Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

2020’ye girerken tiraj raporu

2020 yazılı basın için tam bir felaketti.. Tirajlar tepetakla oldu. Saygınlık, inanılırlık, ciddiyet daha da kötü.. Hatta bu media savunduğunu yüceltmez küçültür. Hani derler ya “bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.”

Sosyal media yükseliyor ama, o piyasa atomize olmuş durumda. Sabitesi yok. İnanılırlığı da.

Ratinglerde öyle. Konvansiyonel media çöküyor.

Artık 1 milyon tirajı olan gazete yok. İlk 6’nın resmi tirajı bile 1 milyon etmiyor.

Sıralama da altüst oldu. Zaman zaten yok artık. Hürriyet 3. sırada erimeye devam ediyor. Sözcü 2. sırada, Sabah az farkla 1. sırada. Posta 4. sırada.

Tirajını 200 binin üzerinde gösteren 3 gazete var: Sabah, Sözcü,  Hürriyet.

100 binli rakamlarda 8 gazete var. Ama aslında onların 5’inin toplamı 200.000 etmez.

Daha önce de yazdım. Gerçek tirajın en büyük alıcısı kamu, merkezi hükümet, belediyeler, KİT’ler, BİT’ler, resmi kurumlar. Ordu, yargı vs. Diğer 2. büyük grub, vakıf, dernek, sendika, oda, şirket, berber, otel vs. Promosyonları da çıkarsanız, gerçek tirajın ancak dörtte biri bayiden alınıyor.

50.000’in üzerinde 5 gazete var. Bunun da 2’si spor. 

21 ulusal gazeteden 3’ü 10.000 seviyesinde.

Bu gazetelerin en çok okunan sayfaları 1. sayfa, spor ve magazin. En az okunanlar ekonomi, dış politika, kültür-sanat dedikleri yazılar ve haberler.

2020 sonuna gelindiğinde muhtemelen bu tirajlar en az dörtte bir daha düşmüş olacak.

Zaten gerçek tirajları ve kurumsal alımları düşseniz, gerçek tiraj, açıklananın dörtte biri bile değil

Peki 2019 başında durum neydi? Sabah 1. gazeteydi. Tirajı 320.000. Bugün, 244.000 seviyesinde ve 2. Sırada. O gün 297.000 ile 3. Sırada olan Sözcü bugün 241.000 ile 2. Sırada. 2019 başında 307.000 ile 2. Sırada olan Posta bugün 160.000 ile 4. Sırada. O gün 282.000 tirajla 4. Olan Hürriyet bugün 207.000 ile 3. Olmuş.

Milliyet 2019 başında 140.000 ile (Bugün 15.000) 5. Sırada iken, bugün Türkiye 128.000 ile 5. Olmuş. Türkiye 1 Ocak 2019’da 135.000 ile 6. Sırada idi. 135.000 ile o gün 7. Sırada olan Takvim, bugün 101.000 ile 10. Sırada.

Aslında bu tirajların gerçek olmadığını, gerçek olan rakamların da nasıl dağıldıklarını yukarıda yazdım.

Gazetelerin internet sayfalarındaki bakılma sayıları çok daha yüksek. Ancak “alışmış kudurmuştan beterdir” derler ya, aynı alışkanlıklar orada da sürdürülüyor. “Tıklama” sayısına bakıldığı için, eksik ve kışkırtıcı haber yazım teknikleri, fotoğraf altı spotlarla bir haberi birçok kez tıklatarak, sanal ortamda “sanal tiraj” üretiyorlar.

Ve media bu “sahtecilik” üzerinden BİK üzerinden kamuyu, “tıklama” sayısı üzerinden özel sektördeki reklam vereni ve okurlarını aldatmaya devam ediyor. Tabii bu “sahtecilik”, alan memnun, veren memnun olunca “din, ahlak ve hukuk” açısından da “suç” oluşturmamış (mı) oluyor!

