Hasan Karakaya
28 Şubat'ın vatanseverleri, bugün oldu Baassever!
Bu memlekette ne kadar da "vatansever"(!), ne kadar da "ulusalcı" varmış meğer!.. "Arşiv" sayfamızı yapan arkadaşlar, öyle bir başlık atmışlar ki, tam isabet;
"Uçak düştü, kel göründü!"
Sonra da; "düşen uçak"tan çekilen "Türk medyasının fotoğrafı"nı vermişler.
Meselâ, Cumhuriyet gazetesi; "Neden alçak uçuş?" diye sorup, "Esed'in sözcülüğü"ne soyunurken, aynı gazetenin "köpeksever" yazarı Bekir Coşkun, Erdoğan ve Esed için demiş ki;
"İnsanların ahmaklığı ve din duyguları üzerine kurulup oturmuş iki insan!"
"O kafa"ya göre;
Halk, hep "ahmak"tır.
Çünkü "köpek"'leri sevmez, "köpeklere özgürlük" tanımaz ve onları hep "tasma" ile gezdirir!..
Dolayısıyla, "köpeklerin efendisi" Bekir Coşkun'dan da böyle bir halkı sevmesi beklenemez.
BUNLAR KİMDEN YANA?
Ben Bekir Coşkun'un tavrını az çok anlıyorum da, Milliyet'ten Kadri Gürsel ne demeye çalışıyor, onu anlamakta zorlandım.
Bir-iki ekrana çıktı ya, herhalde kendisini "uzman" zannetmeye başladı.
Eee, "uzman" olunca da, elbette "görüş" açıklayacak... O da açıklamış:
"CIA'nın Türkiye'de üslenerek Suriyeli isyancılara silah dağıttığı, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın da bu silahların parasını ödediği yolundaki iddialar Batı basınında sıkça karşımıza çıkıyor.
Bu durumda Şam rejiminin kendisine Türkiye'den yönelmiş bir hasmane tutumu algılayıp buna mukabele etmesi eşyanın tabiatı gereğidir."
Sormak lâzım Kadri Gürsel'e;
"Sen kimden yanasın?"
"Bizden" yana mı,
"Esed"den yana mı?..
Türkiye'nin, taa başından beri "Suriye halkına özgürlük" talep etmesi "hasmane bir tutum" oluyorsa, niye sürekli "insan hakları"ndan, "demokrasi" ve "özgürlük"lerden dem vuruyorsunuz ki!..
Bunlar "hasımlık"sa;
Ekranda "laga-luga" yapmayı bırakın da, kafamız şişmesin!..
Ya, Necati Doğru'ya ne demeli?.. Benim bildiğim, "bozuk saat" veya "pili bitmiş saat" bile, hiç olmazsa günde iki defa "doğru"yu gösterir. Ama Necati Doğru'da, o da yok!..
Hele bakın şu dediğine;
"Türk savaş uçağı nerde vuruldu? Suriye bizim uçağı gelip Konya'da mı, Adana İncirlik'de mi vurdu? Türk milleti aptal mı? Bu soruyu sormaz mı?"
Valla, Türk milletinin "zekâ"sından hiç kuşkum yok... Ama, Necati Doğru'ya kefil olamam.
Çünkü, böyle bir soru sorabilmek için, "it dalaşı" diye bir kavramdan haberdar olmamak gerekir ki, bu kavramı; bırakın "kefal"leri, mesleğe yeni başlayan "tıfıl" gazeteciler bile bilir.
Öyle ya;
Yunanistan ve Türkiye arasında yıllardır "sınır ihlâlleri" yaşanır, yıllardır, hem de "bomba yüklü" uçaklarla "it dalaşı" yaşanır ama, bu ihlaller, "karşılıklı nota"larla geçiştirilir!.. Yani, her iki ülke de, "sınırı ihlâl ettin" diye, kalkıp da uçak düşürmeye kalkışmaz!..
Suriye "fırlattı" ise bu demektir ki, Beşşar Esed, kafayı iyice "tırlattı!"
Necati Doğru bunu bilmez mi?..
Belki de bilemez...
"Ekonomi" yazan bir adam, kalkar da "dış politika"ya el atarsa, "sınır ihlâli"ni de karıştırır, "it dalaşı"nı da!..
Bir de, "yaşlılık" eklenince!!!..
ERGENEKON İŞİ Mİ?
Haa, sanmayın ki; "kel"leri görünenler sadece Bekir Coşkun, Kadri Gürsel ve Necati Doğru'dan ibarettir!..
Bu memlekette o kadar "ulusalcı" var ki; düne kadar "vatansever"diler ama bugün "Esedsever" olup çıktılar!..
Ne garip değil mi;
"28 Şubat süreci"nde hepsi de birer "postalsever" olan ve "vatansever" edalarıyla Türkiye'ye "nizamat" veren bu "ulusalcı" taife, bugün tam bir "Baassever" olmuş durumda...
Aslında, yadırgamamak gerekir.
Çünkü, ölesiye destek verdikleri "28 Şubat Cuntası"nın nihaî hedefi de, Türkiye'yi "Baas türü bir rejim"e sürüklemekti!..
Çoğunun "Ergenekoncu" olduğu ortaya çıkan "28 Şubatçı"ların medyadaki uzantıları ise, herhalde şöyle düşünüyor olmalıdır:
"Madem Baas'ı Türkiye'ye getiremedik, o halde Suriye'deki Baas'a destek verelim!'"
Durum bu mudur?..
"Düşürülen uçak"tan bakınca, böyle bir fotoğraf çıkıyor ortaya...
Başta okurlarım olmak üzere, birçok insan; işte bu "kafa"ların yazdıklarına bakınca, ister istemez bir "kuşku"ya kapılıyor...
