İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Amerika Osmanlı gibi mi batacak?

ABD ve Avrupa'dan gelen son işaretler, aslında ertelenmeye ve örtbas edilmeye çalışılan o korkunun ne kadar gerçek ve yakın olduğunu bir kez daha gösterdi. Yunanistan, Portekiz, İtalya, İspanya gibi Güney Avrupa ülkelerini vuran krizin bu sonbaharda çok daha şiddetli hissedileceği, Merkez ve Kuzey Avrupa'yı da etkisi altına alacağı, sadece şirketlerin değil devletlerin batışının bile muhtemel olduğu gerçeği, son birkaç ayda maharetle gündemden uzaklaştırıldı. 2009'da ABD'yi vuran krizin üstesinden gelindiği gibi gerçeklikten uzak söyleme de aynı maharetli çalışmayla inandırıldık. Oysa gelişmeler bunun tam tersiydi ve bu artık gizlenemez boyuta ulaştı.

İki habere dikkat çekelim: ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen, İngiltere ve Almanya'nın savunma bütçesini yüzde yirmi kısmasına işaret ederek, önümüzdeki dönemde aynı durumla karşı karşıya kalabileceklerini, bunun için harcamaların kısıtlanması gerektiğini açıkladı. Bunun çok tehlikeli bir durum olduğunu söyleyen Mullen, ABD için öncelikli ulusal güvenlik tehdidinin kamu borcu olduğunu söyledi ve "hükümet, elindeki kaynakların yüzde ellisini bizim harcadığımızın farkına varmalı" dedi.

İkinci haber İngiltere'den. İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn Allister King, İngiliz bankalarının durumunun iyi olmadığını duyurarak; "Bütçe açıklarını azaltmak için bir yol bulmalıyız. Sözlü açıklamalar bunu yapmak için yeterli değil. Açıkların azaltılmasını geciktirmek kabul edilemez" dedi. Bu sözlerin; "Sonbahar şoku"nun vuracağı ülkelerden biri olarak gösterilen İngiltere'den gelmesi oldukça dikkat çekici. Önümüzdeki günlerde, benzer açıklamaların sıklaştığına tanık olabiliriz.

ABD'nin önümüzdeki yıl, savunma bütçesi 567 milyar dolar olacak ve bunun içinde Irak ve Afganistan savaşlarıyla ilgili harcamalar yok. Sadece Irak işgali için 3 trilyon dolar maliyet hesapları yapılıyor. ABD'nin bu yılki bütçe açığı 1.3 trilyon dolar. Geçtiğimiz yıl bu rakam 1.41 trilyon dolardı. Gelecek yıl ise 1.42 trilyon dolar olması bekleniyor. ABD'nin borcu resmi rakamlara göre 13.3 trilyon dolar. 2018 yılında borcun gayri safi milli hasılanın yüzde doksanına ulaşması bekleniyor.

Ancak bu rakamlar da kesin değil, sadece resmi.... Boston Üniversitesi'nden ekonomi profesörü Laurence Kotlikof inanılmaz vahim bir tablo koyuyor ortaya. "Resmi borç miktarını boş verin, gerçek borç 202 trilyon dolardır" diyor. Sağlık, sosyal güvenlik, savunma gibi alanlardaki borç miktarlarını, bütçe dışı alanları da hesaba katarak, gerçek borcun söylenenin 15 katı olduğunu iddia ediyor. ABD'nin bu kadar borcu ödemesi için hiç olmadığı kadar para basmak zorunda kalacağını ve arkasından 1. Dünya Savaşı sonrası Waimar Almanyası gibi olağanüstü enflasyonla yüzleşeceğini söylüyor...

Bugün her yedi Amerikalıdan biri, resmi fakirlik sınırının altında yaşıyor. Gallup tarafından yapılan kamuoyu araştırmasında her yüz Amerikalı'dan sadece biri, birinci tehdit olarak terörizmi görüyor. Oysa Amerikan elitleri için bu tartışılmaz bir gerçek ve bütün dünya bu tehdit tanımlamasına göre hizaya sokuluyor.

Önümüzdeki on yıla bütçeyi dengeleyecek bir planla giremezse Amerikan gücünün çökebileceği söyleniyor. Bu tür hesapları yapanlar, bugünkü ABD yönetiminin içinde bulunduğu şartları Habsburg ve Osmanlı imparatorluklarının ekonomik çöküşüyle kıyaslıyor. Daha doğrusu bugünler imparatorlukların (İngiliz, Fransız, İspanya ve Osmanlı) çöküş hikayeleriyle birlikte tartışılıyor.

Borç krizinin birinci derecede ulusal güvenlik sorunu olduğunu söyleyen sadece Mullen değil. ABD ordusunun üst yönetimi ve istihbarat çevreleri ısrarla bu tür uyarılarda bulunuyor. Üst düzey askeri çevreler 2009'da ve bu yılın Mart ayında da aynı uyarıyı yapmıştı. Siyasiler ve neocon çevreler hâlâ İslam ve terör öncelikle dünya tasavvur ederken onlar ABD'yi çöküşe sürükleyen gerçek tehdit üzerindeki ısrarlarını sürdürüyorlar. Bu söylem, ordu üst kademesinde ortak söyleme dönüşmüş durumda.

Onlar elbette bunun sadece ekonomik sonuçlarını göz önünde bulundurmuyor. Sosyal sonuçlarının yıkıcı olabileceği, ülke içinde sistemik bir çöküşe zemin hazırlayacağı endişesini taşıyorlar.

2006'dan bu yana beklenen ekonomik krizin aslında ekonomik değil, sistemik bir kriz olduğu, jeopolitik sarsıntılara yol açacağı, küresel güç haritasında ciddi değişiklikler yapacağı, bölgesel bunalımlara hatta savaşlara yol açabileceği endişesini paylaştık. Geçtiğimiz yıl ABD'deki krizden sonraki iyimser tahminlerin yanıltıcı olduğunu ısrarla vurguladık. Bu yılın sonbahar, kış aylarında Avrupa'nın çok ciddi sarsıntılar geçireceğine işaret ettik. Kötümser değiliz ama hayal da görmemeliyiz.

ABD ve Avrupa, küresel ekonomik kriz konusunda hiçbir ciddi adım atmadı, krizi sadece erteleme yolunu tercih etti. Elbette bunun küresel siyasi iktidar hesaplarıyla bağlantısı vardı ve ellerindeki gücün kayıp gitmesini istemediler, bu gücü paylaşmayı reddettiler. Böyle olunca da çözüm yıllarını tıkadılar.

Süreç, merkez ülkelerin gerilemesine, bazılarının batışına ve yeni yıldız ülkelerin doğuşuna doğru gidiyor. Bu da tarihin en büyük kırılmalarından biri demektir. Bırakın savunma bütçesini kesmeyi, yakında dünya genelindeki askeri üslerini kapatmaya başlarlarsa kimse şaşırmasın!

 

yenişafak

Bu yazı toplam 1884 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar