Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

95’den 2000’e doğru!

Birkaç gün aradan sonra asıl konumuza geri dönelim ve şu kronolojiyi bugüne kadar takip edelim..

91-94 arası ön hazırlık, altyapı dönemi idi.. 95’de dışa açılma dönemi başladı..

Aslında Zaman gazetesini almaları ile cemaat kendi dışına açılma konusunda ilk adımı da atmış oluyordu. 3 Kasım 1986’da Ankara’da yayın hayatına başlayan gazete 1987 yılında İstanbul’a taşındı. İlk ortaklarıAlaeddin Kayaİhsan Arslan ve Necati Aktülün’dü.. Bugünkü yerine2005’de taşındı.. Bugün, bu konuda cemaate şiddetle karşı çıkan ilkİstanbul’a geldiklerinde idare müdürlüklerini yapan Zekeriye İyilik’in aslında o döneme ilişkin anlattıkları ilginç ayrıntılar içeriyor.. Gazetenin el değiştirdiği gün ben ve Ferhat Koç, sanırım Abdulkadir Özkan, birkaç arkadaş, İhsan Arslan’la beraberdik. İhsan Arslan’ın o döneme ilişkin söyleyeceği çok şey olsa gerek aslında.. Ali Bulaç ve Aktülün başka bir odada, Fehmi Koru bir başka odada oturuyordu.. Aslında bu hikayeyi en iyi bilen Alaeddin Kaya olsa gerek, ama onun bildiklerini anlatacağını sanmam..

Cemaat 87’de Alaeddin Kaya ile anlaşarak, İhsan Arslan’ın hissesini alıp,Necati Aktülün’ü dışarıda bırakarak bir yayın organına kavuştu.. Kaya, cemaatin yanında yer alıyordu. Arslan Refah Partisi’ne yakın duruyordu.Aktülün daha radikal çizgideydi ve Ali Bulaç’la birlikte hareket ediyordu..Arslan hissesini satarak grubtan ayrıldı, Aktülün dışarıda bırakılarakZaman Gazetesi yoluna devam etti. 91’de cemaat artık Ankara’nın kontrolünde ve paralelinde değildi. Kendine dışarıdan yeni müttefikler ve dostlar bulmuştu.. Türkiye onlara dar geliyordu.. Bu yeni dostları ile çok eskiden beri dirsek temasları vardı, anlaşmaları zor olmadı..

Bu Amerikalı eski dostlar, ABD asıllı, Boğaziçi ve ODTÜ’de öğretim üyesi olarak görev yapan “beyaz ajan” denilen türden Amerikalı bazı akademisyenler ve onların yerli işbirlikçisi, akademisyen, gazeteci ve işadamlarından oluşuyordu..

Ilımlı İslam’ın hangi teolojik akım üzerinden, hangi sosyolojik tabandan devşirilmesi gerektiği noktasında 80’li yıllarda yapılan önemli çalışmalar var. Türk ve Sünni olacaktı ama hangi grubla.. Mevlevilik uygundu ama sosyolojik tabanı yoktu.. Nakşilik ve Nurculuk öne çıktı. Hangi Nakşi grub ya da Nurcu grubla yola devam edilmeli idi. Nakşiler içindeki en uygun grub İskenderpaşa idi ama Esad Coşan efendi bu oyuna alet olmadı.. Geriye Nurcular kaldı. Bu kesimde en uygun grub Gülen hareketi idi.

Bu tür bir yapılanmanın etkili olduğu görüldüğü için darbeciler, bu arada batılılar bir yandan tarikatlara sızdılar, bir yandan da kendileri yeni tarikatlar ve dini akımlar oluşturma yoluna gittiler.. Kalkancı olayı buna çarpıcı bir örnektir ve buna benzer daha birçok dini akım icad edildi. Çünki hedeflenen atomize edilmiş bir İslam ümmeti, teolojik tartışmalarlaagnostik hale getirilmiş, herkesin zıddını iddia ettiği dini meseleler karşısında neye inanacağını bilmez hale getirilmiş, birbirinin gücünü kıran, birbirine engel olan nötralize edilmiş bir halk..

