Selâhaddin Çakırgil
'1000'inci yılında '28 Şubat..'
Birilerini 'tahrik etmek', birilerine 'nanik yapmak' için değil, başlıktaki ibare..
Evet, dün 28 Şubat Zorbalığı'nın 20. yıldönümü idi. Ama o zamanlar 6-7 yaşında olanlar şimdi 26-27 yaşındalar ve bırakalım, eski darbeleri ve facialarını; 28 Şubat Darbe Zorbalığı'nı bile, 'Bir varmış- bir yokmuş..' gibi bir masal havası içinde dinliyorlar..
Böyleyken, yazının başlığındaki bu bin yıl nereden mi çıktı?
28 Şubat 1997tarihinde yayınlanan ve Erbakan Hükûmeti'nin düşürülmesiyle sonuçlanan askerî muhtıra zorbalığı günlerinde anlı-şanlı generallerden kimisi, '28 Şubat, 1923'den beri varolan bir sosyal gerçekliktir' diyordu; kimileri de, '28 Şubat'ın bin yıl süreceğini, gelecek bin yılı da aydınlatacağını' söylüyorlar ve bu sözler ekranlardan, hışımlı generallerin dudaklarından sâdır oluyordu.
Hatırlıyor musunuz, Genelkurmay'da (İ. K.) adında bir Başkan vardı; 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden beri hep TSK içindeki ihtilalci kadrolar içinde yer almış birisi olmasına rağmen, kendi biografisinin yazıldığı kitapta, sanki kendisinin Başkanlığı döneminde Genelkurmay'da 28 Şubat diye bir zorbalık hiç olmamış gibi, ondan hiç söz ettirmemişti.
Kendisinden sonra gelen ve 2. Başkan olan ünlü general ve diğerleri ise medyaya fermanlar yağdırıyor ve ekranlarda öne çıkarılacak ya da gazetelerde manşete çekilecek en çarpıcı cümleleri bile dikte ediyor ve hattâ işine son verilmesi gereken medyacıları bile bizzat belirliyorlardı.
Nasıl belirlemesinler ki, medyanın anlı-şanlı Gn. Yyn. Md.leri, birer 'sivil general' havasında, 'Paşam, yarın nasıl bir manşet istersiniz?' diye komut bekliyorlardı.
***
Hattâ Erbakan Hükûmeti'nin yıldız bakanlarından sayılan A. G'nin Washington'da görüşmeler yaptığı sırada, 2. Başkan olan bu General, çevik bir hareketle hemen Washington'da da hazır oluveriyor ve dönemin Amerikan Dışbakanı Madeleine Albright'ın da bulunduğu bir toplantıda, 'Ben ve arkadaşlarım, bu Hükûmet'le mücadelede kesin kararlıyız..' diyordu ve Albright da, 'Aman, ne yapacaksanız, Meclis aritmetiğini değiştirerek yapınız..' diye yol gösteriyor ve onlar da bu tavsiyeye uygun hareket ediyorlardı.
Nitekim, o günlerde Genelkurmay'a çağrılan Yüksek Yargı mensuplarına verilen brifinglerde, 'yargının ve hukukun aslî vazifesinin laik- kemalist resmî ideolojiyi korumak' olduğu bir güzel öğretiliyordu.
***
Aynı şekilde, Erbakan Hükûmeti'nin ortağı olan Tansu Çiller liderliğindeki DYP'nin m.vekillerini Genelkurmay'a çağırıp istifaya zorluyorlardı. Ki, bu yolla bazı m.vekillerini koalisyon ortağı DYP'den ayırıp, yeni bir parti bile kurduruyorlardı. O zaman da merhûm Muhsin Yazıcıoğlu ve 7 arkadaşı meydana gelen noksanlığı dolduruyorlar ve Hükümet'te Erbakan başbakanlıktan ayrılıp, başbakanlığın Tansu Çiller'e verilmesini istiyorlar ama o zaman da C. Başkanı Demirel, 'Siz, sayısal ağırlığınız olsa bile, siyasal ağırlığınızı yitirdiniz..' diyerek darbeci generallere liderlik yapıyordu..
***
Ve..'Ol saltanatın, o nemrudlukların, yeller eser şimdi yerinde..' diyebiliriz demeye hazırlanırken..
Geçmişten beri 'isminin açıklanmasını istemeyen yüksek rütbeli'lerin gayriresmî sözcüsü durumundaki malûm gazete, evvelki gün, fitnelerin tezgahlandığı 'in'inden başını çıkarıp, 'Karargâh rahatsız..' diye, eski şeytanî entrikaların denemesine bir daha girişti.
***
Niyeymiş, 'Genelkurmay'dan görüş alınmamış..'
Bu, başörtüsünün Emniyet ve Yargı'dan sonra Askeriye'de de serbest hale getirilmesi ve bu sûretle bütün kamuda böyle bir problemin kalmadığı son düzenlemeden sonra, -9 yıl önce Meclis'te başörtü konusunu halleden ve 411 oyla alınan kararın ertesi günü-
'Kaosa kalkan 411 el..' diye manşet atışı çağrıştırıyordu.
***
Zannettiler ki, '15 Temmuz'daki o müthiş direniş bir yol kazası idi, bir daha tekrarlanmaz..
Ama geçti o günler ve inşaallah halkımız kazanımlarını zorbaların lütuf ve insafına terk etmeyecektir. Bin yıllık sanılan o rüyaların sona erdiği görülecektir.
stargazete