Malûm, "Balyozcu generaller"in hazırladığı "savaş plânı"na göre; "Ege'de kendi jetimizi düşürecek ve Yunanistan'a savaş ilan edecek"tik!..
"Acaba" diyor insanlar;
Suriye'nin düşürdüğü uçağın 2 pilotu, sınırı kasıtlı olarak mı "ihlâl" ettiler?..
Pilotlar ve onları "keşif uçuşu"na gönderen komutanlar, bir hafta önce, Rusya'nın; Kesap'ta, bir "radar üssü" kurduğunu ve bu üsteki radarların, "çok alçak uçuşları" bile tesbit ettiğinin bilmiyorlar mıydı?..
Elbette biliyorlardı...
O halde;
Bu görevi "kim" verdi?..
Ya da; pilotlar her şeyi bile bile mi "ihlâl" etti sınırı?..
Bu işte;
Bir "Ergenekon parmağı" var mı?..
İnsanlar, bunu soruyor!..
DAVUTOĞLU'NUN AÇIKLAMASI
Hemen söyleyeyim... Ben, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı "açık ve net açıklama"nın doğruluğuna yürekten inanıyorum.
Sayın Davutoğlu diyordu ki;
"Uçağımız solo uçuş yapıyordu, yani tekti. Eğitim amaçlıydı ve silahsızdı. Riskli bir yönetime gönderilmiş olsaydı, silahsız ve tek gönderilmezdi. Türkiye'nin kendi radar sisteminin testini yapmakla görevliydi. Görev kimliği de açık bir uçaktı.
Bu uçuşlar ilk defa yapılan bir uçuş da değil. Alçak uçuş yapma sebebi de odur. Radar testleriyle alakalı.
Ayrıca Suriye sınırına 13 mil uzaklıkta bulunuyordu, yani uluslararası hava sahasındaydı. Konrolü kaybettikten sonra Suriye karasularına düştüğü tespit edildi.
Suriye aksini iddia etse de, vurduğu uçağın Türk uçağı olduğunu biliyordu..."
Dedim ya;
Sayın Davutoğlu'nun yukarıya bir bölümünü aldığım açıklamalarının doğruluğuna yürekten inanıyorum.
Ne var ki;
"28 Şubat süreci"nde yediğimiz kazıklar ve "cuntacı"ların yeni yeni ortaya çıkan "tuzak"larından sonra, birilerinin "savaş arzuları", acaba "şehvet"e mi dönüştü diye sormadan geçemiyor insan!..
Nasıl sormayalım ki;
"Ergenekon'un başının ezilmediğini" ve "yeni bir kalkışma" için her yolu deneyebileceğini hemen herkes biliyor.
"Yunanistan'la savaş çıkartamayan" Ergenekoncular, niye "Suriye ile savaş"ı denemesinler ki?!?..
Böyle bir savaş; mevcut hükümeti "yıpratacak" ve hele hele "düşürecek" ise, bırakın Suriye'yi, Ortadoğu'yu bile ateşe verirler!..
DAVOS'UN İNTİKAMI MI?
Çünkü bunlar, "İsrail'in güdümünde"dirler... Ehh, İsrail'in de, Davos'taki "One Minute"den dolayı, alacağı bir "intikam" vardır!..
Lütfen dikkat edin;
Düne kadar Suriye ile "düşman" olan İsrail, bugün "Esed'in yanında"dır ve hatta "en baş destekçisi"dir!..
Öyle bir "dost"lar ki;
Suriye'deki "halk muhalefetini ezmek" için kullanılan "PKK'lılar"ın eğitimini İsrail ve Rusya birlikte vermektedir!..
Suriye'yi böylesine savunan bir İsrail, eğer "Ergenekon" gibi, Esed'i de kuşatmış ve ona da hükmediyorsa, "uçağımız nasıl vuruldu?" diye sormaya herhalde gerek yok!..
Biraz düşünün, yeter!.
Savaş dışı bir çözüm
Suriye'nin uçağımızı düşürmesi konusunda çok şey söylenebilir... Malûm, Türkiye; "Suriyeli muhaliflere" destek veriyor... Aynı destek, "ABD ve Batılı ülkeler" tarafından da veriliyor... Sizin anlayacağınız; Beşşar Esed köşeye sıkışmış ve her an "saldırı" bekleyen bir psikoloji içinde... Dolayısıyla; değil havada uçan uçağa, kanat çırpan bir sineğe bile ateş açacak durumda...
Dahasını da söyleyelim... Kendi halkına bomba yağdıran ve hemen her gün onlarca insanı katleden bir "Esed yönetimi"nden, kalkıp da "mantıklı" davranmasını beklemek, abesle iştigaldir... Hani deniliyor ya; "Düşürmeden önce niye uyarmadın?.. Kimin uçağı olduğuna niye bakmadın?"
Bunların cevabı, "mantıklı" bir adamdan beklenir... Oysa Esed, şu anda uçan sineğe bile ateş edecek bir "paranoya" içindedir... Dolayısıyla, böyle "hastalıklı bir kafa"dan mantıklı davranması beklenemez.
Peki ne yapalım?.. Hemen herkes, hemen her gün bu soruyu soruyor ve kendince cevap veriyor... Bana göre; Beşşar Esed'e haddi bildirilmeli ama, nasıl?..
Güneydoğu'da PKK ile "Kürt halkı"nı nasıl aynı kefede görmüyorsak, Suriye'de de Beşşar Esed yönetimi ile Suriye halkı ayırt edilmeli, kaş yapayım derken göz çıkarılmamalıdır.
Uzun lâfın kısası; "sıcak savaş"tan kaçınılmalıdır!..
Aksi halde, halk; "Esed'in yanında" yer alır.
yeniakit