İlginçtir 1995 yılı Ocak ayında, “Gülen hocaefendi” ile malum sermayegrublarının gazetelerinde arkası arkasına dizi röportajları yayınlandı. Çünki artık, cilalı insan döneminin PR’cıları devredeydi.. Kamuoyu araştırma şirketleri de üretilen imajın yalancı şahidleri olacaktı..

Sabah Gazetesi’nden Nuriye Akman’ın röportajı, 23-30 Ocak 1995tarihlerinde Sabah’ta, Hürriyet Gazetesi’nden Ertuğrul Özkök’ün röportajı,23-28 Ocak 1995 tarihlerinde Hürriyet’te, Zaman Gazetesi’nden Eyüp Can’ın röportajı, Ağustos 1995 tarihinde Zaman’da, Cumhuriyet Gazetesi’nden Oral Çalışlar’ın röportajı, 20-26 Ağustos 1995’teCumhuriyet’te yayınlandı ve toplum bir anda 40 yıllık Gülen’le yeniden tanıştırıldı.. “Üst akıl” işaret fişeğini çakmıştı. Gülen’e ilk sahip çıkandindar media değil, seküler media idi.. Gülen hareketinin yüzü de Müslümanlara değil, Vatikan’a, Yahudilere, Patrikhaneye, seküler kesime dönüktü.. Zaman içinde dindar kesimden bazı isimler, seküler, laik, sol, Atatürkçü bilinen kesimden, daha birçok yerli-yabancı kişi Gülen’le temas kuracak kendileri hakkında övücü şeyler söyleyecekler, yazılar yazacaklardı.. İşbirliği yapanların kariyer ve mali statülerinde ani yükselişler olduğu da gözden kaçmayacaktır..

1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın düzenlediği “Ramazan iftarları”, “Mutlu Yarınlar İçin El Ele”, “Hoşgörü, Uzlaşma Teşvik Ödülleri” ödülleri, “diyalog” arayışları cemaati toplumun gündemine taşımaya devam etti.

Dinler ve azınlıklar arasındaki diyalog için Gülen, 4 Nisan 1996 tarihindeFener Rum Patriği Bartholomeos ile bir görüşme yaptı. Ardından, 2 yıllık bir aradan sonra dinlerarası diyalog çalışmalarına, 23 Ocak 1998’de, Katolik dünyasının merkezi olan Vatikan’da, Papa II. Jean Paul ile yaptığı yaklaşık otuz dakikalık bir görüşme ile devam etti. Bu arada 1997 yılında kalp rahatsızlığından dolayı ABD’ye gitti, Ohio eyaletinde başarılı bir anjiyo geçirdi. 13 Nisan 2002 tarihli Zaman’da Gülen’in kalp sağlığı hakkında şu bilgi veriliyor: “Gülen’e ilk anjiyografi 1995’te Türkiye’deki American Hospital’da yapıldı. 1997’de ABD’nin Ohio eyaletinde bulunan Cleveland Clinic’te ikinci anjiyosunu olan Gülen, bu hafta başında yapılan üçüncü anjiyosunda da aynı hastaneyi tercih etti. US News and World Report adlı dergiye göre Cleveland Clinic Kalp Merkezi, ABD’de son yedi yılın kendi alanında en başarılı hastanesi olarak kabul ediliyor. Yaklaşık 20 yıldır şeker, 15 yıldır yüksek tansiyon ve 8 yıldır koroner yetmezliğinden muzdarip olan Gülen, son yıllarda şikayetlerinin iyice artması nedeniyle bir süredir ABD’de tedavi görüyor. Şu anda günde 11 çeşit kalp ve tansiyon ilacı kullanan Gülen’e sabah ve akşam iğneyle insülin veriliyor.”

8 Temmuz 1996’da REFAHYOL hükümeti kuruldu.. 4 ay sonra 3 Kasım 1996’da Susurluk kazası oldu..

Hikaye asıl şimdi başlıyor.. Arkası yarın ya da yarından sonra.. Şu Sarıgül meselesine değinmem gerekebilir.. Selâm ve dua ile..

yeniakit

Bu yazı toplam 918 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar