“Alman İslamı” Projesinin Tezahürleri
Katılımcılara 'domuz ürünleri de sunulmasıyla' medyaya yansıyan Konferans, aslında tam bir devlet projesi. Sloganı 'Almanya'dan ve Almanya için bir İslam.' İstenen ise Almanya'da yaşayan 4.5 milyon Müslüman'ın 'Almanya'ya ait bir İslam tanımı' geliştirmel
“Alman İslamı” Projesinin Tehlikeleri
Geçtiğimiz günlerde Alman İçişleri Bakanlığı’na bağlı ‘İslam Konferansı’nın 4. toplantısı yapıldı. 2006’dan beri toplanan konferansın ilan edilen amacı “devlet ile ülkede yaşayan Müslümanların diyaloğunu sağlamak.” Her yasama döneminde bir kez toplanan konferansın iki hedefi var. İlki, Müslümanların Almanya’ya kültürel entegrasyonlarını sağlamak.
İkincisi, Müslümanların kontrol edilebileceği bir yapılanma temin etmek. Son toplantı “İslam’ın Almanya’ya ait olmadığını” söyleyen İçişleri Bakanı H. Seehofer’in sorumluluğunda gerçekleştirildi.
Konferansa bu defa 200’ü aşkın bir katılım sağlandı. DİTİB ve İslam Konseyi gibi örgütlü yapıların yanı sıra liberal ya da “seküler İslam’ı” temsil ettiği iddia edilen bireyler de davet edildi. Ve imam eğitimi ve Müslümanların Almanya’ya aidiyeti konuları ele alındı.
Katılımcılara “domuz ürünleri de sunulmasıyla” medyaya yansıyan Konferans, aslında tam bir devlet projesi. Sloganı “Almanya’dan ve Almanya için bir İslam.” İstenen ise Almanya’da yaşayan 4.5 milyon Müslüman’ın “Almanya’ya ait bir İslam tanımı” geliştirmeleri.
4’üncü toplantının öne çıkan yanı İslam karşıtı açıklamaları olan, seküler bireylerin davet edilmesi.
Alman devletinin uzun süredir Milli Görüş ve DİTİB gibi yapıları baskılamakta olduğu hatırlanırsa hedefin geleneksel örgütleri etkisizleştirmek olduğu açık. “Alman İslamı’nı” tanımlama çabasını marjinal “seküler İslam” temsilcilerinin domine etmesi isteniyor.
Muhafazakâr-dindar unsurlara ise ikincil rol biçiliyor.
***
Alman devleti niyetinin Almanya’da bulunan camilerin ve cemaatlerin yurtdışıyla maddi ve manevi bağlarını koparmak olduğunu gizlemiyor.
Argüman ise Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’dan Almanya’ya ulaştırılan İslam anlayışının “radikal ve Batı değerlerine aykırı olması.” Mali destek vererek ya da camilerden vergi alarak Alman devleti Müslümanlar üzerindeki devlet kontrolünü pekiştirmek arzusunda.
SETA Araştırmacısı Zeliha Eliaçık’ın işaret ettiği gibi Konferans, kimlik şekillendirme projesi olan “Alman İslamı’nı” devlet eliyle tanımlama çabasının yansıması. İster istemez akla, İslam’ı, Hıristiyanlığa yapıldığı gibi, konsüllerle reforme etme fikrini getiriyor. Anlaşılan, DİTİB gibi yapıların tasfiye edilerek Almanya’daki Türklerin Türkiye ile bağının koparılması hedefleniyor. Ve artık dindarlar da hedef kitle durumunda.
4. Konferans ile benzer dönemde Yeşiller Partisi eski başkanı C. Özdemir, “Seküler İslam İnisiyatifi Bildirisi” ile gündeme geldi. Bu bildirinin hedefi de Alman devletinin beklentilerine uygun şekilde dindarları dönüştürmek.
“Aydınlanmış, modern, insancıl bir İslam teolojisi oluşturmak.” Bildiride öğretmenlere, memurlara ve hâkimlere başörtüsü yasağı getirilmesidestekleniyor. Ferdi Hafız’ın tespitiyle hedeflenen şey “İslam reformundan öte bir uygarlık misyonu” gibi duruyor. Bu sekülerlik anlayışı, dini koruyan bir formdan ziyade Müslüman karşıtı siyasetin görüşleri ile İslam’ı baskı altına alanbir mahiyet taşıyor. Yani diyalog adı altında “sert bir sekülerlik projesi“dayatılıyor.
Halbuki İslam’ın din olarak prensipleri değişmez. Milliyete göre İslam olmaz. Farklı toplumlarda yorum çeşitliliği ise normaldir.
Almanya’daki Müslümanların da tıpkı Araplar, Türkler ya da İranlılar gibi, dini yaşamlarını gerçekleştirmede kültürel farklılıklar sergilemesi tabiidir. Elbette aşağıdan ve kendiliğinden oluşan bir toplumsal sürecin sonucu olarak, devlet projesi olarak değil… Ancak dinin prensiplerine müdahale edilmesi, hele hele Alman İslamı üretmek kaygısıyla “seküler İslam” dayatmasına gidilmesi kabul edilemez. Ve istenen entegrasyona da hizmet etmez.
Seküler-dindar kutuplaşmasını artırır.
Alman devletini Müslümanlar nezdinde ötekileştirir. Almanya’daki Müslümanları geldikleri ülkelerden koparmak yeni bir radikalleşme dalgası yaratabilir. Hele hele Türkiye orijinli Müslümanların Avrupa’daki radikalleşmeden kendilerini nasıl korudukları bilindiği halde onların köklü kurumlarını zayıflatmak tam bir aymazlık. Alman devlet aklına bir uyarı yapalım. “Seküler İslam” üretelim derken sakın yeni bir radikalleşme dalgası doğurmayın.
Kaynak: SETA, Sabah Gazetesi / Burhaneddin Duran