Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Af

Affetmeyenler, affedilmeyecekler. Ama tabi ki, bir şartla, pişmanlıkla. Bazı durumlarda verilen zararın tazmini ile. Ben ölüm cezasına karşı değilim, olamam. Ama uygulama konusunda, usul şu, önce “bağışlama” teklif edilir. Değilse tazminat, o da değilse infaz. Ama hak sahiplerinden biri bile, infaz dışında kalan tercihlerden biri seçerse infaz gerçekleşmez. Bu arada şüphe kesin olarak sanık lehine değerlendirilir. İnfaz için şüphesiz bir gerçeklik söz konusudur. Aslında “Cezaevi” konusu istisnai bir cezalandırma biçimi olmalı. Her hâlükârda, duruma göre kapalı ya da açık alanda çalışma imkânı sağlanmalı. “Af ilanı” olabilir, ama bana göre af kapısı her zaman açık olmalı. Kişi ya da kişilere yönelik suçlarda hak sahipleri her zaman af talebinde bulunabilmeli. Bu tazminat şartına bağlı olabileceği gibi, başka bir şarta da bağlanabilir. Bir yazılımcı, şöyle bir yazılım yapıp serbest kalabilmeli. Bir başkası, mesela “asla şunu yapmamalı” diyebilir.. Yani her zaman “şartlı tahliye” de olabilir. Bu şart kamu görevi de olabilir. Mesela Sudan’da, Kur’an-ı Kerim’i ezberleyenlere belli bir ceza indirimi uygulanıyor. İyi halde zaten infaz yasasına bağlı belli bir indirim uygulanabiliyor. Bu “iyi hal” belli kurallarla daha tanımlanır hale getirilebilir. Mesela erken tahliye sebebi ile serbest kalan kişiye, şu kadar kişiye dil öğretme, sokak köpekleri barınaklarına kış aylarında yiyecek dağıtma görevi de verilebilir. Biliyorsunuz, Asr-ı Saadet’te esirler için de bu kural, belli sayıda kişiye okuma-yazma öğretme kuralına bağlanmıştı. Ceza “keyifli hale getirilsin” demiyorum. Ağır ama faydalı bir hizmette istihdam edilmeleri mümkün. Erdoğan ABD’ye giderken, MHP’nin af teklifi ile ilgili bir soru üzerine, kamuya karşı işlenen suçlar konusunda kamunun yetkisi olsa da, kişilere karşı işlenen suçlarda hak sahiplerinin hak sahibi olmaları gerektiğini söyledi. Zaten, kamuda mesela “etkin pişmanlık” ve “itirafçı”lık yapanlara örtülü bir af sağlanıyor. Eskiden “Amin alayları” düzenlenirdi. Bizde geleneksel olarak kutlanan bir Beraat Gecesi var. Mesela o gece, niye insanlar, sanık ya da suçlular iyi hal sahibi olmuşlarsa affedilmesinler. Hatta borcunu ödemekte zorluk yaşayanlardan alacağımızı o gece bağışlasak ne güzel olur. Ritüel olarak Beraat Gecesi dua edip, zikir çekmek güzel de, o geceyi kendimiz için fiili bir sorumluluğa dönüştürsek ne güzel olur. Her Beraat Gecesinden sonra cezaevinde iyi hali görülen binlerce insan neden evine geri dönmesin ki. Düşünsenize mahkûmlar için her zaman kurtuluş ümidi var ve bunun için tek şart pişmanlık ve iyi insan olmak. Rabih’i belki bilmeyeceksiniz ama, mesela Malcolm X’i hatırlayın. Hani şu Malik el Şahbaz’ı. O baş belası, kriminal bir suçlu idi. Peki ya sonra. Hz. Ömer, Peygamberimizi öldürmek üzere geliyordu. Hz. Hamza’yı şehid edip, bağrını yarıp, kalbini çıkaran, kulağını ve burnunu kesip boynuna takıp dans eden Vahşi kimdi ve sonra ne oldu! Bu sene Beraat Kandili 30 Nisan 2018 tarihinde. Devlet Bahçeli af yasa tasarısına bunu da ekleyebilir mi, kişisel davalarda hak sahibinin sanık ya da mahkumun iyi haline bakıp, pişmanlık ve özür şartı ile cezanın paraya çevrilmesi (tazminat şartı), ya da şartsız bağışlamaya kapı aralanamaz mı? Tabi bu konu devlet gözetiminde olmalı ve uygulamanın hukuka uygunluğu denetlenebilmeli. Bu konu, bu çerçevede “İçtimai barış ve ıslah” projesi olarak hayata geçirilebilir. Zaten Cumhurbaşkanının af yetkisi yok mu? Yani aslında örtülü bir af her zaman söz konusu. Mevcut uygulama çok da insani değil. Sadece sanık ya da mahkûm değil, bütün bir aile cezalandırılmış oluyor. Örgütlü suçlarda, mafyanın tetikçiliğini yapanlar, cezaevinde de olsalar bir şekilde örgütün kontrolüne giriyorlar. Çıkınca yine aynı işi yapıyorlar. İyi insan olarak, hem kendilerini koruyabilirler ve hem de ailelerinin utancı olmaktan kurtulabilirler. Eskilerin geleneğinde hastahane ziyareti gibi hapishane ziyareti de var. Malcolm X de böyle bir ıslah grubunun ziyareti ile hidayete erip Malik el Şahbaz olmadı mı? “Hadi af çıkaralım”, “hayır af olmaz” demekle bu iş hallolmaz. Yapacağımız işi aceleye getirmeden, çok geç de bırakmadan, efradına cami, ağyarına mani halde yapmamız gerek. Af er ya da geç çıkacak. Bu kadar Anayasa değişikliği, yasa değişikliği oluyor, darbe dönemlerinden gelen dava sonuçları var ortada. Bu durumda bir af kaçınılmaz. Son bir söz daha: “Kısasta hayat vardır.” Suç ve ceza dengeli olması gerekir. Haddinden fazla ceza gayedeki hikmeti yok eder. Bu bir. İki; birçok suçta adil bir ceza caydırıcılık açısından olduğu kadar, hak sahipleri ve toplum açısından da önem taşır. Cezanın yanında her zaman af ve tazminat kapısı her daim açık kalmalıdır. Zamanlama bu konuda önemli. Darbe ve terör suçluları af kapsamında olmayacağına göre, aslında FETÖ ve PKK davaları bu Af teklifinin kapsamı içinde değil. Tabi teklifin son şekli Mecliste belli olacak. Usul açısından bu konu tartışmalı bir konu. Tam bir Af Yasası için nitelikli çoğunluk gerekiyor. MHP salt çoğunlukla geçecek bir yasa taslağı hazırlamış. Tabi bu teklife CHP, HDP ve İyi Partinin destek verip vermeyeceğini zaman içinde göreceğiz. HDP; PKK ve PYD’nin de eklenmesini isteyecektir. İyi Parti herhalde FETÖ’nün de yasaya dahil edilmesini isteyecektir, ama bunun kabul edilmeyeceğini görüp sesiz kalabilir. Seçim öncesinde böyle bir teklifin yerinde olmayacağını düşünebilir ya da “Af çıkacaksa hiçbir ayırım yapılmasın” diyebilir. CHP’nin ne yapacağını da teklif Meclise gelince göreceğiz. AK Parti, MHP ile bir şekilde anlaşacaktır diye düşünüyorum. Ne diyelim, hayırlısı olsun. Selam ve dua ile. Yeniakit

Bu yazı toplam 965 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar