Abdurrahman Dilipak
Akademya’da kim kimdir!
Bizim Yalçın Koçak ısrarla soruyor: YÖK’ün imamı kim? Kenevir yağı içiyor ya, aklı başka türlü çalışmaya başladı. Durduk yerde “Profesörler çıplak” diyor. Biraz daha CBD verirsek düzelir inşallah! Birilerinin görmediklerini görmeye, duymadıklarını duymaya başladı. Kenevir çarptı herhalde.
İnsan akıl sahibi olarak diğer canlılardan üstün bir yaratık. Biz bu nimetle Allah’ı ve onun dinini tanıyoruz. Peki, aklımız kime emanet. Bedenin gıdası, vitamin, protein, mineral, glikoz, karbonhidrat. Aklın gıdası bilgidir. Kelimeler, kavramlar, terimler.
Aklımız daha ilk mektepten başlayarak malum eğitim sistemi ile biçimlendirilmeye çalışılıyor. Maarif yok, eğitim var. “Mekteb-Medrese” değil “okul”. “Muallim” değil “Öğretmen”.
Bizi “Birey” yapacaklar, “kişi” ya da “ferd” değil. “Uluslararası norm”lara, “standartlar”a indirgeyecekler ki, “Alamet-i farika”mızı kaybedelim, yani bizi “biz” yapan, bizi başkalarından ayıran özelliklerimizi yok edebilsinler, hem de “devlet eli” ile “yasa zoru”yla.
Ortaokul-lise ezberle geçiyor. Geliyoruz Üniversite! Rektör, Dekan, Prof, Doç., Dr. Maister.. Hepsi batıdan ithal, hepsi de kilise kökenli ya da la dini! Çocuklar “Lisans” sahibi olacaklar “İcazet” değil! Ne “Belağat” bilir bunlar, ne “Hey’et ilmi”, yani Latince söyleyelim de anlaşılsın (!?), “Kozmografya”, ne de “Adab-ı Muaşeret” bilirler. Yani batıdaki karşılığı ile “Deontoloji, etik kurallar”..
Bunlardan kabuğunu kıranlar, batılılar tarafından ithal edilir. Diğerleri sistemin kulu-kölesi yapılır. Aykırı, kural dışı talepler terör, darbe, savaş, ekonomik ve siyasi manipülasyonlarla hizaya getirilir.
Bakın, bakar görmez hale getirildik. Dünya ters duruyor, ülkeler tabii büyüklüklerinde değil ve yerinde durmuyor ama kimin umurunda. “Roma” ve “Yunan” Tanrılarına adanmış “aylarımız” var ama kim farkında. Ya da kimin umurunda! Adına üniversite demişiz ama bunlar “University”, “Faculte” filan da değil. Sadece tabelalarında öyle yazıyor. Niye “Yüksekokul” demiyoruz ki! Mesleğe yönlendirecekseniz “Yüksekokul” deyin. Kim okuduğu mesleği yapıyor bu memlekette birkaç meslek dışında.. Ya da “ilim” mi yapıyor, bilineni mi uyguluyor. Üniversite sektöre, mesleğe iş yapmak için adam yetiştirmek için açılmaz, onlar dünya gerçeklerini izleyerek bilinenden bilinmeyene yolculukta konuyu bir adım ötesine taşımaya çalışırlar. Sahi, tekrar soruyorum: YÖK imamı kimdi? FETÖ’nün siyasi ayağı tartışılıyor da kimse niye bu “ayağı” sorgulamıyor..
Çocuklarımızın beyni kime emanet. Aklı izale ederseniz, geriye fazla bir şey kalmaz. Bugün “eğitim kurumları” dediğiniz yapı tam bir felaket. Bu kafa ile de düzeltilemez. Sistem kuyruğunu ısıran yılan gibi.. Siyaset, adalet, iktisad, bürokrasi, eğitim insan “kaynakları”nı buradan sağlıyor. Ama burasının hali ortada. Buradan sağlıklı bir insan çıkmaz. Deizmin de arkasında da bunlar var, Agnostizmin arkasında da. Sekülerleşme de bunların eseri idi. Din, tarih, gelenek, gelecek tasavvuru her şey bu mekanizma ile ifsad ediliyor. Bunlar kendi sorunlarını bile çözmekten aciz bir topluluk büyük ölçüde. “Kendisi himmete muhtaç bir dede, nerde ki gayrıya himmet ede”. Herkes her kurum böyle demiyorum, ama büyük bir çoğunluk bu hastalıkla malul. Önce adaleti mi düzeltmeniz gerek, ekonomiyi mi, siyaseti mi, ne derseniz deyin, önce bu eğitim denilen yapıyı düzeltmeniz gerek. Bütün yollar buraya çıkıyor çünkü. Yalçın Koçak diyor ki, “Diken battığı yerden çıkar”. Full Bright ile yetişenler üretmeyi bilemeyen hibrit tohum gibidir. Yerli tohum gibi yerli muallimlere ihtiyacımız var. Topraklarımızı ve talebelerimizi pestisitlerden koruyalım! Sahi, bir ilim adamı, niye üni. yönetiminde görev almak ister! Ben bunu ihtirasla isteyenleri anlamıyorum. İlim kifayet etmiyor mu!”
Hadi FETÖ’nün siyasi ayağı kim bulamıyoruz, YÖK’ün FETÖ imamını bulalım. Bu çok zor olmasa gerekir. İstihbarat bilmiyor olamaz. Savcılar da biliyordur. Ya hu bunlar diploma borsası kurmuşlar, uluslararası bir borsa bu. Akademik unvanlar dağıtmışlar. Rektör seçimlerinde herkes birbirine giriyor. Sadece üniversiteye girmek, sınıf geçmek için soru çalmamışlar. Bunlara dokunulamıyor. Bunları kim nasıl ve niçin koruyor. Üniversitelere el koyuyoruz ama içindeki seçmece adamlara dokunamıyoruz. Masonlar gibi, dokunulmazlıkları var anlaşılan. Oysa Üniversite çalışanı da hocası da biliyor ve kendi aralarında konuşuyor bunları. Üniversite ihalelerine bakın yine bulursunuz bunları. Üniversitelerden dış ülkelere akademik programlara gönderilenlere bakın. Terfi etmek için de bu yolu kullandılar. Ya da bunlardan parlak zekâları alıp başka ülkelere pazarladılar. Üniversiteler o dönemde fabrikasyon bilirkişi raporları ürettiler. Oradan baksanız yine bulursunuz bunları. Üniversite beyin takımının yetiştirildiği suyun başı. Suyun başını kim tutmuş bakın bakalım. Aklın anahtarını kim kimlere niçin ve nasıl emanet etmiş? Cevabını arayan o kadar çok soru var ki.. Bunlar efsunlu, yargı işlemiyor bunlara. Bir şekilde işin içinden sıyrılıp çıkıyorlar. Bilin ki bu üniversiteler düzelmeden diğer hiçbir şey düzelmez. Diplomalı cahiller ve işsizler ordusu yetiştiriyoruz. Bunlar üniversite değil, meslek yüksekokulu yapalım bunların üçte ikisini. İş bilmez bir sürü genci yıllarca bekletip, sonra ellerine yaldızlı bir kâğıt verip sokağa salıyoruz. Bilim adamları da araştırma yapacaklarına “öğretmenlik” yapıyorlar. Okuyarak öğrenilecek şeyleri tekrar tekrar anlatıyorlar. Bilgi seviyeleri bir adım ileri gitmiyor. Gideni de zaten Avrupa ithal ediyor. Yazık değil mi? Neyse hali pür melalimiz bu. Efkâr bastı, dertlendim işte. İhale açıp güzel binalar yapıyoruz, güzel törenler yapıyoruz, sonuç ortada. Bu “İmam”ı bulma görevi YÖK’ten önce istihbaratın işi olsa gerek!
Selam ve dua ile.