Abdurrahman Dilipak Konuştu
'Yeter ki İstanbul Sözleşmesi kalksın, bana ne olduğunun önemi yok'
AKP'nin papatyaları' yazısının ardından hedefe oturtulan Abdurrahman Dilipak, Habervakti'ne önemli açıklamalarda bulundu. İşte o açıklamanın detayları...
Habervakti'nin aldığı bilgiye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu akşam yada yarın bir açıklama yaparak İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğimiz yönünde bir irade sergileyeceği konuşuluyor! Nasıl yorumluyorsunuz?
-Evet! Erdoğan’ın bir açıklama yapacağı söyleniyor. Beklentim o ki, İstanbul Sözleşmesi ve türevlerinden Türkiye’nin çekileceği yolunda daha önce açıkladığı görüşünü tekrarlayacak! Açılan davalarla ilgili gelişmelerin sonucunu da önümüzdeki günlerde göreceksiniz. Rüzgara yelken açanlar mahcup olacaklar!
Peki yapılan suç duyuruları ne olur? Şikayetler ve davalar geri çekilir mi?
-“Biz eskiden eskiden…” Hatırlar mısınız bir “Dava”mız vardı, hani şu AB, ABD fonları ile tanışmazdan önce, Sponsor nedir bilmezken! “Dava adamı” olmak diye bir şey vardı. Darbelerde “Davalı” olduk. Şimdi geldiğimiz noktada “Davacı”larımız, Dünkü “Davalı”ların mirası üzerinde oturuyorlar. Bunu da gördük. Hayat insana neler gösteriyor.
Benim dayılarım Hasan Aksay ve Ali Haydar Aksay. 1970 lerde Milli Nizam Partisinin kurucularından. Çocukluğum ve gençliğim onların yanında geçti. Yani ben bu “dava” nın içinde en başından beri bulunuyorum.
Ban zaten “müzmin sanık” yani Davalıyım. Dava’ya da hep sadık kaldım elhamdülillah. Dava’ma da ihanet etmedim. Hak bildiğim yolda yürümeye çalıştık. “Müftü Mehmet Emin” ve “HatıpAhmet”in torunu olarak Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaya çalıştım. Muradımız Sözleşme’nin iptal edilmesiydi! Maksat hasıt olacaksa ben mahkmelerde sanık olmaya razıyım!
Yani şunu mu diyorsunuz? Yazılarımla, konferanslarımla, tv programlarıyla bu Sözleşmenin yanlışlarını söyledim! Bu uğurda linç edilmek istendim! Bana ne olduğunun bi önemi yok!
-İşin en başından beri bu işin merkezinde bulunurken de Anadolu’yu karış karış gezdim. Kim davet ettiyse gittim onlarla konuştuk dertlerini dinledim. Yani hep tabana yakın durdum. Dolayısıyla bu davanın sorumluluğunu bende paylaşarak gördüğüm yanlışları hep dile getirdim. Beni başından beri takip edenler bu konudaki duruşumu bilirler. Akparti de benzer sıkıntıları gördüğüm için benzer konularda hep uyardım ama olmadı. Sonuçta ilerde yaşanabilecek olumsuz bir durum hepimizin hanesine yazacak. “Süslüman” dedim, “Beyaz Müslümanlar” dedim, “Yeşil Feministler” dedi!
Çok sert değil miydi bu üslup! Tarzınıza alışık olanların bile hayret ettiği bir dil kullanmadınız mı?
-“Başka tanımlamalarda yaptım! AK Parti içindeki AKP’liler” dedim, “Erguvaniler” dedim Masonların, MOR Çatıcıların, Batılıların peşine takılanlar, onların fonları ile onların şarkılarını söyleyenler için “FETÖ’nün zihniyet ikizleri” dedim, anlatamadım. Daha önce Tezkere günlerinde, McKinsey olayında da sürekli bir şekilde eleştirileri mi yaptım. O zaman da birileri bundan çok rahatsız oldu.
Niye balkondan konuşuyorsunuz? Neden fikirlerinizi kamuoyu önünde yüksek tonda ifade ediyorsunuz? Emek verdiğiniz bu harekete zarar verebileceğinizi düşünmüyor musunuz? Çünkü en çok eleştiriyi bu yönde alıyorsunuz!
Bu eleştirilerimi samimi bulan dua eden insanlar olduğu gibi bir kısım arkadaşlar da kol kırılır yen içinde kalır anlayışıyla bu hataları görsek de zor zamanlardan geçtiğimiz için bunların dile getirilmemesini savunuyorlar. Bir de parti ile menfaat ilişkisi kurduklarını düşündüğüm bir kesim ise bana karşı cephe almış durumda. Bunların sayıları çok değil ama sesleri çok çıkıyor. Ben tabandan gelen tepkileri dile getiriyorum. Bu eleştileri partinin altını oyuyor, reise operasyon çekiyor diye lanse edenler işte bunlar. Bunların derdi başka. Bu kraldan çok kralcı olanlar zor zamanlar geldiği zaman hep daha önce terkederler gemiyi.
Dava açılacağını nasıl öğrendiniz? Ömrünüz mahkemelerde geçti! Bu davayı bekliyor muydunuz? Hem de bu şekil! 81 ilde 81 ayrı dava!
-TRT Haberdeki canlı yayınla hakkımda Akparti kadın kolları ve genel merkezinin dava açacağını öğrenmiş oldum. 81 ilde tüm ilçe başkanlıklarının katılımıyla eş zamanlı toplantı yapılarak ortak metin okunarak hakkımda suç duyurusunda bulunuldu. Hafızam beni yanıltmıyorsa Ak partinin bir kişi ya da gazeteci ile tarihinde ilk olacak bir eylem olarak kayıtlara geçti. 1970 doğumlu Selva hanım beni “içimizden gibi gözüken” diye tanımlamış. Bu tanımlamaya cevabı bu roportajın başında verdim. Maalesef geldiğimiz nokta herkes için üzücü.
Sıkıntılı olan durum şu! Ak Parti’li kadınlara hakaret ettiğiniz üzerinden oklar size çevriliyor!
kadınlara hakaret etmekle Suçlanıyorsam, kendimi savunacağım elbette. Birde HKP liler var benzer bir yöntem uyguluyorlar. Akrabalarım ve çok yakın aile dostlarım içerisinde Akparti’de aktif siyaset yapanlar var. Düşünsenize kendi yakın çevresine de hakaret etmekle suçlanıyorum. Geldiğimiz bu noktada dilekçede beyan edilen bütün suçlamalara en geniş şekilde cevap verceğim. Kendi hakkını savunmayan biri, başkalarının hakkını nasıl savunur. Bir Hakkı savunmuyorsanız, kaç paralık değeri olur ki insanın, Hak nazarında.
Kendinizi izah edebildiğinizi düşünüyor musunuz? Kastınız halen çarpıtılmaya devam ediyor! Hakaret varsa o zaman özür de gerekir! Siz, özür dilemeyecek misiniz?
-Son 10 gündür ısrarla yazımın amacı ve kastı ile ilgili konuştum ve yazılar yazdım. Artık bunu daha fazla anlatmanın bir anlamı yok. Merak edenler açar okur veya dinler. Ak partinin hiçbir ferdine hakaret etmediğim için özür dilemeyeceğim. Sadece süreçle ilgili birkaç tespitim olacak. Yazdığım yazı üzerinden 4 gün geçtikten sonra gündeme birileri tarafından getirildi ve sosyal medyada en ağır hakaretlerle ölmüşlerim dahil tüm aileme hakaret edildi. Şu an beni itham edenlerden kimse çıkıp da bir şey demedi.
Erdoğan’a ve ailesine hakaretle, partiye oy kaybettirmekle suçlanıyorsunuz! Yetmiyor! Mavi Marmara, Fetöcülere af, Kavala’ya sahip çıkmakla da itham edildiniz! Eski dosyaları karıştırıyor bazıları! Neden?
Açıklamalarıma rağmen her gün birileri çıkıp köşelerinde yada sosyal medya mecralarında beni akpartilelere hakaret etmek, patiye operasyon çekmek, reisin kuyusunu kazmak, fetöcülere sahip çıkmak, soroscu olmak, mavi Marmaradan inmek (fetöcülerin uydurduğu bu iftirayı şimdi ruh ikizleri kullanıyor tespitlerimizde hata olmadığını süreç bize gösteriyor) gibi akıllara ziyan suçlamalarla itham ediyorlar. Son 10 gündür sanki nöbet değişimi gibi birileri gün be gün bu şekilde bana saldırıyor. Ya da onların tabiriyle operasyon çekiyorlar. Bunların arasında beni çok yakından tanıyan bir dönem yakın görüştüğüm, her hafta beni programlarında konuk eden arkadaşlarda var. Bana telefon açıp işin aslını sormayacak kadar da insafsızlar. Sanki birileri düğmeye bastı ve bu kişiler bir itibarsızlaştırma, algı operasyonu ve haysiyet cellatlığı çalışmalarına giriştiler. Ben bu kişileri de Allaha havale ediyorum. Insafı olan her insan bu süreci izliyor ve onlarda yaşananları görüyor. Samimi olan her türlü eleştirinin başımın üstünde yeri var. Ama kalemi kırılan insana bile son sözü sorulur. Herkes benim söylediklerim üzerinden bir anlam çıkarmaya çalışırken kimse bu konularla ilgili arayıp bana sormuyor. Bunun adı yargısız infazdır.
