Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Alis Harikalar Diyarı’nda

Yine The Economist yaptı yapacağını. Yarın bizi bir felaket mi bekliyor, yoksa yeryüzünde bir cennet mi? Bir kere daha ifade edeyim ki, biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Bundan sonra genel anlamda hiçbir şey, düne göre daha iyi olmayacak. Ama korkmayın, Allah’ın ipine tutunanlar kurtuluşa erecekler. Hz. İbrahim’i ateşe attılar da ne oldu. Ateş gül bahçesine dönmedi mi! “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!” dedik.” (el-Enbiyâ 21/69) ayetinde de ifade edildiği gibi ateş, Hz. İbrahim’i yakmamıştır. Ateş insanı yakmayabilir ve Hz. Musa örneğinde olduğu gibi su insanı boğmayabilir. Allah zaman içinde zaman yaratandır.

Yani demem o ki, korkmayın, umutsuzluğa kapılmayın, eğer siz iman edenlerdenseniz, cahillerden ve zalimlerden değilseniz. Ama eğer Fırka-i Naciye’den değilseniz, vay size!

Fırka-i Naciye dedimse, onu kendi mezhebiniz, tarikatınız olarak düşünmeyin, Onlar Allah’a, resulüne kitabına iman edenler, ameli salih işleyenler, Hakk’ı ve hayrı tavsiye edenlerden oluşan, ümmetin içinden seçilmişlerden meydana gelen bir topluluktur. Yoksa ümmet 72 fırkaya ayrılacak derken, onlar mezhep, tarikat, siyaset, ideoloji, meşrep, menfaat, memleket ve akrabalık ilişkileri gibi sebeplerle birbirinden ayrılan toplulukları ifade etmektedir. Onların hepsi helak olacaklar, onların içinden iman ve ihlas sahipleri ayrı bir fırka oluşturacaklar ve cennete gidecekler onlardır. Onlardır Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olanlar, onlardır, Allah yolunda malları, canları ve sevdikleri ile birlikte cihad edenler. Onlardır veresetül enbiya olanlar. Onlar el emin olanlar, Allah’tan korkan ve ahlaklı bir hayat yaşayan, kul hakkından sakınanlar onlardır.

Sonunda, kaybeden onlar olacak. Kıyamet onların üzerine kopacak. Onlar, bize karşı zafer kazandıklarını sandıkları gün, son mümin topluluğu, bir sabah vakti, bir rüzgârla birlikte Rablerine kavuşurken, gözleri yuvalarından fırlatan dehşetli azab karşısında ölmeyi dileyecekler ama ölemeyecekler de. O “yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” vadedenler, ölümü arayacaklar! Ama ölemeyecekler. Öldüklerinde ise, cehennemin dehşeti karşısında, yeniden dünya hayatına dönüşü bir kaçış için arzulayacaklar ama o da olmayacak.

Resulullah öyle diyor: “Bildiğimi bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz”. Ve Resulullah buyurmadı mı: “Ağzınızın tadını kaçıran ölümü sıkça anınız!”. Yoksa siz dünyayı bir oyun ve eğlence yeri mi sanmıştınız!

Herkesin bir planı, hesabı var, Allah’ınsa bir hükmü! Galib olacak olan O’nun hükmüdür. O gün herkese yaptığının karşılığı verilecektir. Kim ne kadar acıya sebep oldu ise, misliyle onu tadacak. Ayağına taş atıp kendinin duyduğu acıyı, toplumu ifsad eden, sürüp giden işlerin sebep olduğu maşeri vicdanı yaralayan kolektif acıların toplamı kadar acıların intikamının alınacağı bir gün var. Ve kim zerre-i miktar bir iyilik yapmışsa, cennette karşılığı, o iyiliği yaparken ki duygusu, heyecanı ile 10 kat, 100 kat, hatta 700 kat fazlası ile mükâfatlandırılacak.

Allah’la ticarete var mısınız, cennette kendinize bir yer edinmek istiyorsanız, malınızı o yönde harcayın, mesainizi, aklınızı, imkânlarınızı, kabiliyetinizi, ilişkilerinizi bu yöne teksif edin. Dulları, yetimleri, yurtlarından çıkartılanları, yolda kalmışları, biçareleri görüp gözetelim. Aç kedilerin, köpeklerin, kuşların hamisi olalım.

The Economist’in Alis’inden yola çıkarak okurlarına “Harikalar Diyarı”nın ipuçlarını veriyor. Merkezi olmayan BlockChange temelli sanal paraya dayalı para ve bu yeni paraya dayalı finansal sistemin yükselişe geçeceği düşünmek, bugün için spekülatif bir düşünce olsa da, bu süreçte elde edilecek potansiyel kazançlar çok büyük olabilir. Ve bundan sonraki yol haritasını da, konjonktürel gelişmeler belirleyecek. Bu sadece finansal sistemle ilgili bir konu da değil, üretim, pazarlama, paylaşım, hizmet sektörü, tarım ve hayvancılık, eğitim, istihdam, savunmaya kadar hemen her alanı yakından etkileyecek bir konu.

Yeni dünyada her şey “yeni” olacak, insan bile. Yeni Normal dönemde o bildiğimiz “biyolojik insan”a yer yok. TransHumanizm ilk adımı biyonik robota geçiş için BİREY’leşerek GENDER’leştikten sonra Siborg olmak. İkinci adımı genetik olarak yeniden “yaratılan(!?)” bir Klonoid, mitolojik bir karakter olarak Kimera’ya dönüştürülen bir Genom olmak.

Artık insan “Nesnelerarası iletişim” projesinde sadece bir NESNE’dir. Bakın nüfus cüzdanımıza o Gender”i yazan, yazdıran, siyasetçi, bürokrat, (akademisyen) kimlerse, bu dünyada da, öbür dünyada da onlarla hesabımız olacak!

Tavşan, yılan, sincap sembolleri üzerinden anlatılmak isteyen hikâye aslında bir PR çalışması. Yoksa bu işin bir teolojisi, bir stratejisi, bir kehanet boyutu, mitolojik, sembolik, nümerik bir arka planı bir ahlakı, ideolojisi, politikası var.

GlobalReset senaryosu başarılı olsun ya da olmasın, kesin olarak bir şey varsa, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Bu sürecin ekonomik, politik, kültürel, sosyolojik maliyetinin ne olacağını sorarsanız, bu elbette imtihanın şekli yanında, onunla beraber ki; kader çizgisinde bu konuda bir iç içelik vardır, buna elbette mutlak anlamda temelinde Allah’ın irade ve rızası istikametinde bizim irade ve sorumluluklarımızın idrakinde olup-olmadığımız, bilgi, beceri, cesaret, gayret, yardımlaşma ve samimiyetimiz yön verecektir. Hemen belirteyim ki, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay ve zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Eğer biz Allah’ın dinine yardım edersek, Allah da bize yardım eder. Ve temelde Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Bizi yeryüzünün varisi kılmak istemektedir, yeryüzünü bize mescid kılmak istemektedir. Ama Allah, cahil ve zalimlere yardım etmez. Aksine onların işlerini sarp dağlara sardırır. Ve herkes layık olduğu gibi idare olunur. Ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah da bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez.

Sahi, Türk, Alman, İngiliz, İsrail mRNA’sı farklı diyorlar. Alis; bu yaşadığımız süreci yorumlayacak olsaydı, nasıl yorumlardı acaba! Alice Harikalar Diyarında (Alice’s Adventures in Wonderland), Lewis Carroll takma adını kullanan Charles Lutwidge Dodgson’ın 1865 yılında yayımlanan fantezi türünde bir romanıdır. Roman, Alice adında bir kız çocuğunun, bir tavşan deliğinden geçerek girdiği fantastik bir dünyada başından geçen hikâyeleri anlatır. Bu hikâyeler yoluyla yetişkinlerin dünyasının, saf, temiz bir çocuğun gözünden ne kadar saçma göründüğünü anlatmaktadır. Şu Grip’19 sürecinde yaşananlar size saçma gelmiyor mu? Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 457 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar