Ahmet Taşgetiren
AK Parti'nin Doğuşundan Bugünkü Doğuşlara...
Ak Parti, merhum Erbakan Hoca’nın partisi içinde doğdu. “Yenilikçi” diye nitelenen hareket, Hoca’nın bütün çabasına rağmen bünyede kalmadı ve ayrı bir parti hüviyetine büründü.
O dönem Erbakan Hoca’nın tepkisini tahmin edebiliriz. “Milli Görüş misyonu”herhalde o gün “Dava”nın kendisi idi. Yenilikçi hareket “Milli Görüş gömleğiniçıkararak” yola koyulmuştu.
Ak Parti’nin kurucu kadrosu hepsi de “Dava eksenli” olacak tepkileri göze alarak yeni bir siyaset üretmeye karar vermişlerdi.
Kadro, “Değerlere bağlılık”ta, geride kalanlardan farklı değildi, ama “Siyaset dili”nde, toplumun geniş kesimleriyle buluşacak yeni bir çalışmayı gerekli görmüşlerdi.
Yola çıktılar, girdikleri ilk seçimde, Refah Partisi’nin çıkabildiği en yüksek oyun (yüzde 22) 12 puan (yüzde 34) üstüne çıktılar ve tek başına iktidar oldular. Böylece toplumla buluşacak bir dil üretilebildiğini örneklediler.
O dönemde ne oldu?
- “Bölme, parçalama, davaya ihanet suçlamaları” göze alındı.
- “Büyük gövdeden ayrılanlar iflah olmuyor”, yaklaşımına aldırış edilmedi.
Ak Parti’nin kurucu kadrosu yola çıkarken bu tür suçlamalarla karşılaşacaklarını bilmiyor olamaz. Kendi içlerinde bunun cevabını da oluşturmuşlardır. “Yeni misyonumuz ve onun elde edeceği başarı zaman içinde bu suçlamaların geçersiz olduğunu ortaya koyacaktır” demişseniz her şeyi göğüslersiniz.
Her şey göğüslenmiş, Ak Parti yola çıkmış, başarılı olmuş ve hiçbir partiye nasip olmayan bir iktidar dönemini elde etmiştir.
***
Bir süredir Ak Parti içinde bir hareketlenme var. Olan bitene itiraz ediliyor. “Biz yola böyle çıkmamıştık” deniliyor. Toplumla ilişkide sarsıntı söz konusu.
Yola ilk çıkıldığından bu yana kimi kopuşlar yaşandı. Kopanlar yeni bir sıklet (ağırlık) merkezi oluşturamadılar. Ya kayboldular ya da bir başka bünyeye monte oldular.
Acaba son hereketlenmenin sonucu da böyle mi olacak? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Parti genel başkanı hüviyetiyle dediği gibi bunlar da ötekilere benzeyecek ve “boş çuval gibi devrilecekler” mi?
İki isim “parti kuracaklar” iddiasıyla öne çıkıyor malum.
Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan. Babacan çoğu eski Ak Partili bakanla birlikte mutfak çalışması yapıyor, Davutoğlu da kitlelerle buluşuyor.
Ali Babacan partinin kurucu üyelerinden. Ak Parti hükümetlerinde 13 yıl bakanlık yapmış.
Ahmet Davutoğlu da danışmanlık, bakanlık, Başbakanlık yapmış.
***
Erdoğan olan biteni görüyor. Kendi ayrılış süreçlerini hatırlıyor mu, bilmem. Ama bunlar benzeşir birbirine. Tepki gösteriyor. “Kırgınlığınız var mı?” sorusuna “Bunlara kırgın olmayacak da kime olacak!” diye tepki veriyor.
Ali Babacan vedaya geldiğinde ona “Ümmeti bölmeye hakkınız yok” demiş. Kendi misyonu, liderliğindeki Ak Parti misyonu, Cumhurbaşkanlığını deruhde ettiği Türkiye misyonunun Erdoğan’ı böyle bir hisse yöneltmesi gayet tabii. Bunu paylaşan hem Türkiye’de hem İslam dünyasında halk kitleleri olduğunu da bilmek lazım.
Benzeri bir durum, enimim merhum Erbakan Hoca için de söz konusu idi. Merhum Hoca’nın Tayyip Bey’e, Abdullah Bey’e, Bülent Bey’e ne söylediğini bilmiyorum, benzer şeyler olduğunda şüphem yok. Erbakan Hoca’yı Türkiye’de ve İslam dünyasında “Ümit” olarak gören halk kitlelerinin azımsanmayacak boyutta olduğunu da biliyoruz. Ama olan oldu.
Şimdi…
Ali Babacan istifasını açıkladığı mektupta, “dünyadaki değişim, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu yeni sınamalar, yeni bir gelecek vizyonu, ortak akıl, her konuda beyaz sayfa, insan hakları, özgürlükler, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü…”gibi anahtar ifadelerle bir örgü sunuyor.
Ahmet Davutoğlu, Babacan’dan da önce “Manifesto”sunu yayınladı.
İki farklı hareket, iki parti, bunların birbiri ile ilişkileri, Ak Parti ile ilişkileri, Türkiye siyasetinde nasıl bir denklem oluşturacakları, bu hareketlere duyarlı toplum kesimlerinin farklılaşma-parçalanma sürecinde hissedecekleri kaygı… Bunlar bundan sonra üzerinde durulacak ayrı ayrı başlıklar…
Hoca’nın yanında neden kalınmadı, bu bir misyon kopuşu mu idi, bugün neden Erdoğan’dan ayrı bir yola giriliyor, bu bir misyon kopuşu mudur… Bunları konuşacağız.
Bence ilişkileri “Davaya ihanet” gibi ağır suçlamalara yönelmeden yürütmek gerekiyor. İktidara yakın medya dilinin de yaraları derinleştirmede önemli rol oynadığını unutmadan…