Saldırığınız kişi, ağzından küfür nitelikli bir argo hiç çıkmamış biridir. Haksızlığa uğrayanların kim olduğuna bakmadan haklarını savunan biri. “Bir topluluğa olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin” düstüruna iman etmiş biri. Bakın, celladımın hakkını bile savunmaya hazırım, ama onun önünde eğilmem, bıçağını bileğlemem! Kutsal metinlerde geçmeyen bir kelime ile kime eleştiri yöneltmişim, hadi, çıkın söyleyin. Bana dostça gelen, elimi uzattım, söz varsa dinledim. Kulağı olan herkese konuştum. Erdemli kişi ya da işlerde, herkesle birlik oldum. Onlara “güzel söz ve hikmetle” yaklaştım. Ama Ebu cehillere de “Ebu cehil”derim. Ama unutmayın, ben Allah ve resulünden daha merhametli değilim ve bir yüzüme vurulursa, ötekini çevirenlerden de değilim.
Bu süreçte sayın Erdoğan’la herhangi bir temasınız oldu mu? Kendisine bir şekilde olsa da ulaştınız mı? Meramınızı anlatmak istediniz mi?
-Yine yaşadığımız süreçte Erdoğan’dan bana doğrudan ve dolaylı olarak bugüne kadar tek bir mesaj gelmedi. Ben de süreç ilgili olarak doğrudan ve dolaylı olarak bilgilendirrme de bulundum. Ve zaten bu anlamda Partinin bütününe yönelik bir kastım ve tavrım olmadı. AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’lileri eleştirdim ve eleştirmeye devam ediyorum.
Benim ilkelerim, yol haritam her zaman açık ve nettir. Haksızlıklar karşısından susanlardan olmamaya ve düşmanımın bile hakkını savunmaya söz verdim.
Siz de ki bu duruş, ‘’haklı olmanın verdiği cesaret mi?’’ Siz mi haklısınız? Neye göre?
Benim 3 tane frenim var. “Muhkem Nas ve sahih sünnet”, Hukuk, Ahlak. 4.sü Müteşabih konuda istişare ve şura ile, vahye, hukuka ve ahlaka karşı olmamak üzere, cumhur uymak, şura sonucu cumhura fikren aykırı olsam, 3 şeye karşı olmamak kaydı kendi görüşümde musır olabilirim ancak üç kurala aykırı olmayan maslahat temelli tedrici ıslah hareketini fiilen engellemeye kalkışmam.
Daha önce , Erdoğan şiir okudu diye mahkum olduğu zaman Hasan Celal Güzel ve Şanar ile birlikte o şiiri okuyup şiiri yazıp, savcılığa kendimiz hakkında suç duyurusunda bulunmuştuk. Şimdide bir çok kişi destek mesajları gönderiyor. Bu süreç devam ettiği sürece bu konu Ak Parti teşkilatları içinde de tartışma konusu olacaktır. Aklı Selim ile düşünen insanlar benim onların aleyhine olacak bir hareket içinde olmayacağımı bilirler.
Ekonomik ve siyasi bu kadar sıcak konu ve sorun varken gündeme bu şekil gelmek sizi rahatsız etmiyor mu?
-Dünya, bölge ve ülkemizin bu kadar meselesi varken, birilerinin sun’i bir gündemle ülke gündemini daha fazla bloke etmesine izin verilmemeli. Bende bu konuyla ilgili artık gündemiş meşgul etmek istemiyorum. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Anlamak istemeyenden daha anlayışsız kim olabilir. Birileri gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyorum diyorsa ben ne yapabilirim. Bundan sonrası için eğer savcı davayı açarsa savunmamın detayını da kamuoyuyla paylaşacağım.
Son olarak ne mesaj vermek istersiniz?
Hepimizin yaşanan olaylardan ders çıkarması lazım. Ülkemizin ve Ak partinin önünde gerçekten zor gündemler var. Dünya olarak çok sıkıntılı günler içinden geçiyoruz. Bizim birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok. Gazetecilerin genişletilmiş eleştiri özgürlükleri, kamu otoritelerinin artırılmış tahammül yükümlülükleri vardır. Beklerim ki dostlar uyarılarımla ilgili kafalarına takılan yada benim yanıldığımı düşündükleri mevzularda benimle direk iletişime geçsinler. Eğer bir yanlışım varsa düzeltmekten hiç imtina etmem. Eğer hepimizin ortak bir davası varsa buna elbirliği ile sahip çıkmamız gerekir.