Bu ve buna benzer daha birçok ahlaki zaaf içeren uygulamalar sebebi ile media için için yanıyor ve çürüyor. Sistem çöküyor. Manzara ortada. Bu “hastalık” hastalık olarak görülmediği için de tedavisi mümkün olmadığı gibi, geleneksel medianın rahminde gelişen sanal media da aynı hastalıkları tevarüs ederek, sirayet ile malül olarak doğuyor.

Orada da ne varsa burada da var. Troller, media tetikçileri vs. vs. Burada bu işler daha kolay. Bir de sayıları çok daha fazla olunca maliyetler de düşüyor. Uluslararası sistem de bu işe daha kolay sızabiliyor. Zaten sosyal media, arama motoru ayağı onların elinde olunca, onlar daha kolay manipüle edebiliyorlar.

Bakın “Media ahlakı” diye bir şey kalmadı sanki. İşin tadı kaçtı, adabı da! Bu işin gazetesi neyse radyosu-TV’si, diğer mecraları da aynı aslında. Hepsi birbirine benziyor.

Bilmem biliyor musunuz Mu Tv’ler filan toplumumuzun ortalama zeka yaşını 14 gibi görüp, senaryolarını ona göre dizayn ediyorlar. Boşuna 300 kelime ile konuşur olmadık. Ya hu, yeni nesil Türkçeyi konuşamaz halde.

Okur gazeteler de ne arıyor, ne okuyor, o da bir başka alem. Tencere yuvarlandı kapağını buldu. Okur gazetesini, gazete okurunu üretti. Biz hep birlikte kendimizi değiştirmemiz gerek. Bu gidişat iyi değil, yarın çok geç olabilir. Media insanların beynine, kalbine, vijdanına dokunuyor. Hep birlikte kirlettiğimiz havayı teneffüs ettiğimiz gibi bu mediadan besleniyoruz. Suyu filitre ediyoruz da, medianın filitresi de yok! Sonu belli olan bir felakete doğru, yokuş aşağı, koşarak gidiyoruz sanki!

Maalesef, şu basit çıkar ilişkileri, yalan beyan ve kaynak kullanımı sebebi ile kimse bu konuları açıkça konuşamıyor. Yani bir “Şûra” da yapılamıyor. Tehditler, fırsatlar, çözüm teklifleri, altyapı sorunları dile getirilemiyor.

Siyaset, bürokrasi, iş dünyası, STK’lar bu platform üzerinde yükseliyor. Bu platform çatırdıyor. Çökerse herkes altında kalacak. Bu kendi kendimizi aldattığımız alan, yabancıların işgal ve istilasına uğruyor. Kendi kendimizi yiyip bitiriyoruz. Hepimiz bir diğerimizin dediğini reddettiğimiz, kimse bir birini dinleyip, anlamadığı için bir birimizi yiyip bitiriyoruz. 

Bir birimizin iddialarını reddederek birbirimizi nötralize ettiğimiz için meydan komploculara kalıyor. Bu defa da insanlar neye inanacaklarını şaşırıp agnostik oluyorlar.

Ey media, giderek uyuşturucu ve fuhuş batağına saplanan, bu hedosnist, agnostik, intiharın eşiğindeki bu maceracı, aileden uzaklaşan, inanç, tarih ve gelenekten uzaklaşan bu toplumda en büyük paylardan biri de senin payın! 

Eserinle övünmek istersen övünebilirsin.

İyilik ve güzelliklerde anlaşamayanlar, yanlışta ve ifsatta ne kadar kolay anlaşıyorlar..

Biliyorum, bunları yazınca yine birilerinin canı sıkılacak. Savcılar soruşturma açmayacak, BİK açıklama yapmayacak, İletişim Başkanlığı da bu konularda sessiz kalacak.

Dilekçem onlara değil zaten. Onlar bunu benden daha iyi biliyorlar. Hakk’a ve halka arzımdır. Hak zaten biliyordu, ben bari dilimle söyledim, haksızlıklar karşısında susanlardan olmayayım diye yazdım bunları. 

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1100 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar