Açılım mı cuntayı, cunta mı açılımı engelliyor?

Öyle anlaşılıyor ki; bir süredir "tavsayan" ve belki de "soğumaya" bırakılan "açılım" girişimleri, "önümüzdeki hafta"dan itibaren yeniden hız kazanacak... Gerek Başbakan Tayyip Erdoğan, gerek AK Parti kurmayları il il dolaşıp, kamuoyuna "açılımların amacı"nı anlatacaklar... Bu çalışmaların önemi şurada: Özellikle geçtiğimiz hafta boyunca; gerek "Ergenekoncu medya"nın köşe yazarları, gerek ekranlara çıkan "uzman" sıfatlı kişiler, insanların dikkatlerini hep şu noktaya çekmeye çalışıyorlardı: "Hükümet"in açılım politikaları iflâs edince, bu fiyaskoyu örtbas etmek için, darbe plânlarını ısıtıp yeniden gündeme getirdiler!.. Domuz Gribi vak"aları da, açılım fiyaskosunu örtbas amaçlıdır!.. Açılımlarda başarılı olunsaydı; ne darbe plânı gelirdi gündeme, ne de grip haberleri!"
KİM, KİMİ ENGELLİYOR?
Tam bir "paranoyak ruh hali"ni yansıtan bu söylemler, son günlerde sıkça tekrarlanmaya başlanmıştı ki; Ankara"dan gelen son haberler, "açılıma yeniden hız verileceği" yönünde... Dediğimiz gibi; gerek Başbakan Tayyip Erdoğan, gerek AK Parti kurmayları; bu hafta il il dolaşıp, millete, "açılımın amacı"nı anlatacaklar... Önümüzdeki hafta da; büyük bir ihtimalle, bu konu Meclis"e gelecek ve gerekirse "yeni düzenlemeler" yapılacak!..
Ancak, burada asıl sorulması gereken soru şu: Hükümet mi "darbe plânları"nı kullanmaktadır, yoksa "darbe plânları" hazırlayan "cuntacı"ların hedefi "açılımları engellemek" midir?..
Sorunun cevabı gayet açık ve net:
AK Parti"nin iktidara gelmesinden sadece 1 yıl sonra, "ordu içine yuvalanmış cuntacılar" tarafından "darbe plânları" yapılmaya başlanmış ve hatta "strateji" bile belirlenmiştir!..
Bunu bilebilmek için, "müneccim" olmaya gerek yoktur... "Özden Örnek"in günlükleri"nde her şey ayan-beyan anlatılıyor... Kod adları Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven olan darbe plânlarında, "kimlere hangi rolün verileceği" bile tesbit edilmiş!..
Peki, 2004"ten itibaren hazırlanan bu plânların amacı ne?.. Elbette hükümeti devirmek!..
Peki, niye devrilecek hükümet?..
Elbette, "demokrasi"nin ve "özgürlükler"in önünü açmaya çalışan girişimlerinden dolayı!..
Şu anda yürütülen "açılım projesi"nin amaç ve hedefi de bu değil mi?..
"Açılım"ların dıştaki hedefi, "komşularla sıfır problem" iken, içteki hedefi de "barış"tır!..
Ama, görüyorsunuz işte;
Birileri, "komşularla hep problem" istiyor!..
İçeride de "barış" değil, "kavga" devam etsin ki, "normalleşme"ye geçilmesin!..
"HASTA DANSTA!"
Peki, kimdir bunlar?..
Gerek "Ergenekon sanıkları"na, gerek "açılım karşıtları"na bakacak olursanız, onların kimler olduğunu görürsünüz.
O Ergenekon sanıkları ki;
Darbe girişimlerinde bulunurlarken "turp gibi sapasağlam"dırlar ama "sanık" olarak tutuklanıp yargılanmaya gelince, "hasta"dırlar!..
Kimi "hafıza"sını kaybetmiştir,
Kimi "kalp hastası"dır,
Kimi de "ayakta duramaz" hâldedir!..
Gelin, görün ki;
Çoğu, "sahte hasta"dır!..
Hurşit Tolon örneğinde olduğu gibi!..
Biliyorsunuz, geçtiğimiz Cuma günkü Vakit"in sürmanşetinde, "hasta dansta" başlıklı bir haber vardı.
"Fotoğraflar"la desteklenen haberde, Emekli Org. Hurşit Tolon için deniliyordu ki;
"Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra hasta olduğu gerekçesiyle tahliye olmak için başvurmadık kapı bırakmayan ve ardından sağlık sorunları gerekçe gösterilerek tahliye edilen sanık Orgeneral Hurşit Tolon, önceki gece İstanbul Gazeteciler Derneği"nin düzenlediği baloda eşi ile birlikte pistte dakikalarca dans edip ne kadar dinç olduğunu cümle aleme gösterdi. Sınırsız şarap ve alkol ikramı yapılan gecede Tolon, performansı ile "turp gibi" dedirtti."
Dansedip de, "milletle dalga geçen" tek sanık Hurşit Tolon değildi elbette...
