Selâhaddin Çakırgil
Adalet, çelişkiler yumağı ardından koşmak mıdır?
‘Adalet’yazılı pankartla yürüyen birisine hitaben, Cumhurbaşkanı’nın, ‘o pankart bile sizden utanır’ demesi, meşhur bir dörtlüğü çağrıştırdı.
‘Garabetin bu da bir nev’idir ki, insanlar,
Hakikati bulayım der, başka yolda yürür.
Ezkazâ, rastlasalar onlar bir gün hakikate,
Hakikat onlara, onlar hakikate tükürür.’
***
Anamuhalefet partisi başkanı, ‘adâlet’ istemekte samimî de olabilir; ama onun ‘adâlet’ dediğiyle benim ‘adâlet’ anlayışım ve ölçülerim bir mi?
Onun adâlet dediği, 28 Şubat 1997 Darbesi günlerinde, yüksek yargı mensuplarının Genelkurmay’a çağrılıp, onlara dikte edilen, ‘hukukun hedefi kemalist-laik rejimi korumaktır..’ diye genel çerçevesini çizdikleri hukuk ve adâlet değil miydi?
Nitekim, KK’nın partisi değil miydi, başörtüsü konusundaki düzenlemeyi bile Anayasa Mahkemesi’ne, yargıya götürüp ibtal ettiren.. Ve, AYM veya Danıştay’lar değil miydi, 1989-90’larda, ‘Başörtülü olarak üniversitelere girilmek istenmesini cumhûriyete karşı bir kalkışma, bir başkaldırı’ olarak değerlendirenler..
***
Söz konusu siyasetçi, 20 Haziran günü, partisinin Meclis Grubu’nda yapacağı konuşmayı, çıktığı yol boyunda yapmış ve adalet’i, hukuku savunmak adına ilginç laflar söylemiş yine.. O konuşmaya bakarak, kendi partisinin, ilk şefine hakaret edildiği gerekçesiyle bir savcı, onun hakkında dâva bile açabilirdi. Çünkü, o ilk şef, ‘Bizim bugünkü manzaramız, diktatörlük manzarasıdır..’ diyordu.. KK ise, 20 Haziran günlü konuşmasında: ‘Diktatörler insan değildir, çünkü bütün vicdanlarını yitirmişlerdir. Çoluk-çocuk, yaşlı-genç diye bakmazlar. Herkesi ölüme mahkûm etmekten özel bir zevk duyarlar.’ diyor.
Bu ilginç ‘diktatör’ tanımını yapan kişi, kendi jakobenist- tepeden inmeci, dayatmacı kararlarına karşı çıkıldığını görünce küplere binip, ‘İhtimal ki bazı kelleler koparılacaktır!’ diyenleri, yüzlerce -binlerce insanı, ‘Söz konusu vatan olunca, gerisi teferruattır..’ diyerek öldürtenleri baştâcı etmiyor mu?
***
KK, söz konusu Grup konuşmasında, ‘15 Temmuz Darbe Hıyaneti’ sırasında darbecilerin emriyle hareket eden bazı askerlerin öldürülmesiyle ilgili olarak da, ‘Linç edilen üç tane de askerimiz var. Onların da hakkını savunmamız lazım. O asker darbe yapamaz ki, rütbesi bile yok adamın. (…)Hava harp okulu öğrencisi (…) linç edildi. Biz adaleti savunuyoruz.’buyuruyor.
‘Bir- kaç rütbesiz asker veya askerî öğrencisi darbe mi yapar?’ diyerek, bazı safdil kimseleri yanına çeker mi bilmem..
KK. efendi, elbette ki, rütbesiz birkaç asker veya askerî okul öğrencisi darbe yapamaz.. Ama, onlar darbeci diye linç edilmediler. Onlar, kullandıkları tankları halkın üzerine süren, onlarca insanı ezip geçen ya da, o tanklardan açılan ateşlerle onlarca insanı kana bulayan asker elbiseli terörist kaatillerdi ve halk linç etmek için değil, meşru müdafaagereği etkisiz hale getiriyordu.
Silahsız halk kitleleri o anda başka ne yapabilirlerdi?
***
KK. sonra cezaevinde, ‘işimizi istiyoruz’ diyerek,açlık grevi yapan iki akademisyenden söz ediyor.
Onun bu sözlerine karşılık Başbakan Yıldırım ise şöyle diyor: ‘…İki öğretim üyesi açlık grevine başladı. Bunlarla ilgilenin, tehlike arz etmeden müdahale edin diye ricada bulundu. Ben de Başbakan Yardımcımız Nurettin Canikli’yi görevlendirdim. Arkadaşların aileleriyle buluştu-görüştü. Eylemi sonlandırmalarını istedi. Aileleri, ‘Biz bu eylemlerden gurur duyuyoruz, asla da bırakmayı düşünmüyoruz..’ tutumu içine girdiler. İstedikleri şu: Herhangi bir itiraz komisyonuna girmeden göreve iade edilsinler. Biz de, komisyona girsinler titiz şekilde değerlendirilirdedik. Başka ne yapabiliriz. Örgüt ilişkisi yüzünden bir gözaltı yapılmış. Ben Başbakan olarak yargıya, "Kardeşim niye böyle yapıyorsunuz?"diyecek durumda değilim. İnsanî bakımdan gereken çalışmaları yaptık. Gördük ki iş ideolojik boyuta taşınmış, yapacak fazla bir şey yok.’
Evet, durum bu..Başbakan Yıldırım’ın yerinde siz olsanız, ne yaparsınız?
KK., ‘adâlet ve hukuk’ diyerek, sadece kendi yandaşlarını kurtarmanın derdinde..
stargazete