru daha:
"Kadınlarla birlikteliklerinizi kameraya alıp, onları bu seks kasetlerini açıklamakla tehdit ediyor musunuz?"
Açık ve net söylüyorum:
Bu yazıma "cevap" gönderebilir, ya da beni "mahkeme"ye verebilirsiniz...
Ama, şunu bilin ki; henüz "bildiklerimin hepsini" açıklamadım!..
Şimdilik bu kadarını söylüyor ve özellikle "kadınlara" seslenmek istiyorum;
Sizler, bu kadar mı "cahil"siniz, bu kadar mı "saftorik"siniz ki; kâh "Yoga"cılara, kâh "Bioenerji"cilere, kâh "Çakra"cılar ve "şeyh bozuntuları"na inanıp, onların "iğrenç emelleri"ne teslim olursunuz?!?..
Bu kadar "cahillik",
Bu kadar "saflık" olur mu?..
YOGA DA NEREDEN ÇIKTI?
Bir çift söz de, Milli Eğitim Bakanı sayın Ömer Dinçer'e...
Söyleyin Allah aşkına;
Bu "Yoga dersi" de nereden çıktı?..
Hele de, ortalık "şarlatan"la, "soytarı" ve "ırz düşmanları"yla kaynarken!..
Çocuklara, illa bir "ruhsal eğitim" vermek istiyorsanız, "dua"yı öğretin, "maneviyat"ı öğretin!..
"Allah"ı tanıtın, Allah'ı...
İşte, "Yoga"cıların, "Bioenerji"cilerin, "Çakra"cıların yaptıkları ortada!..
Bu adamların çoğu, "kadınlara musallat" olmuşken, şimdi de "çocuklarımızı" mı ateşe atacağız?..
Ne olur;
Vazgeçin şu "Yoga saçmalığı"ndan!..
Ve kadınlar;
Siz de "uyanın" şu "hipnoz"lardan!..
Zira, adamların göz diktikleri sizin "para"larınız ve "namus"larınızdır!..
Tanıyın bu;
"Irz düşkünü sapıkları!"
Uğur Mumcu mu aydın?
Hani; "Kör ölür badem gözlü, kel ölür sırma saçlı olurmuş" derler ya, Cumhuriyet gazetesi de, yeniden "Uğur Mumcu'yu pazarlamaya" başlamış... Uğur Mumcu'nun hiçbir yerde yayınlanmamış konuşmaları, "Yakında Cumhuriyet'te" imiş!..
Tabiî, "okuyucuyu hazırlamak" için, Mumcu'dan "spot cümleler" yayınlamış Cumhuriyet... Uğur Mumcu, konuşmalarından birinde demiş ki; "İmam Hatip Okulları ne işe yarar?..
Bunlar imam-hatip olmuyorlar; yargıç, savcı, kaymakam oluyorlar. (...) 2000 yılına doğru baktığımızda Vali İlâhiyat Fakültesi mezunu, Emniyet Müdürü İslâm Enstitüsü mezunu, Kaymakam imam-hatip mezunu olacak?"
"Dizinin anonsu"na bu cümleleri koyan Cumhuriyet, aynı anonsta, Uğur Mumcu'nun şu sözlerini de kullanmış, iyi mi;
"Anayasa'ya koymuşlar.. Kimse inancından, düşüncesinden dolayı kınanamaz... Doğru, kınanamaz ama 15 yıla mahkûm olur!"
Peki, sormak lâzım değil mi; Uğur Mumcu'nun hedef aldığı "imam-hatip mezunları"na vermek istediği "ceza" nedir?..
"Ömür boyu köleliğe mahkûmiyet" değil mi?..
Mumcu istiyor ki; imam-hatip mezunları "zenci" olsun, "köle" olsun ve daima "beyaz efendi"lere hizmet etsin!..
Bu adamı "aydın" zannettiğime yanarım!..
Meğer o da "Kemalist düzen bekçiliği" yapıyormuş!..
yeniakit