Meselâ, Ergenekon sanığı Prof.Dr. Mehmet Haberal da, tam 204 gündür; hem "millet"le, hem de "hukuk"la dalga geçiyor!.. Evet, dalga geçiyor, çünkü İstanbul Üniversitesi"nden 5 kişilik bir ekip, hem de 16 gün önce Haberal hakkında "taburcu edilmesinde sakınca yok" şeklinde rapor vermesine rağmen, kendisi, bir türlü hastaneden çıkarılamıyor!..
EMİR ÜSTTEN, İFADE ASTTAN!
Hurşit Tolon ve Mehmet Haberal örneklerinden yola çıkarak, gözünüzün önüne "büyük fotoğrafı" getirirseniz; "Türkiye"de bazı şeylerin niçin yapılamadığını" anlarsınız!..
Demek oluyor ki;
"Herkesin eşit olduğu" bu ülkede, "bazıları daha eşit"tir!.. Anayasa"nın 10. maddesi; istediği kadar, "kimseye imtiyaz tanınamaz" desin!.. Görüyorsunuz işte; bazılarına, göz göre göre "ayrıcalık" yapılıyor!..
"İmtiyaz" tanınan, sadece onlar değil!..
"Hükümeti Devirme Plânı"nın altında imzası bulunan Albay Dursun Çiçek"in hâlâ ifade vermemesi ve hâlâ görevde tutulması, bir "ayrıcalık" değil de, nedir?..
Hemen herkes bilir ki;
Herhangi bir "devlet memuru"nun adı bir olaya karışırsa; "soruşturmanın selâmeti" açısından derhal "görevden el çektirilir" ve açığa alınır!.. Aklanıncaya kadar da görevine dönemez!..
Oysa, Albay Dursun Çiçek, nihayetinde bir "devlet memuru" olmasına rağmen, "hâlâ görevde"dir... Sadece o değil, "ona emir verenler" de görevlerinin başındadır!.. Hem de; "ihbar mektubu"ndaki ifadesiyle; "delilleri yok etmeye çalıştıkları" hâlde!..
Vakit"in dünkü manşeti, işte bu "çarpıklığa" işaret ediyordu;
"Emir üstten
İfade asttan!"
Bu durumun hem TSK"yı yıprattığına, hem de devam eden soruşturmanın sağlıklı yürümesine engel olduğuna işaret eden hukukçular, şöyle diyorlardı:
"Belgeyi hazırlayan ve hazırlanması emrini veren komutanlar görevlerinin başında iken, astlardan sağlıklı ve gerçekçi ifade vermeleri nasıl beklenir? Askerler baskı altında."
2. KUŞÇU VAK"ASI OLMASIN!
Vakit, bununla yetinmeyip, bir adım daha ileri giderek, bugünkü "manşet" haberinde, "Binbaşı Samet Kuşçu Vak"ası"na dikkat çekiyor ve savcılara gönderdiği "ihbar mektubu" ile "darbe aktörlerini deşifre eden asker"in, "İkinci Kuşçu Vak"asına maruz kalmaması"nı istiyordu.
Binbaşı Samet Kuşçu vak"ası malum;
1958"de yılında Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu, cuntayı deşifre etti. MSB Adalet İşleri Başkanı Hakim Tuğgeneral Arif Onat tahkikat emrini verdi. Cemal Tural"ın başında bulunduğu soruşturma heyeti 8 subayı suçsuz bulurken, Binbaşı Kuşçu, "orduyu isyana teşvik" suçlamasıyla bir yıl hapse mahkum edildi.
Aradan 2 yıl geçmeden cumhuriyet tarihinin en kanlı darbesi olan 27 Mayıs yapıldı, bir başbakan ile iki bakan idam edildi. Kuşçu"nun deşifre ettiği isimler ise, MBK üyesi oldular.
Biz bu "uyarı"ları yaparken, "askerci yazarlar"ın ne inciler yumurtladıklarını okuyor, duyuyorsunuz... Onlar, "darbe planlarının muhtevası"yla ilgilenmek yerine, hâlâ "imza" ile meşguller... O imzanın "ıslak" mı, "kuru" mu olduğunu da değil, artık "makinayla bile imza atmanın mümkün olduğunu" gündeme getirip, "olmazları oldurmaya" ve tabii saç-baş yoldurmaya devam ediyorlar!..
Bazıları da var ki;
"Darbe plânı" metninin, "Türkçesi bozuk" biri tarafından kaleme alındığına dikkat çekip; "Her konuda en ileri seviyede olan asker, böyle bir metni yazmış olamaz!" diyorlar!..
Demek oluyor ki;
Bu beyefendiler veya hanımefendiler "darbe plânı"nda bile, "dünya edebiyat klasikleri"ne geçecek bir "sanat şaheseri" bekliyorlar!..
Açıkçası; olayı böyle sulandırıyorlar!..
"İmza"nın akıbeti ne olur, bilemeyiz... "Kuru" mu, "ıslak" mı olduğuna elbette yargı karar verecek... Ama, bildiğimiz şu: İmza değilse bile, darbe plânı yeterince sulandırıldı!..
Geçen haftayı, işte bu "sulandırma-bulandırma" tartışmalarıyla geçirdik... Bakalım, bu hafta neler olacak?.. Umuyor ve bekliyoruz ki; "cuntacılar" ayıklansın da, "açılım"lara geçebilelim...
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

Bu yazı toplam 2112 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar