Ahmet Taşgetiren
Yoksulluk iklimi
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı insanların yaşadığı yoksulluğu nasıl anlar?
Ya Hazine ve Maliye Bakanı?
Muhalefet liderleri nasıl anlarlar memleketin yaşadığı yoksulluğu?
Diyelim insanların derin yoksulluk teneffüs ettiklerini anladılar, ne hissederler bunun karşılığında?
Derin bir yoksulluk duygusu yaşanıyor şu anda ülkede. Ben, gazetecilik – yazarlık hayatımda böylesine derin yoksulluk duygusu yaşandığına tanık olmadım.
Herkes – herkes demeyeyim, ülke servetinin yüzde 80’ini elinde bulunduran ve mevcut ekonomi- politikalarla servetine servet katan yüzde 10’luk kesim değil tabii ki- attığı her adımda yoksullaşma rüzgarının yüzüne vurduğunu hissediyor.
Dibe vurmuş olanlarımız var. Onlar devletimizin müşfik (!) kanatları altında yaşıyor olmanın doyumu içindeler. Nasıl bir doyumsa o. Hayır, devletin bu ilgisinin üstünü çizmiyorum, çizmem, ama bu ülkede milyonlarca insan o halde yaşıyor olmaya mahkum hale gelmişse, o ülkede yoksulluğun fırtınaya dönüşmüş olmasını yadırgamamak gerekiyor.
O kesim mesela, bir gün içinde bulundukları şartları yırtıp atabileceklerine dair bir umut taşıyor olabilir mi? Devletin öyle bir programı var mı? “Derin yoksulluğu bitirdik” denmişti bir ara. Gidin şimdi bakın yoksulluğun kimi yüreklerde nasıl derinleştiğine.
O kesim değil şimdi yoksulluk rüzgarını yüzlerinde hissedenler…. Onlar zaten yoksulluğu bir hayat tarzı haline getirmiş olanlar. Ben devleti yönetenlerin yerinde olsam, günde demeyeyim haydi, en azından haftada bir kere o ailelerin sofrasına oturup kuru soğanla ekmek nasıl yenir, ya da bir yardım paketinden çıkan makarnaya nasıl kaşık sallanır, üniversite mezunu işsiz genç nasıl kıvranır, onu görüp yaşamak isterim ve nasıl bir ülkeyi yönettiğimi bir kere daha idrak edip ona göre çalışırım, yaşarım.
O kesim değil, dedim, yoksulluk rüzgarını yüzlerinde hissedenler… Orta gelir diye bir “efsane”miz vardı ya… Beyaz yakalı, mavi yakalı dediklerimiz…. Çocuklarını özel okula gönderme lüksü yaşayanlar… İyi bir semtte, site içinde, devlet okulu ise öğretmenleri seçilmiş bir muhitte hayatlarını sürdürenler…. Evlerine iki maaş girenler mesela…. Arabası olanlar, modeli eskidiyse modelini yenilemek isteyenler, ev almayı planlayanlar mesela…
Şimdi onlar, maaşlarının asgari ücrete ne kadar yakınlaştığını düşünmeye başladılar. Araba varsa depoyu doldurmak problem oldu. Arabanın vergileri, muayenesi, hele sigortası, kaskosu…. Nasıl çıkılır bu hesapların içinden alınan maaşla?
Bir ortamda bir akademisyenin “Ayda bir kere bile dışarda yemek yiyemez hale geldik” sözünü naklettim de, sonra, acaba bunu naklettiğim ortamda insanların evin ekonomi çarkını nasıl döndürdüğünü görmezden mi gelmiş oldum diye hayıflandım.
Kıymanın ucuz marketlerde 200, normal kasapta 250 liraya çıktığı, diğer et ürünlerinin yanına yaklaşılamadığı bir dönemde, insanların evine giren et azalıyor, süt azalıyor, meyve sebze azalıyor. Bir markette iki kaşara tanık oldum. “Şunu alma abi, dedi görevli, o uyduruk bir kaşar.” Yoksulluk iklimine göre “kalitesi düşürülerek ucuzlatılmış ürünler” üretiliyor.
O ekmek üreticileri temsilcisini hapse attık ama, insanların karnının tahıl ürünleriyle doyduğu bir zamanı yaşıyoruz. Ekmeğe, simite ulaşmak bile artık “güç yetirme” ifadesiyle dillendirilebiliyor.
Orta gelirliye ev sahibi olabilme kampanyası mesela hangi orta gelirli grubun ödeme imkanlarına hitap ediyor?
Şu anda Türkiye’de aylık geliri ne kadar olan insanlar orta gelirli kabul ediliyor ve bunların genel nüfusa oranı ne?
Yoksa orta gelirli grupla pazarlama yapıp, bina stoku bulunan müteahhitlerin finans tıkanmasını çözmek mi planlandı?
Muhalefet temsilcileri bir ara pazarlarda geziler yaptılar. Çığlıklarla buluştular. Şimdilerde “6’lı Masa’nın iç gündemi”ne kısıldılar. Bu da iktidarı memnun ediyor. Daha doğrusu tam da iktidarın istediği biçimde “Çoklu yönetimin sıkıntısı” “Tekli iradenin sorun çözücülüğü” gibi bir temayı besliyor. “Ortak akıl” kimsenin aklına gelmiyor.
Oysa asıl siyaset minderi iktidarın ekonomi – politikasının dibe vurmuş olması olmalı. Yoksulluğun ülke iklimi haline gelmesi.
Açık söyleyelim; bunu hak etmiyor Türkiye. Orta sınıfın yoksullaşma duygusu yaşadığı Türkiye, bunu akıl almıyor. Ama geldik buraya. Geldik ev kiralarına yetişmenin evlere karabasan gibi çöktüğü zamana…
İktidar sözcüleri yukardan aşağıya ekonomide zafer naraları atmıyor mu? Ne denebilir ki! Hele o gülücükler, hele o gözlerdeki ışıltı yok mu? Sözün bittiği yer.
BAHÇELİ’NİN 'ERDĞAN HEYECANI' ARTTI
Devlet Bahçeli, evet, Erdoğan’ı yüzde 50 artı 1’e çekti, ortağı oldu, destekledi. Bu seçimlerde de destekleyeceğini ilan etti. Ancak bir süredir olur olmaz yerde Erdoğan’a desteğini tekrarlama ihtiyacı hissediyor.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş güpegündüz sokak ortasında öldürüldü ya. Öldürenler MHP ile iltisaklı çıktı ya. Onu görevden Bahçeli almıştı ya. “Görevden almak benim sırrım” demişti ya. O arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Sinan Ateş cinayeti ile ilgili iltisakları ortaya koyduğu iddia edilen bir MİT raporu sunulmuştu ya. İşte cinayetten sonra 10 gün susup ilk konuşmayı yaptığı grup toplantısında Bahçeli, durup dururken “Seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyeceğini” açıklayıverdi. Herkes “ne alaka?” dedi. Sonra MHP istişare toplantısında işi bu defa daha ileri götürerek “6’lı Masayı bile Erdoğan etrafında birleşmeye” davet etti. . Şimdi herkes bu heyecanın arkasındaki 'sır'rı anlamaya çalışıyor. Acaba MİT raporunda iltisaklara ilişkin ne yazıyor olabilir?