Mehmet GÖKTAŞ
İlk fırsatta Afganistan’a gitmeliyiz
Birileri “uçuyoruz” diyor, birileri “battık” diyor.
Geçen gün ABD’nin geleceğini konuşuyoruz da, birileri ABD’nin önümüzdeki 5-10 yıl içinde batacağını söylüyor, birileri aynı dönemde yeni dünya düzeninin liderliğinin yine ABD’nin elinde olacağını söylüyor.
Aynı durum AB için de söz konusu. Aynı sürede AB dağılabilir de, daha güçlü hale gelebilir de?
Bu senaryo Çin, Japonya, Rusya, Hindistan, Vatikan için de söz konusu. Yani, gelecek ile ilgili herkes için birbirinin zıddı iki görüş var. Sonuç, belirsizlik!
Türkiye için, dünya ve bölgeden bağımsız bir öngörü gerçekçi olmayacak. Ya da kimse diğer ülkeleri, Türkiye’yi görmeden bir gelecek öngörüsünde bulunamaz.
Aslında Türkiye ne nüfus, ne ekonomi, ne toprak, ne de askeri güç olarak değil, jeopolitik, jeo stratejik açıdan çok önemli bir konumdayız. Yani, mimarideki kilit taşı, kantarın ince ayarı gibi bir pozisyon.
Öte yandan; süreç doğru bir çizgi izlemiyor. Çok dalgalı. Risk ve fırsatlar çok kısa aralıkta radikal şekilde yer değiştirebiliyor.
Bir de, olayları tanımlama konusunda, geçmişin bilgi birikimi, kavramları ve kurumları geçmişi, bugünü ve geleceği tanımlamada, insanların toplumların korku ve umudlarını açıklamada son derece yetersiz. Artık dini topluluklar da, ideolojik önderler de, genel olarak geleceğe dönük bir umud vaad etmiyor. Ama bilinen bir gerçek var, gelecek geçmişe benzemeyecek ve geçmişin devamı olmayacak. Ciddi bir kırılma yaşanacak. Ülkeler, rejimler ve iktidar yapıları değişecek. Çin ve Hindistan bu kadar büyük nüfusları bir arada tutamayacak. Rusya bu kadar büyük bir toprağı koruyamayacak, ABD bu kadar zengin olamayacak. Avrupa ve ABD birliğini koruyamayacak. Bu süreç ne kadar uzun sürerse, bu işin ekonomik, sosyal maliyeti o kadar büyük olacak, o kadar uzun sürecek, bu işin kan ve gözyaşı maliyeti, trajedisi o kadar dehşet verici olacak.
Geleceğe ilişkin teolojiler, kehanetler ve stratejistler umud vaad etmiyorlar. Tarihin sonu, Medeniyetlerarası Çatışma diye başladığımız süreç, Melheme-i Kübra, Armagedon, TransHumanizm, uzay savaşı, biyolojik savaş, kimyasal silah, Laser ve RF savaşları, nükleer savaş tehditleri ile devam ediyor.
Bugün dünya, dünden daha özgür, refah içinde ve güvende değil. İnsanların korkuları umutlarına baskın.
GlobalReset projesi, insan, toplum, siyaset, bilim, teknoloji, enerji her şeyi değiştirmekten söz ediyor. İnsanların büyük bir kısmının resetlenmesi sözkonusu o projeye göre. Enerji ve emek artık bir maliyet unsuru değil. Otonom robotlar / Humanoidler üretim, hizmet, tarım ve hayvancılık alanlarında işlerin %80’ini yapabilecek. Birçok sektör olmayacak. Mesela şoförlük ya da eğitim, sağlık bir sektör olmaktan çıkacak. NeuraLinkle beyne kayıt yapılabilecek. Bu projeye göre bu kadar insana da gerek yok. Zaten hayatta kalması gerekenler de Siborg’a dönüştürülecek.
Bu ileri hedeflere ulaşmak için bugünü doğru yönetmek gerekiyor. Globalistler, siyaset, bürokrasi, akademi, sivil toplum, Media’ya, sermayeye, siber sisteme sahip olsalar da evdeki işleri pek çarşıya uymuyor.
Sonuçta zor bir dönem. Başından beri Globalistlerin işleri yolunda gitmiyor. Kendi aralarında liderlik, yöntem ve nihai hedef konusunda görüş farklılıkları var. Geleneksel Masonik yapılar, tapınakçılar, Siyonist ailelerin de senaryoya ilişkin, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma endişeleri var. ABD, İsrail, İngiltere ve AB’de işler onlar açısından oldukça sıkıntılı. ABD’de Demokratlar ve Globalistler arasındaki koalisyon istendiği gibi yürümüyor. Cumhuriyetçiler iddialarından vazgeçmiş değiller.
CoVID senaryosunda da sıkıntılar söz konusu. Dünya oynanan oyunun farkına varmaya başladı. Muhalefet giderek büyüyor. Olay her gün giderek daha riskli hale gelirken, her gün biraz daha köşeye sıkışıyorlar. Bu işe kalkışanların geri dönüşleri de mümkün gözükmüyor. Öyle bir durumda her şeylerini kaybedebilirler. Onun için sonuna kadar direnmek gerek.
Türkiye CoVID tartışmasının en güçlü olarak yaşandığı bir ülke. Toplumsal muhalefet ise başlangıçta çok zayıftı. Bugün, daha önce aşı olanlar bile aşı dayatmasına karşı çıkmaya başladılar. Özellikle bir bebeğe yanlışlıkla CoVID aşısı yapıldığı bilgisi sosyal mediada gündem oldu. Pazar günü Ankara’da yapılacak, CoVID mitingi öncesi bu olayın yaşanmasının mitinge ilgiyi artırması bekleniyor. Bu konuda toplumsal hassasiyetin giderek artması, seçim sürecinde siyasi partileri yeniden düşünmeye, politikalarını gözden geçirmeye sevk etmesi bekleniyor.
Sonuçta imtihan oluyoruz. Bizi gören, duyan, bilen hüküm sahibi bir Allah var. Ne gam!
Nasreddin hocaya demişler, “bir tepsi baklava gidiyor”. “Bana ne” demiş. “Galiba sizin eve gidiyor” demişler. “Sana ne” demiş. Evet, bu işler hep böyle oldu. Birileri cennete doğru, birileri cehenneme doğru koşuyor. Bazan dağlar, ovalar, gece gündüz birbirini izler. Bazan gecenin karanlığında gizli bir aydınlık vardır. “Her şey bitti” dediğinizde bile yeni bir kapı açılır. “Her şey tamam” dediğinizde bir bakmışsınız işler tersine dönmüş. Sonuçta şartlar ne olursa olsun, Allah’ın ipine tutunanlar kurtuluşa erenlerden olacak. Allah’ın gazabının vesilesi olanlar için ise kurtuluş yoktur. Onlar başımıza bela olsalar bile, Allah bizim ellerimizle onları cezalandırabilir.
O bizim ellerimizle mazlumlara yardım etmek istemektedir. Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Sonunda Tanrılaştırılan kıral Calud’un 100 bin kişilik ordusunun bir sapan taşlık canı vardır.
Burada asıl sorun, biz ne kadar Davud’uz, ne kadar Yusuf! Ne varlığa sevinelim, ne yokluğa yerinelim. Sonunda kurtuluşumuz gelen ya da gidenle değil, kendi liyakatimizle ilgilidir.
Gelin şöyle dua edelim ve bu sözler üzerinde düşünelim: Ya Rab bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, (Hak ve batılı bize gösteren kimdir ve nedir?) Hak’da toplanmamızı (Hak olan ne ve onu nasıl anlayacağız) nasib et. Bizi nimet verdiklerinin (kim onlar) yoluna ilet, gazaba uğrayanların (kim onlar) değil. Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. (O’nun rızası ne yöndedir?)
Selâm ve dua ile.